"Neslimizi, 'her türlü bağımlılıktan özgürlüğe kavuşturulmuş olarak' Rabbimize adadık.” Ali İmran 35
Birçok düşünür bilgi ve özgürlüğün birbirine zıt olduğunu söyler, onlara göre bilgi sorumluluk getirir sorumluluk ise özgürce davranışı kısıtlar. Birçok dava adamı ahlak ve özgürlüğün birbirine zıt olduğunu söyler, onlara göre ahlak sorumluluk getirir sorumluluk ise özgürce davranışı kısıtlar.
Seküler bir zihin din’i bağımlılıklara da özgürlüğü kısıtlayan olarak algılar, en sıradan söylemi ile ‘kulluk eşittir kölelik’ bağıntısını kurar. Hatta daha ileri giderek Dindar bir kimsenin yönetimde söz sahibi olduğunda onun inançları etrafında oluşturacağı davranış ve yönetme biçiminin kendi özgürlüğünü kısıtlayacağını düşünür.
İstediğini yapabilme olarak algılanan bir özgürlük için bu yaklaşımlar kaçınılmaz.
Ahlak’ı yaratılışa ait, bilginin kaynağını da vahye bağlı algılayan bir Müslüman için bilgi ve ahlak özgürlüğe giden yoldur. Din’i sorumluluk alanı olarak ve sorumluluğu da özgürlükle çatışmayan algı biçimi ile özgürlüğün zeminini oluşturan yaşam biçimi olarak algılar. Bunu iç dünyasında karşılığına kavuşturduğunda ise Müslüman olmayan birisini tahakkümü altına almak değil ‘eman’ çerçevesinde toplumsal alandaki ifsadı engellemenin dışında müdahil olmayacağı, olamayacağı muhatap olarak görür. Mümkün olan ortak yaşam da ‘bireysel eman’, ‘toplumsal slim’e dönüşür.
Çoğu durumda bunun farkına varan Din dışı kişilik Müslüman’ın güçlü olduğu durumda iç dünyasında kısmi güven ile bastırılmış özgürlük anlayışı arasında çelişkiler yaşar. Bu bir yandan onun bir sınavı iken, Müslüman için ona karşı güvensizlikle adalet arasında bir çelişki oluşturur. Hikmete ulaşabilen bir Mü’min aşamasında, Müslüman kişi (aslında olmayan) bu paradoksu da aşar. Özgürlükle özgüven arasındaki bu kesişim, güven/eman anlamında Mü’min olmak.
“Fayda; satın alınıp kullanılabiliyorsa zararlı bir şey bile olabilir. Zarar ahlak ile ilgilidir ve yakın etki değildir, iktisat yakın etkileri ele alır” William Stanley Jeons
Jeons’un da farkında olduğu ahlak arayışı fıtridir de. Arap dilindeki ‘ahlak’ sözcüğü etimolojik kökeni bakımından ‘hulk/yaratılış’ ‘huy/mizaç’tan türeyen bir kelime. ‘ahlak’ın Yunan dilindeki karşılığı gelenek kökenli ‘ethikos’dur, yani ‘karaktere ait olan’. Latince’de ilk defa Cicero tarafından ‘moralis’ olarak kullanılan bu kavram İngilizcede ‘moral’ olarak aynı anlamda ‘karaktere ait olan’ olarak kullanılır. İnsan yaşamındaki daha kapsamlı bir belirleyiciliğe ait olan ‘ahlak’ bütün davranış biçimlerinin belirleyicisi durumundayken, Seküler Liberalizm ‘iktisat’ gibi yakın ve ‘ahlak’ın sonucu oluşan nesnel bir form’u ‘ahlak oluşturan’ bir ‘Put’a çevirir.
“Hidayete karşılık sapıklığı satın aldılar; fakat bu alışverişleri bir yarar sağlamadı, hidayeti de bulamadılar.” 2 Bakara 16
Günümüz dünyasında özgürlüğün önündeki en büyük engel Liberal Kapitalizmin özgürlük anlayışıdır. Materyalist bir İktisadı toplumsal yapının temeline alan sreküler zihnin şu anki mevcut galibi görülen Liberal özgürlük anlayışı gerçekte kendine özgü bir hiyerarşik sınıflaşma doğurur.
“Tüketim faaliyetleri yeniden yaratılan Hiyerarşi ve Ayrımcılıktır” Jean Baudrillard
Günümüz dünyasının insanı en zayıf yerinden yakaladığı tüketim güdüsü gönüllü köleliğin yoluna açar. Öyle ki artık gücü elinde tutanın hâkim olduğu İnsanlık tarihinde sermayeyi dolayısı ile iktisadi elinde tutan Global Kapitalizm yüzyıllardır insanoğlunu pasifleştiren mistik, hermetik bir münzeviliğin yerine sefalet içerisindeki kitleler için yeni bir Afyon sunar; ‘Tüketim Güdüsü’
“İnsan son incik boncuk için sefalete ve sıkıntıya katlanır. Boş zaman ve gösterişli tüketim, kişinin mevki ve statüsünü koruma yoludur. Geleneksel tüketim biçimi ekonomik başarı olmadığı durumda israf olarak adlandırılır” Thorstein Veblen.
Bir yaşam tarzı olarak Liberalizm Din’i ile İslam arasında amansız bir çatışma var. Derinde ve köklü çatışmayı gölgeleyen despotizm ve diktatörlüklerin çökmesi ile boşalan alanda amansız bir çatışma bu. İslam’ın özgürlük anlayışından bihaber klasik-geleneksel İslami yapılanmaların ve Batı Aydınlanmasının sürecinde oluşmuş totaliter sistemler doğuran taklitçi devrimcilik anlayışlarının başa çıkamadığı ve gitgide sürecin dışına itildiği bir çatışma. İlle de devrimcilik diyen bir nostaljiden kurtulamayanlar için kısır tartışmalara girmemek için yeni ve daha köklü bir devrimcilik tanımı da getirilebilir. Ama bu tanım ‘ahlak’ temellerinden kopmuş, seküler zemine kaymış ‘postmodernist bir çakma devrimcilik’, zalimlerle mücadeleden kopup mazlumlara umut olmaktan çıkan yeni statükocu ‘büyük resimcilerden’, ‘İslah’ ve ‘Kuran Nesli’ kavramlarına uzak kişiliklerde oluşan ‘isyan devrimciliğinden’ çok daha kapsamlı oluşmaktadır.
Bunun adı; boyunduruktan kurtulmaktır. Beled 13