“Andolsun ki, Resûlullah, sizin için, Allah'a ve ahiret gününe kavuşmayı umanlar ve Allah'ı çok zikredenler için güzel bir örnektir.”1 Ahzap Suresi, 21
Hristiyan dünyasının ruhban sınıfında Hz. Meryem’e nispetle bakirelik yüceltilmiştir. Bu vesileyle evlilik/cinsel ilişki rahip ve rahibelere yasaklanmıştı. Tanrıya yakın olmak için asketizm dedikleri dünyevi tüm zevklerden kendilerini mahrum etmeleri dini bir farziyet olarak telakki ediliyordu. Bu bakış açısına göre İslam peygamberinin evlilikleri genellikle Hristiyan dünyası tarafından sürekli kadın düşkünlüğü ve şehvetperestlikle suçlanmıştı.2 İslam’ın evrensel mesajını karalamak isteyenlerin en çok dile getirdiği konulardan olan Hz. Muhammed’in (s.) çok eşle evliliği yanında küçük yaşta evlendiği iddia edilen Hz. Aişe validemiz ile olan evliliğidir. Hz. Peygamberin tüm evliliklerinde esasen sosyal ve siyasi nedenleri göz ardı edilmektedir. Gerçeklerle ilgisi olmayan bu ithamlar ile Hz. Muhammed’e (s.) büyük iftiralar atılarak İslam’a karşı kitleleri yanlış yönlendirmeye çalışmaktadır. Oysa o, hem yaşadığı toplumda çevresi tarafından güvenilirliğiyle takdir edilen, hem de Kur’an’da üstün ahlakı ile övülen3 biri olması yapılan ithamları geçersiz kılmaktadır.
Bu iftira kampanyasını yürütenlerin görmezden geldikleri tarihi gerçeklerden biri Resûlullah’ın yirmi beş yaşında iken kırk yaşında dul bir kadın olan Hz. Hatice ile evlenmesi ve yirmi beş yıl tek eşli olarak kalmış olmasıdır. Ayrıca Hatice'nin ölümünden sonra Resûlullah’ın ikinci evliliğini de elli yaşlarında dul bir kadınla yapmıştır. Nihayetinde kırk yaşında peygamberlik ile vazifelendirilen Hz. Muhammet(s) sonraki tüm evlilikleri zaten ona inanlar tarafından keyfi olmadığını ve ilahi bir hikmete binaen olduğunu sonuçları itibariyle görmüşlerdir.
Hz. Aişe ile Evliği
Resûlullah’a yapılan modern suçlamalardan biri de üçüncü evliliğini yaptığı Hz. Ayşe’nin küçük yaşta evlendiği ile ilgili iddialardır. Resûlullah elli üç yaşında Hz. Ayşe ile evlendiğinde 17-18 yaşlarında olduğunu, İslam tarihinden elde edilen tüm sağlam rivayet kaynaklından anlaşılmaktadır. O dönemde nüfus kayıtları olmadığından insanların yaşları belli başlı tarihte vukuu bulan önemli olaylara nispetle tahmin ediliyordu. Hz. Ayşe’nin de tarihi kaynaklar ve rivayetlere göre belirlenen yaşının on yedi on sekiz civarında olduğunu ortaya çıkarmaktadır.
Hz. Aişe’nin 6-9 yaşında evlendiğini iddia edenlere Nisa Suresindeki ayet bir cevap niteliğindedir. Ayette; “Yetimleri, evlilik çağına gelinceye kadar gözleyin; şayet kendilerinde bir (rüşt) olgunlaşma görürseniz, hemen onlara mallarını verin…”4 Denilmektedir. Ayet yetimlerin nikâha erişecekleri çağa kadar gözlenmesini ve doğru muhakeme yapabilecek bir olgunluğa yani rüşte ermişlerse mallarının kendilerine teslim edilmesi istenmektedir. Yani yetimlerin kendi mallarını bile onlara teslim ederken iyi bir muhakeme yani rüşt istenirken evlilik için istenmemiş olması mümkün mü? Tabi ki değil. Evlilik konusu mal kontrolünden daha önemsiz olmadığına göre evlilik yaşının sadece buluğa ermek değil aynı zamanda rüşt çağına da gelmeyi gerektirdiği su götürmez bir gerçek olarak karşımızda durmaktadır.
Tarihi kaynaklardaki bu konun en sağlam delili, Hz. Aişe’nin ablası olan Esma ile arasındaki yaş farkından ortaya çıkarmak mümkündür. Hz. Ebu Bekir’in ilk kızı olan Esma, hicretten yirmi yedi yıl önce 595 tarihinde dünyaya gelmiştir.5 Allah Resul’ünün hicreti esnasında Zübeyr ibn Avvâm ile evli ve o gün altı aylık hamiledir. Bir diğer ifadeyle o gün yirmi yedi yaşındadır.6 Üç ay sonra Medine’ye hicret ederken Kuba’da çocuğunu dünyaya getirdi. Hz. Aişe’nin ablası olan Esma ile arasındaki yaş farkının on olduğu konusunda ihtilaf yoktur.7 Buna göre (595+10=605) Hz. Aişe’nin doğumunun 605; hicretteki yaşının da (27-10=17) olduğu sonucu ortaya çıkmaktadır. Evlilik hicretten yedi ay sonra8 gerçekleştiğine göre demek ki, bu sıralarda Hz. Aişe’nin yaşı, on yediyi aşmış, on sekiz yaşına yaklaşmış demektir. Bedir’in hemen akabindeki Şevval ayında evlendiği bilgisini esas aldığımızda ise onun, evlendiği gün on sekiz yaşını aşıp on dokuza adım attığı verilen kaynaklar ışığında ortaya çıkmaktadır.
Hz. Zeynep İle Evliliği
İslam Peygamberine kadın üzerinden yapılan bir diğer suçlama azatlık kölesi Zeyd’in boşandığı Zeynep üzerinden yapılmaktadır. Zeyd, Hz. Hatice'nin Peygamberimize hediye ettiği kölesidir. Resûlullah, Zeyd'i azat ederek evlat edinmiş ve onu halasının kızı Zeynep ile evlendirmişti. Ancak evliliklerinde yaşanan sorunlardan dolayı Zeyd ile boşanmak zorunda kalmışlardı. İlahi teamüller gereği Allah bir topluma bir şey öğretmek istediğinde göndermiş olduğu peygamber üzerinden o yasayı veya uygulamayı bizzat uygulatarak kabulünü kolaylaştırma yolunu seçmiştir.
Buradaki durumda benzeri bir durumdur, çünkü Arap toplumunda evlatlık gerçek evlat gibi kabul edildiğinden evlatlığın boşadığı eş ile de evlenilmesi yasak kabul ediliyordu. Bu şekilde ortada kalan nice kadın var ve bundan dolayı mağdur oluyorlardı. Allah bu evliliği bizzat murat ederek aslında topluma kan bağı ile ilgili olan bir de sonradan olan evlatlık edinilenlerin öz evlat gibi olmadıklarının farkını anlatmaktır. Ve nihayetinde ilgili ayet bağlamından da anlaşılacağı üzere Hz. Muhammed’in (s.) Zeynep'in güzelliğine hayran kalarak evlendiği gibi iddialarının itibar gören hiçbir tarafı yoktur.
Şayet iddia edildiği gibi olsa Zeyd ile evlendirmez, onunla ilk kendisi evlenirdi.9 Bu evliliğin Arap geleneğinde evlatlığın kişinin gerçek çocuğu gibi algılanmasına karşı yapılmış olduğu, ilgili ayette açık ibarelerle vurgulanmaktadır: "Hani bir zamanlar Allah'ın kendisine ikram ettiği, senin de iyilikte bulunduğun kişiye diyordun ki: 'Eşini bırakma ve Allah'a karşı saygılı ol!' Ama Allah'ın açıklayacağı şeyi sen içinde saklıyordun; zira insanlardan çekiniyordun. Oysa kendisinden çekinmen gereken sadece Allah’tı. En sonunda Zeyd o kadınla ilişkisini tamamen kesip boşayınca Biz onu seninle evlendirdik ki, evlatlıkları eşleriyle ilişkilerini kesip boşandıklarında kişilerin onlarla evlenmelerinin önünde hiçbir engel bulunmasın. Sonuçta Allah'ın emri yerine gelmiş oldu."10 Dolayısıyla Hz. Muhammed’in (s.) Zeynep ile evliliğin tartışılma nedeni, yerleşik Arap geleneğindeki evlatlık müessesedir ki Allah söz konusu geleneğin kaldırılmasını kolaylaştırmak için bu evliliğin bizzat Hz. Muhammed (s.) tarafından gerçekleştirilmesini murad etmiştir.
Hz. Muhammed’in (s.) Diğer Evlilikleri
Bu konuda en önemli olan şey Hz. Muhammed’in (s.) Hatice dışındaki evliliklerinin, cinsellikten öte, politik, diplomatik ve özellikle himaye amaçlı evlilikler olduğudur. Muhammet (s.) dul, cariye ve yetim kadınlar ile evliliklerini bu minvalde değerlendirmek gerekmektedir. Konuyu sadece cinsel hazlara bağlayarak İslam’a çamur atmak çağımızda üretilen modern bir suçlama şeklidir.
Resûlullah’ın çok eşle evliliğinin her birinin farklı toplumsal gerekçeleri olmuştur. Ama temelde bakıldığında ilk evliliğinden başlayarak değerlendirdiğimizde yirmi beş yaşında ilk evliliğini yapmış akabinde yirmi beş yıl ilk eşi ölene kadar kimseyle evlenmemişti. Peygamber olduktan sonraki evlilikleri de toplumsal örneklik ve sosyal gereklilikler üzerine yapılmıştır. Peygamberin şehvetperest olduğu iddiasının doğru olabilmesi için gençlik yıllarında daha çok evlenme sevdalısı olması gerekirdi. Bu bile başından modern batılı bakışın uyduruk iddialarını çürütmek için yeterlidir.
O Allah tarafından ideal bir “adalet toplumu” inşa etmek üzere gönderildi. Ve toplumsal keşmekeşlikten dolayı adaletsizlikler, haksızlıklar ve ahlaksızlık yıkıcı bir düzeye ulaşmıştı. Kadınlar insan yerine konmuyor tek taraflı yapılan boşanmalarda da muazzam insani dramlar yaşanıyordu. Bu dramları bitirmek için âdeta çivisi çıkmış topluma model bir adalet toplumu inşa etmek üzere ahlakıyla, doğru sözlülüğüyle, hoş görüsüyle, nezaketiyle ve merhametiyle çevresinin de güvenini kazanmış, “âlemlere rahmet”11 ve “en güzel örnek insan”12 Hz. Muhammed (s.) görevlendirildi.
Öte yandan Resûlullah ve ashabın ileri gelenlerinin, Mekke döneminde genellikle tek kadınla evli iken hicretten sonra çok eşle evlenmelerinin nedeni; Mekke'de Müslümanlığı tercih edenlerin daha çok genç ve yoksul kimseler olmasıdır. Ayrıca Medine döneminde savaşlarda şehit düşenlerin dul eşleriyle evlenme zorunluluğu ve kabileler arası ilişkileri düzeltme gibi nedenler de çok eşle evlilikte önemli faktörlerdendir.13
Günümüzde modern yasalarda da her bir kanun için alt ve üst limitler belirlenerek yürürlüğe konulmaktadır. Allah tarafından ilahi yasaların insanlar arasında yaşanılır kılmak ve örnek şahsiyet olması açısından Hz. Muhammed (s) toplumsal meselelerin birçoğunda olduğu gibi özellikle aile hayatında da bu örnekliği bizzat göstermesi istenmiştir. Şartlar ve koşullar gerektikçe neler yapması gerektiğini vahiy doğrultusunda kendisi bizzat yaşayarak göstermiştir; çünkü kendisinden sonra da şartlar ve koşullar değiştikçe neler yapılabileceği konusunda sınırların belirlenmiş olması gerekmektedir.
Son söz
Nihayetinde Allah’ın Resulünün yaptığı evliliklerin hiç birine yaşadığı toplum tarafından en ufak bir eleştiri dahi getirilememişti. İslam Peygamberinin her adımına bir suçlama üreten Arap toplumundaki inkârcıların hele böyle varsayılan ciddi bir yanlışına sessiz kalması mümkün değildi. Bu da gösteriyor ki kendi toplumunda da Allah Resulünün yaptığı hiçbir evliliğinde yadırganan bir tarafı olmadığı gibi ahlak ve güvenirlilik noktasında düşmanlarının bile takdirlerini kazanmıştı.
Fakat modern çağın tek ayakta kalan ve geçerliliğini her aşamada gösteren ilahi dini olan İslam’a yapılan ahlaksız saldırılarda Hz. Muhammed’in (s.) hedef seçilmesi öncekilerin başına getirilenin benzerinden başkası değildir. İlahi beyana göre de yüksek bir ahlak üzere olan Hz. Muhammed’in (s.) dün hiçbir şekilde söz konusu bile olmayan bugün modern koşulların ortaya çıkardığı gözlemlerle tarihi okuyanların icat ettiği sorun gerçekte hiçbir şekilde sorun olmamıştı.
İslam’a karşı düşmanlık yapanların tek gayesi, ilahi mesajın insani pratiklerinin uygulayıcısı olan resulü ahlaksız ithamlar ile suçlayarak Allah’ın yürürlükteki son dinin hükümlerini geçersiz bırakmaktan başka bir şey olamaz. Bugün dünyaya hükmeden egemenlerin insanlık adına savaş ve zorbalık dışında üretebileceği hiçbir şeyin kalmadığını son Filistin/Gazze’de yaşanan vahşi soykırımda herkes tekrar görmüş oldu. Sözde dünya barışı için üretilen hiç bir insani hakkın ve hukukun gözetilmediği bu soykırım, Batılı dünyanın tüm ilkelerinin de çöktüğünün bariz örneği oldu. Ama her şeye rağmen İslam yeryüzünde üretilen savaşların insani kıyımların bitirilmesinde barış, adalet ve ahlaki yaşamın tek güvencesi olmaya (zalimler istemese de) kıyamete kadar devam edecektir…
Dipnotlar:
1- Diyanet Vakfı Meali
2- Sarıçam İ., Özdemir, M., Erşahin, S. İngiliz ve Alman Oryantalistlerin, Hz. Muhammed Tasavvuru. Ankara: Nobel Yayın Evi, 2011.
3-“Şüphesiz sen büyük bir ahlak üzeresin.” (Kalem Suresi, 4).
4- Nisa Suresi, 6.
5- Nevevî, Tehzîbü’l-Esmâ, 2/597.
6- Nevevî, Tehzîbü’l-Esmâ, 2/597.
7- Beyhakî, Sünen, 6/204; İbn Mende, Ma’rifetü’s-Sahâbe, Köprülü Kütüphanesi, No: 242, Varak: 195 b; İbn Asâkir, Târîhu Dımeşk, Terâcimü’n-Nisâ, Dımeşk, 1982, s. 9, 10, 28; Mes’ûdî, Mürûcu’z-Zeheb, 2, 39; İbn Sa’d, Tabakâtü’l-Kübrâ, Beyrût, 1968, 8/58.
8- İbn Sa’d, Tabakât, 8/58; İbn Abdilberr, İstîâb, 4/1881; Nedvî, Sîretü’s-Seyyideti Âişe Ümmi’l-Mü’minîn, Tahkîk: Muhammed Rahmetullah Hâfız en-Nedvî, Dâru’l-Kalem, Dımeşk, 2003, 40, 49.
9- Ateş Süleyman, Kur'an-ı Kerim ve Yüce Meali, Kılıç Kitabevi, Ankara, s. 422.
10- Ahzap Suresi, 37.
11- Enbiya Suresi, 107.
12- Ahzap Suresi, 21.
13- Demircan Ali Rıza, Kur'an ve Sünnet Işığında Cariyeler ve Sömürülen Cinsellikleri, Beyan Yay, İstanbul, 2008, s. 62.