Ahlak, bencilliğin bittiği yerde başlar

​​​​​​​Sadece kendi çıkarını,  başarısını zevkini, keyfini, mutluluğunu, iyiliğini, kurtuluşunu düşünen, gamsız, kaygısız, ilgisiz, duyarsız, dertsiz yığınlar gün geçtikçe artış gösteriyor…

Ramazan Kayan, Milat gazetesinde 'Sadece Kendine Müslüman' başlığı ile yayınlanan yazısında gittikçe çoğalan bencilliği yorumluyor:

Modern zamanlar insanımızı kendisinden başka kimsesi olmayan insanlara dönüştürdü… Gün geçtikçe içine kapanan, kimseyi görmeyen, duymayan, bilmeyen hatta bilmek istemeyen mecralara savrulduk… Yalnızlaşan, kimsesizleşen kapalı dünyaların bencil bireyleri gün geçtikçe artıyor…

Toplumsal zeminimiz, kolektif ruhumuz zedeleniyor…

Dertleşmeyi, paylaşmayı unutuyoruz…

Ümmet ruhu, cemaat şuuru, kardeşlik bilinci köreliyor…

Sadece kendini düşünen, kendini sosyal yaşama kapatan, sığ ve dar dünyaların adamı olmaya başladık…

Başkasını hesaba katmaksızın hayatı kurgulayanların İslam’dan ve insanlıktan nasibi azalıyor…

Olayın menfaat boyutu baskın bir unsur… Pragmatik, oportünist, egoist duygular bencillik marazını derinleştiriyor…

Sadece kendi çıkarını,  başarısını zevkini, keyfini, mutluluğunu, iyiliğini, kurtuluşunu düşünen, gamsız, kaygısız, ilgisiz, duyarsız, dertsiz yığınlar gün geçtikçe artış gösteriyor…

Çıkarlar çekişmesinde, çizgiler siliniyor, vicdanlar susuyor…

Nalıncı keseri gibi hep kendine yontan, kuralları kendine göre koyan ve yorumlayan, keyfi ve nefsi tercihlerle kendini bencilliğin tüm çirkinliklerine terk ediyor…

Ötekini insan yerine bile koymuyor… Kimseye fırsat tanımıyor, kapı aralamıyor, yüz vermiyor…

Öteki diye bir derdi olmayan, insafı kurumuş, vicdanı tükenmiş bir topluma doğru sürükleniyoruz…

Tek kişilik dünyaların adamı çoğalıyor, dünya yıkılsa umurlarında değil…

“Menfaat yaşamak, ahlak ise yaşatmak ister, bir arada barınamazlar” sözünün ne anlama geldiğini bugün daha iyi anlıyoruz…

“Ahlak, bencilliğin bittiği yerde başlar.” demiş büyükler…

Evet, ahlaksızlık nasıl başlıyor? Bencillikle…

Bugün ümmetin en büyük musibeti, herkesin “sadece kendine Müslüman” olması değil midir?

Artık ortak acılarımız yok… Kardeşliğe katkımız zayıf… Mazlum İslam coğrafyasının ıstırabı yüreklerimizde makes buluyor mu? Bizleri harekete geçiriyor mu? Gündem oluşturuyor mu?

Evet, ne yazık ki Müslümanlar sadece kendine Müslüman…

Hatta cennet hesapları yaparken bile sadece kendi cennetini düşünüyor… Ateş çukurunun kenarında gezinen gençliğe el uzatmayı aklından geçirmiyor… Eli kolu bağlı, bireysel bir kullukla teselli buluyor…

Her Müslümanın “davam” diyeceği bir derdi olması gerekmiyor mu?

Yeryüzünün halifesi olma şerefini biz Müslümanlar, bu halifeliğin kapsam alanını konuşmamız gerekmiyor mu?

Toplumsal trajedilere, insanlığın yaşadığı dramlara nasıl duyarsız kalabiliriz?

Evrensel İslami sorumluluklar bizi beklerken, İslam’ı kendi özelimizle nasıl sınırlayabiliriz?

Mazlumların, Müslümanların sıcaklığına sığınabilmesi gerekiyor… Eminliğine, merhametine, adaletine güvenmesi bekleniyor…

Diğergâmlığımızla dertlere derman olmak bize düşüyor…

Gel gör ki, aynı kıbleye yönelen bizler, kalplerimizde ortak kaygılar taşıyor muyuz?

Aynı sloganları atan, “Müslümanlar kardeştir” diyen bizler, aynı duvarın tuğlaları olabiliyor muyuz?

Aynı Allah’a el açan bizler, aynı duaya “âmin” diyebiliyor muyuz?

Efendimiz (sav) uyarıyor:

“Sizden biriniz, kendisi için arzu edip istediğini, kardeşi için de istemedikçe gerçek anlamda iman etmiş olamaz.” (Buhari)

“Kim nefsinin bencilliğinden korunursa, işte kurtuluşa erecekler onlardır.” (Teğabun-16)

İslam Düşüncesi Haberleri

Kemalistlerin cehaleti uçsuz bucaksız saçmalama özgürlüğü sunuyor!
İ’tizâl ile itidal arasında Allah nerededir?
Mutlak kötüye karşı el-Kassam’ın özgürleştirici ribatı ve cihadı
Yaratılış gayesinden uzaklaşan insan huzurlu olamaz!
Öncelikli hedef neden tağuti otoritedir? Ve asabiye gündemleri geri itilmelidir!