Ah şu eski paşalar!

Abdurrahman Dilipak

Yenileri ne kadar farklı bilmem ama, emekli paşaların düşünce ve eylemlerini gördük, biliyoruz. Kenan paşanın üstün zeka ve bilgi seviyesini bilmeyen yok sanırım.

Demek ki darbe yapmak için çok da zeki olmak gerekmiyor.

Sahi nerede o 12 Eylül’ün “beşi bir yerde” paşaları?..

Sunay’ı, Sunalp’i, Gürsel’i, Korutürk’ü, al birini vur ötekine..

Mesela, adı kışlalara verilen General Muğlalı’nın nasıl bir adam olduğunu bilmeyen var mı?

Daha birkaç ay önce Hurşit Tolon’un internete düşen konuşmalarına bakarak bu adamların nasıl bir halet-i ruhiyeye sahip olduklarını anlamak mümkün.

İnternete düşen konuşmaları, 28 Şubat sürecinde yaşananlar da bu insanların nasıl bir halet-i ruhiyeye sahip olduğunu gösteriyor.

“5 darbeciler”in ne kadar dürüst, ne kadar milliyetçi oldukları ortada değil mi?

Örnek için, alın size Çevik Bir.

Bir ara, emekli bir paşa, Şanar ile benim hakkımda mahkemeye müracaat etmişti. Düşünce suçuna karşı girişim çerçevesinde, fikri yüzünden sanık durumuna düşenlerin suçuna iştirak ediyor, sonra da kendimizi ihbar ediyorduk. Paşamız suç duyurusunda bulunduğu dilekçesinde diyor ki, “Bunlar örgütlü olarak suç işliyor ve halkı suç işlemeye tahrik ediyorlar. Halkı Cumhuriyet kanunlarına uymamaya çağırıyorlar. Bunlar ya psikolojik sorunu olan ruh hastalarıdır ki o takdirde müşahade altına alınarak tımarhaneye gönderilmeli. Eğer psikolojik sorunları yoksa o zaman da yargılanarak hakettikleri cezaya çarptırılmalıdır.”

Gel de bu adama sivil itaatsizlik, vicdanî reddi anlat..

Sahi bu paşa, şu son Ergenekon davası sanıkları hakkındaki iddiaların benzerine hiç mi denk gelmedi muvazzafken, ya da şimdi bu iddialarla ilgili bildiklerini savcılıklara bildirdi mi?

Zihni Çakır son yazısında başından geçen ilginç bir olayı anlatıyor.. MİT’e bir soru sormuş, Hürriyet’ten fırçalı bir cevap almış.. Yazdıkları aynen şöyle: “Artık ne varsa o sorgu içeriğinde; Hürriyet’i de bu kadar paniğe sokan. DHKP-C terör örgütüne ivme kazandıracak, örgüt tabanında var olan güvensizliği ortadan kaldırıp sempatizanları ve militanları arasındaki inancı pekiştirecek daha isabetli ne olabilirdi ki? Hangi suikast bu yayından daha keskin bir etki yaratabilir, daha iyi bir görev ifa edebilirdi?

Eminim bir başbakana, bakana ya da etkili bir gazeteciye düzenlenecek suikast bile, örgütün, sempatizanları ve militanları nezdinde kaybolan itibarını bu kadar hızlı onaramazdı. Öte yandan, Sabancı Suikastı’nda parmağı olan yabancı ve yerli odakları, bu suikasttan tereyağından kıl çeker gibi sıyırıp çıkaracak başka bir propaganda tarzı sergilenebilir miydi ki! Ergenekon Soruşturması ile, statüko koruyucularının sır kalması için olağanüstü çaba harcadığı faili meçhul(!)lerden biri olan Sabancı Suikastı’nın, olduğu gibi değil; istenildiği şekilde tarihin tozlu raflarında arşivlenmesini isteyenlere, Hürriyet’in amacı bir türlü anlaşılamayan bu yayını kadar kim hizmet edebilirdi ki! Ya Can Dündar’ın, ‘Mustafa Duyar para talep edince görüştürülmediği’ yönündeki haber spotuna ne demeli? Belli ki Can Dündar’ın görüşüp görüşmediği/görüştürülmediği ve görüşme amacı kamuoyunun bilgilendirildiğinden çok farklı temellere dayanıyor ki böyle bir manşette, büyük spotlarla verilmiş. Ben de Can Dündar’ın, Sabancı Suikastı’nın arka planını merak ettiğini düşünüyordum senelerdir... Mustafa Duyar ile Selçuk Parsadan’ın aynı koğuşta olmasını tesadüf sayıp, Duyar vurulurken Parsadan’a isabet eden kurşunları da kaza kurşunu sanıyordum. Parsadan’ın gerçekten paşa kılıfına girerek örtülü ödenekten para aldığına da inanmıştım safça. Nereden bilebilirdim onun da bazı gizli ve çok özel belgeleri pazarlayan bir tüccar olduğunu! Tam da tarih yeniden yazılacakken; Hürriyet, bu manşetiyle çok yönlü bir psikolojik savaşın tüm argümanlarını kullanmış meğerse.”

Kimin eli kimin cebinde belli değil..

Sırada Meclis Başkanlığı seçimi, Ergenekon davası ile ilgili önemli gelişmeler var.. 3. iddianamenin sonucu belli olacak, Eruygur ve Tolon kararı verilecek.

Belki yeni bir dalga...

Dağa çıkma tehditleri tartışılmaya devam edilecek. Karı- kız, uyuşturucu hikayeleri.. Tehditler, şantajlar.. Bu işlere eklemlenmeyen bir Metin Uca kalmıştı, o da dahil oldu..

TSK da skandallardan yakasını kurtaramıyor bir türlü.. İbo “Devletin bilmediği sırları biliyorum” diyor. Konuşursa yer yerinden oynarmış. Eminim Özal suikastını da biliyordur, Simavilerin bir gecede nasıl postalanıp Aydın Doğan’ın media patronu olduğunu da.. İbo bildiklerini başkalarının bilmediğini sanıyorsa yanılıyor.. Bilinmeyen bir şey yok.. Belli konumdaki herkes her şeyi biliyor aslında.. Her gazeteci sadece gazeteci değil. Parsadan sadece Çiller’i bile dolandıran sıradan bir dolandırıcı değil. Mafia dediğiniz, uyuşturucu kaçakçısı ya da tetikçi dediğiniz adamın başka bir kartviziti olabilir.. Emekli generallerin danışmanlık yaptıkları şirketler örtülü KİT, patron geçinen adamlar da işin kahyası olabilir..

Memlekette kim kimdir belli değil.. Hâlâ her alanda etkililer.. Onun için meydan okumaya devam ediyorlar.. “Dağa çıkmak”tan, halkı sokağa dökmekten söz ediyorlar.. “Bin yıl da geçse, süreç bitmeyecek” diyenler, şimdi “En azından 50 yıl daha direniriz” diyorlar..

Sahi bu işler olurken yöneticilerimiz uyuyor muydu? Çocuğunu Kur’an kursuna gönderen kokoreççiyi fişleyene kadar önlerindeki vurgun, soygun, cinayet ve yolsuzlukları rapor etselerdi..

Askerî Şûra sona ererken bakalım sonuçta ne açıklanacak!. Birlikte öğreneceğiz..

Selam ve dua ile..

VAKİT