26 Ekim Cumartesi akşamı dernek salonunda Haksöz yazarlarından Mustafa SİEL tarafından verilen seminerde şu hususlar vurgulandı.
Kur’an’a Göre Dünya ve Ahiret Hayatı
İnsanlar kulluk imtihanı edilerek daimi cennetle mükafatlandırılmak yada daimi cehennemle cezalandırılmak için yaratılmış olup, kainat ve dünya imtihan alanı ve araçları, insan hayatı da imtihan süresidir. Ahiret olmadan insan ve kainatın bir anlamı olmayıp, insan ve kainatın varlığı, ahiret hayatının en önemli delillerindendir.
Yukarıda açıklanan yaratılış gayemizi ve bu gayeyi nasıl gerçekleştireceğimizi, yani kulluk imtihanından nasıl başarıyla çıkabileceğimizi ancak Kur’andan ve peygamberimizin hayatından öğrenebiliriz.
İmtihanın başlangıcı iman olup, imanın 5 şartından en önemli iki şartı olan tevhit ve ahiret birbiriyle ayrılamaz bir bütünlük oluşturur. Ahireti inkar edenin tevhid iddiası boş olduğu gibi, tevhidi kabul etmeden ahireti kabul etmenin bir anlamı yoktur.
Kur’anın indiği Arap müşriklerinin ahiret hakkında kafaları karışıktı. Genelde ahireti inkar etmekle beraber, eğer ahiret olursa şefaat, dostluk gibi vasıtalarla cennete gideceklerini iddia ediyorlardı.
Halkımız da genelde ahirete inandığını iddia ediyorsa da, bu iddia hayatlarına yansımamakta, ahiret sanki yokmuş gibi yaşamakta, ahirette şefaat ve dostluk gibi vasıtalarla cennete gireceklerini iddia etmektedirler.
Arap müşrikleri ile halkımızın ahirete bakışı arasındaki tek fark, müşriklerin genelde ahireti açıkça inkar etmesi iken, halkımızın ahirete iman ettiğini söylemesidir. Lakin iman ettiğini iddia ettiği ahiret hayatı için değil, dünya hayatı için yaşamakta; dünya hayatını garantiye almak için elinden gelen tüm gayreti göstermekte iken, ahiret hayatını şansa yada torpile bırakmaktadır.
Dünya hayatı geçici ve sıkıntılı iken, ahiret hayatı daimi huzur ve mutluluk yurdudur. Dünya ahiretin tarlası olup, ancak bu tarlayı doğru işleyerek ahirette cennet ürünü alabiliriz. Bu nedenle dünya hayatın elimizdeki tek kurtuluş sermayemiz olup, çok önemlidir. Bu sermayeyi dünya nimetleri için heba etmek, telafisi mümkün olmayan hüsrana sebep olur.
Evlatlar, mal mevki ve makamlar birer nimet değil, imtihan edildiğimiz araçlardır. Asıl nimet bunları doğru kullanarak imtihanı başararak daimi cehennemden kurtulup daimi cennete kavuşmaktır. Müslüman aile ve evlatları, mal ve mevkiler için yaşamaz. Sadece ahiret için yaşayıp, mal ve evlatlarına ahiret hayatında kurtuluşa erişecek şekilde değer verir, gerektiğinde ahiret hayatı için değil mal ve evlatları, canını bile feda ederek şehit olur.
Ahiretle İlgili Kur’ana Aykırı İnanış Ve Beklentiler
Halkımızın genelinde ahiretle ilgili Kur’ana aykırı anlayış, inanış ve beklentiler mevcut olup, bunların bir kısmı tevhide zarar verip şirke yol açmakta, ayrıca insanların ahiret için yeterli gayreti göstermeleri ve islama uygun yaşamaları konusunda vurdumduymazlığa ve gevşekliğe yol açmakta ve neticede insanların ahirette cennetten mahrum kalıp cehenneme gitmelerine sebep olmaktadırlar.
La ilahe illallah diyen herkesin eninde sonunda cennete gideceği inancı Kur’ana aykırıdır. Kur’an ancak şirksiz iman edip hayatlarını bu imanlarının gereğince yaşayan, yani salih amel işleyen, bilhassa Allah yolunda infak, hicret ve cihad edenlerin cennete gireceğini pek çok ayette açıkça bildirmiştir.
Cehennemde günahı kadar (sayılı gün) yanıp cennete geçileceği inanışı, 2.Bakara Suresi 78’den 86’ye ve 3.Ali İmran Suresi 23’den 25’e kadar olan ayetlerde açıklandığı üzere yahudilerin ahiret hakkındaki yanlış inanışlarından olup; ayetlerde bu yanlış inanış gerek yahudiler ve gerekse müslümanlar açısından kesinlikle red edilmiştir. Yani cennete yada cehenneme giren bir kimse asla çıkamayacaktır.
Ahirette günahkarların şefaat ile kurtulacağı inanışı, Arap müşrikleri ile Yahudilerin inanışı olup; Medine’de indirilen 2.Bakara Suresi 48, 123, 254 ve 255. ayetlerde açık olarak red edilmiş; bu ayetlerde ahirette yahudi yada müslüman, hiç kimse için şefaat, yakın dostluk ve alışverişin fayda vermeyeceği ortaya konmuştur. Şefaatle ilgili diğer tüm ayetler Mekke’de inmiş olup, Mekke müşriklerinin eğer ahiret olursa şefaatle kurtuluruz iddialarını red etmek için indirilmiştir.
Ayetel kursi olarak bilinen 2.Bakara Suresi 255. ayetteki “Allah izin vermeden kim şefaat edebilir” cümlesi, Allah’ın izniyle şefaat olacağına değil, tam aksine Allah izin vermediği için asla şefaat olmayacağını anlatmaktadır. Nitekim bir önceki 254. ayette, ahiret hesabında Allah’ın dostluk, alışveriş ve şefaate izin vermeyeceği açık olarak ortaya konmuştur.
255. ayet Allah’ın asla şefaate izin vermeyeceğini ortaya koyduğu gibi, niçin şefaat olamayacağını da izah etmektedir. Ayette şu söylenmektedir. Her şeyi bilen ve hakim olan Allah iken, çok az şey bilen varlıkların (peygamber ve melekler dahil), nasıl olurda Allah huzurunda, durumlarını tam olarak ve hatta hiç bilmedikleri insanların bağışlanması için aracılık etmeleri söz konusu olabilir?
Bir kısım insanlar Allah’ın çok bağışlayıcı olduğunu, bu nedenle değil günahkar müslümanları, müslüman olmayanları bile bağışlayıp cennete koyacağını iddia etmektedirler. Kur’anın tümünü inkar anlamına gelen bu iddialar, 31.Lokman Suresi 33 ile 35.Fatır Suresi 5. ayetlerde, şeytanın insanları Allah’ın bağışlayıcılığı ile aldatması olarak nitelenmiş ve kesin olarak red edilmiştir.
Ahiretle ilgili hatalı inanışlardan biriside, insanların günahları ile sevaplarının karşılıklı tartılıp; sevap tarafı ağır basarsa cennete, günah tarafı ağır basarsa cehenneme gideceklerine inanmaktır. Kur’ana göre tartı insanların günahları ile sevapları arasında değil; her bir insanın iman ve tüm amelini (hayatını) Kur’anda bildirilen kıstaslara göre tartmak – değerlendirmek şeklinde olacaktır.
7.Araf Suresi 45’ten 50’ye kadar olan ayetlerde bahsedilen, günahları ve sevapları eşit olduğundan arafta kurtuluşu bekleyenler olarak açıklananaraftakiler - araf adamları, tam aksine cennetlik olan öncü mü’minler olup, ayetlerde onlarla cennet ve cehenneme sevk edilenler arasında geçen konuşmalar bildirilmektedir.
Bir kısım insanlar cennetin daimi ve sonsuz, cehennemin ise geçici ve sonlu olacağını, cezasını çeken her bir kafir yada günahkarın cennete geçeceğini ve böylece cehennemin eninde sonunda boşalacağını iddia etmektedirler. Pek çok ayette “halidine fiye ebede – asla çıkmamak üzere daimi” ifadesiyle açıkça ortaya koyulduğu gibi, Cennet ve cehennem ebedi (kesintisiz ve Allah’ın izin ve iradesiyle) sonsuz olacak, cennet ve cehenneme bir giren bir daha hiç çıkmadan sonsuza kadar yaşayacaktır.
Bazıları cennet ve cehennemin maddi değil manevi olduğunu, ayetlerde anlatılan cennet manzaralarının temsili olduğunu iddia etmektedirler. Bu iddia Kur’andaki ilgili ayetlere aykırı olup, ayetlerden anlaşıldığına göre, insanlar cennet ve cehennemde de bu dünyada olduğu gibi bedene sahip olup, dünyadakilere benzer fakat çok yüksek acı, sevinç gibi duyular ve duygular tadacaklardır.
Ölüm esnasında ve yeniden dirilip hesap bitene kadar tüm insanların korku ve endişe içinde olacağı anlayışı da Kur’andaki ilgili ayetlere aykırıdır. Kur’ana göre insanlar ölümleri esnasında cennetlik ve cehennemlik olduğu elçi ölüm meleğince bildirildiğinden, her bir insan bu bilinçle yeniden diriltilecektir. Cennetlik olanlar dirilişten cennete gidişe kadar rahat ve huzurlu olurken, cehennemlik olduğu bildirilenler ise dirilişten cehenneme gidene kadar sıkıntılı ve huzursuz olacaklardır.
Ahiretle ilgili yanlış inanışlardan biriside, cennetteki erkeklere cennetlik hanımlarına ek olarak huri denen cennetlik odalıklar ve ğılman denen genç erkek hizmetçiler verileceğine inanmaktır. Kur’ana göre, cennette sadece cennetlik olan erkek ve kadın insanlar bulunacak; karı kocanın her ikisi de cennetlikse, dünyadaki karı kocalık orada da devam edecektir. Cennetteki kocalar yakışıklı genç demek olan ğılman vasfında iken, cennetteki kadınlar temiz bakışlı demek olan huri vasfında olacaklardır. Yani huri ve ğılman cennetlik erkek ve kadınların vasfı olup, cennette cennetlik kadın ve erkek cennetlik insanlardan başka hiç bir varlık bulunmayacaktır.
Seminer, imanın temel esaslarından olan tevhid ve şirk ile ahiret hayatı hakkında Kur'ana dayalı daha ayrıntılı bilgi edinmek isteyenlerin, Mustafa SİEL' tarafından yazılan "Kur'anda Ve Günlük Hayatımızda Tevhid Ve Şirk" isimli kitabı okuyabileceklerinin tavsiye edilmesi ve sorulan soruların cevaplandırılmasının ardından sona erdi.