Ahlakî üstünlük ve Filistin sorunu!

Ali Bulaç

İsrail'in Gazze'ye karşı giriştiği katliamı İsrail lehine kısmen de olsa "meşrulaştırabilecek" tek şey, "İsrail katliama girişti, ama Hamas da tahrik etti" demektir. Bu, İsrail'in su ve hava kadar muhtaç olduğu desteği ona sağlar. Gerçek bu mu?

Değil Hamas, askerî güç ve diplomatik destek bakımından bütün Arapların İsrail karşısında dişe dokunur bir varlığından söz edilemez. Son 8 senede bu "tahrik unsuru füzeler"le Filistinliler 20 İsrailliyi, İsrail ise 2004'ten bu yana yüzde 90'ı sivil olmak üzere 4 bin Filistinli öldürmüş.

İsrail'i her seferinde daha da saldırganlaştıran yegâne görünmez faktör, Filistinlilerin başından beri "ahlaki üstünlük"ü ellerinde bulundurmalarıdır. Roma'dan Amerika'ya kadar ordular, ne kadar güçlü olursa olsunlar, onlara nihayetinde savaşı kazandıran moral güç, haklı ve meşru bir gaye için savaştıklarına ilişkin taşıdıkları inançtır. Bu, ahlaki üstünlük dediğimiz asıl gücün temelini teşkil eder.

Bu açıdan baktığımızda; a) Filistinliler, toprakları işgal edilmiş bir halktır. Dünyanın mütegallibe devletleri tarafından desteklenen ırkçı bir devletin işgal kuvvetlerine karşı topraklarını, canlarını, mallarını ve namuslarını savunuyorlar. b) Filistin toprakları dışında ve İsraillilerden başka hiç kimseye karşı eylem yapmamışlardır. c) Hamas dahil bütün Filistinliler, 1967 öncesi sınırlara dönmeyi kabul etmesi durumunda İsrail'in varlığını tanıyacaklarına dair açıklamalarda bulunmuşlardır.

Pekiyi, durmadan işgalini genişleten ve sivil öldüren İsrail, meşruiyetini nereden alıyor? Bu, önemli sorudur.

İsrail, iki insan unsurundan oluşur: Biri "dindar Yahudiler"den, diğeri temelde ne dine ne Tanrı'ya inanmadığı halde dinin referans kaynaklarını askerî ve politik amaçlarda kullanan Siyonistlerden. Dindar Yahudiler, teolojik teoriyi; Siyonistler uygulayıcı pratiği temsil ederler. İsrail'in yegâne meşruiyet çerçevesi "Yahova'nın bu toprakları onlara vermesi, Nil ile Fırat arası geniş sahayı seçilmiş halk olarak ilan ettiği İsrailoğulları'na vaat etmesi"dir. İsrail, a) "Âlemlerin Rabbi olan Allah"ın değil, "Kendi kavminin tanrısı"nın kendilerine verdiği topraklar üzerinde hak iddia ediyor. b) Dünyadaki bütün Yahudileri bu topraklar üzerinde toplayıp ırk temelinde homojen bir devlet kuruyor; c) Bunun için beşeriyetin üzerinde ittifak ettiği uluslararası hukuk, insan hakları, savaş hukuku vb. hiçbir norm ve kurala riayet etmekle kendini yükümlü tutmuyor, sivilleri öldürüyor.

Theodor Herzl (1887) "Kuzey sınırlarımız Kapadokya'daki dağlara kadar dayanır. Güneyde de Süveyş Kanalı'na. Sloganımız, Davud ve Süleyman'ın Filistin'i olacaktır"; 1948'de David Ben Gurion, "Filistin'in bugünkü haritasını İngiliz manda yönetimi çizmiştir. Yahudi halkının, gençlerimizin ve yetişkinlerimizin yerine getirmesi gereken bir iş daha vardır. Bunu Nil'den Fırat'a kadar genişletmektir" demişlerdi.

Emirler dinidir: "Allah'ın Rab, mülk olarak almak için gitmekte olduğun diyara seni götüreceği ve senin önünden çok milletleri, Hittileri ve Girgasileri ve Amorileri ve Kenanlıları ve Perizzileri ve Hivileri ve Yebusileri, senden daha büyük ve kuvvetli yedi milleti kovacağı ve Allahın Rab onları senin önünde ele vereceği ve sen onları vuracağın zaman; onları tamamen yok edeceksin. Onlarla ahdetmeyeceksin ve onlara acımayacaksın... Çünkü sen Allahın Rabbe mukaddes bir kavimsin; Allahın Rab, yeryüzünde olan bütün kavimlerden kendine has bir kavim olmak üzere seni seçti." (Tensiye, 7.) "Orduların Rabbi şöyle diyor: Amalek'in İsrail'e yaptığını, Mısır'dan çıktığı zaman yolda ona karşı nasıl durduğunu arayacağım. Şimdi git, Amalek'i vur ve onların her şeylerini tamamen yok et ve onları esirgeme ve erkekten kadına, çocuktan emzikte olana, öküzden koyuna, deveden eşeğe kadar hepsini öldür." (l. Samuel, 15.)

İsrail'i saldırgan kılan ve hiç değilse modern dünyanın zahirde savunduğu değerlerden koparan bu argümanlar bütünü, Amerika ve Batı'yı da kendi içinde ahlaki tutarsızlığa düşürmekte, zaman içinde güç aşınmasına uğramasına sebebiyet vermektedir.

ZAMAN