Ülkemizde hatta dünyada değişik şekillerde şahit olduğumuz ahlâkî yozlaşmadan şikâyet edildiğini hatırlatarak sözlerine başlayan Ömer İslam, bu yozlaşma sadece dindarlarla sınırlı değilse de dindarlarda daha çok göze battığını ve yadırgandığını belirterek sözlerine şöyle devam etti. “Müslümanların önemli bir kısmı, günah ve ahlaksızlık kavramlarını birbirlerine karıştırıyorlar. Her ahlaksızlık bir günahtır, ama her günah ahlaksızlık değildir. Bu iki şeyi karıştırmak, hem Müslüman olmayan toplumları ahlaksız olarak etiketlememize yol açıyor. Hem de bizi Müslümanların yaptıkları ahlaksızlıkları hafife alma gibi bir tuzağa götürüyor.“ dedi.
Ahlakın yanlış konumlandırması üzerinde de duran Ömer İslam, Ahlak, Akide, İbadât, Muamelat olarak İbn Abbas’ın dini sıraladığını hatırlatarak, günümüzde Ahlak ile Akidenin yer değiştiği bir anlayışın hâkim olduğunu belirtti. Ahlakın önemine vurgu yaparak, insan olmadan Müslüman olmanın mümkün olmayacağını, Kur’an’ın böyle bir İslam’ı tasdik etmeyeceğine değinerek, önem sırasında Ahlakın, Akidenin önünde olması gerektiğini ifade etti.
Ahlak dinin hem temeli hem gayesidir…
Ayetlerden örnekler vererek sunumuna devam eden konuşmacı, din binasının temelinde ahlak yattığının belirterek, ahlaka uzak bir insanın, Allah’a yakın olamayacağını ve tabi ki dine, imana, İslam’a, adalete de yakın olmayacağını hatırlatarak, ahlak dinin hem temeli hem gayesi olduğunu söyledi.
Bir davranış ahlakilik vasfını ne zaman kazanır? Sorusunu sorarak sunumuna devam eden Ömer İslam; Ahlak’ın davranışlarla alakalı olduğunu, davranış yoksa orada ahlaktan söz edilmeyeceğini belirterek, bir davranışı ahlaki olarak nitelendirmek için davranışın iradeli, şuurlu, edinilmiş, kazanılmış, tekrar edilerek alışkanlık haline gelmiş ve niyete değil davranışa dönük olması gerekir dedi.
Ahlak Düşüncesinde Kırılma noktası…
Beyan ehli ile irfan ehli arasındaki ahlak tasavvuruna ilişkin kutuplaşmaya atıfta bulunarak sözlerine devam eden Ömer İslam, “ İrfan okulları nefis terbiyesi, uzlet, fakr, çile, fena vs. gibi kavramlarla ifade edilen bir “ahlak alanını” kendi tekellerine aldılar. Bu şekilde İslam ahlakı fakihlerle sufiler arasında pay edilmeye müsait bir hale getirildi. Kimi sufiler “birr” ve “takva”yı sosyal içeriğinden tamamen soyutlayan bir ahlak anlayışını şiar edinirken, bir kısım fakihler de bireysel terbiye, ruh terbiyesi ve nefis tezkiyesini görmezden gelen bir helal-haram formalizmine mahkûm oldular. Bu formel ahlakı ruhsuz bir biçimde dayattılar. Sonunda korkulan oldu: “İlahi adalet” ile “beşeri adalet”in arası açıldı. Adalet sadece ahirete hasredilerek, insanın adil bir dünya kurma iddiası yok edildi. Artık o adil dünya ahirette kurulacaktı.” dedi…
Müslüman cemaatler içinde ahlaka kurulmuş tuzaklar…
Ahlak anlayışına kurulan bu tuzaklar fark edilmeden ve onlara karşı önlem alınmadan daha fazla dindarlaşma ahlak sorununu çözülmeyeceğini vurgulayan Ömer İslam; bu tuzakları Mutlakçılık, Ütopyacılık, Bireyin Kaybolması, Seçilmişlik, Muğlâklık, Şiddet ve Merhamet, Sistem Problemi, Duygu Pompalaması ve Dualizm olarak sıraladı.
Güce tapılan bir dünyada ahlak olmaz…
Modern dünyanın bir ahlak bunalımı yaşadığı, bununda kimsenin inkâr edemeyeceği bir gerçek olduğunu hatırlatan İslam, sözlerine şöyle devam etti; “Zira modern dünya fiyat merkezli bir dünyadır. Bunun zıddı “değer merkezli bir dünyadır” ki, böyle bir dünya ahlak olmaksızın kurulamaz.
Batı sömürgeci geçmişi yüzünden ahlak trenini kaçırmıştır. Ahlak yoksa adalet de, özgürlük de, güvenlik de yoktur. Bugün yaşadığımız karmaşa bunun ispatıdır. Güce tapılan bir dünyada ahlak olmaz.
İslam insanlık için “ahlakın ölmediğini” müjdeleyen tek öğretidir ve umuttur. Zira İslam’ın tüm emir ve yasaklarının maksadı bir “ahlak sistemi” inşa etmektir.
Ahlaki değerler insanlığın oturup da yeniden icat edeceği değerler değildir. Bu değerler insanın fıtratına Allah tarafından yerleştirilmiştir. Onlara Kur’an ma’ruf, onları yıkan karşı-değerlere de münker adı veriyor. İnsanın fıtratında olan bu değerlerin önce keşfi sonra uygulanması gerekir. Bu da yarattığı insanı en iyi bilen Allah’ın kılavuzluğu ile gerçekleşir. Vahiy, işte o ilahi kılavuzluğun ta kendisidir…” diyerek sözlerini tamamladı…
Program dinleyicilerden gelen soru ve katılımlarla sona erdi.