Ah Mumcu ah!

Abdurrahman Dilipak

Demek ki, Mumcu’nun arkasından “timsah gözyaşları” döküyorlarmış.. En çok da Ceyhan ve Güldal’ı anlamakta güçlük çekiyorum. Bir kardeş ve bir eş..

Mumcu Cumhuriyet’te çalışıyordu. Cumhuriyet bu kirli işler ve ilişkilerin odağındaki bir gazete.. İP ve CHP de öyle..

Mumcu Cumhuriyet’te, Ceyhan İP’te, Güldal CHP’de..

Yoksa Mumcu da bu sacayağının bir parçası mı idi? Değilse, Ceyhan ve Güldal, derin devletinin önemli örgütlerinde hâlâ kardeşi ve eşinin katillerini mi arıyorlar?

Aslında herkes her şeyi biliyormuş.. Cumhuriyet gazetesinin “irtica” maşetleri bir provokasyondan başka bir şey değilmiş..

Birileri kendi işledikleri cinayetin faturasını Müslümanlara ödetmek ve karşı cinayetler için zemin oluşturmak istiyorlarmış..

Cumhuriyet’te İlhan Selçuk, Balbay ve birkaç gazeteci daha biliyormuş.

Şimdi Mumcu cinayeti soruşturmasının yeniden açılması gerek..

- Ceyhan Mumcu, Güldal Mumcu dinlenmeli.

- Büyükanıt ve Güreş ile Genelkurmay eski İstihbarat Daire Başkanı Aslan Güner de. Büyükanıt Mumcu’ya suikast yapılacağını biliyormuş zaten. Bunu da söylemiş. O zaman bunu kimin, niçin yapacağını da/yaptığını da biliyordur..

- Baki Tuğ da önemli..

- Kesire Avrupa’da yaşıyor olmalı. O da bulunup ifadesi alınmalı..

Öyle anlaşılıyor ki, Apo işin içinde.. Belki Apo’nun da ifadesini almak gerek.. Apo’ya niçin sorulmuyor bu konular?.. Apo hem Mumcu suikastı, hem 12 Eylül ve hem de Ergenekon’la ilgili Silivri’ye getirilip dinlenebilir.. Mesela Perinçek ve Yalçın Küçük birlikte çapraz sorguya alınabilir..

Bu kirli oyuın artık bitmeli. Türkü de, Kürdü de bitiren bu kanlı oyuna artık birileri son vermeli.

Mumcu benim arkadaşımdı. Son günlerde panellerde, konferanslarda sık sık bir araya geliyorduk.. Apo ile, PKK ile, Bulgarsitan’dan silah alımları, uyuşturucu kaçakçılığı ile ilgili ilginç şeyler anlatıyordu. Bunların tehlikeli konular olduğunu ama peşini bırakmayacağını söylüyordu..

Bir yandan MİT ve Genelkurmay arşivlerinde araştırma yapacak kadar mutemet biri, öte yandan bu işlerin böyle gitmeyeceğinin farkında olan biri idi.. Bu çevrelerle ilişkisi 12 Mart sonrası CHP-MSP koalisyonu döneminde başlamıştı.. 1. ve 2. MC döneminde MİT ve ordu içindeki gruplar çatışmaya başlayınca araya sıkışıp kalmıştı.. 12 Eylül sonrası ortaya çıkan yapıdan rahatsızdı.. Özal’a da güven duymadı.. Herkesten kuşku duyuyordu..

İlk suikast haberi geldiğinde, hemen bir TV kanalına çıktım ve bunun bir provokasyon olabileceğini söyledim. Soldan bir yazar daha vardı. Sukunet çağrısı yaptım ve herkesin gerçeği araştırması gerektiğini, hep birlikte bu cinayetin üzerine gidilmesi gerektiğini, İslâmi kesimde Mumcu’ya bir husumet olmadığını söyledim.. Bir gün sonra da Cumhuriyet’e gittim taziyeye.. Selçuk’a başsağlığı diledim.. Pek yüz vermeyen bir tavrı vardı. Tek sıcak davranan Ahmet Korulsan’dı sanırım. Selçuk hemen hemen hiç konuşmadı. Somurtkan bir tavrı vardı..

Ardından şeriata, İran’a karşı protestolar geldi.. İrtica manşetleri atıldı..

Bana kalırsa Mumcu’yu öldürenlerle daha sonraki tepkileri örgütleyenler, o manşetleri planlayanlar aynı kişiler.. O hayali örgütleri icad edip mahkemeyi etkilemeye çalışanlar da bu suikast planının arkasındaki isimlerin piyonları idi..

Eğer bugün Mumcu suikastı dosyası açılacak olursa, bu konuda bilgi sahibi olup da konuşmayan pek çok insan bildiklerini anlatabilir.. Zaten eldeki parçalar birleştirildiğinde gerçek büyük ölçüde ortada..

O zamanki MİT ve Emniyet İstihbarat, Askeri İstihbarat görevlileri ile bu günkü istihbarat şeflerinin arşiv bilgileri de bir araya getirildiğinde fotoğraf ortaya çıkar..

Bana kalırsa Mumcu cinayeti ile, Jandarma Genel Komutanı Eşref Bitlis ile Cem Ersever dosyasını birlikte açmak gerek..

Bu dosyalar bugün açılmazsa, yarın başka dosyalarla ilgili bilgiler ve belgeler ışığında yine açılacak. Bu ve benzeri cinayetler aydınlatılmadıkça toplumun vicdanı kanamaya devam edecek..

Bu tartışmalar sürerken göreceksiniz, bu cinayet örgütünün içinde yer alan kişilerin oğulları, kızları, damatları, eşleri, hatta anne-babaları, kardeşleri, amcaları halaları, teyzelerinin vicdanı kaldırmayacak, açık ya da dolaylı bir şekilde bildiklerini paylaşacaklar..

Mumcu’nun ipini çekenler ve arkasından gözyaşı dökenlerin yaptıkları, annesini öldürüp sonra da taziyeleri kabul eden Bursalı gencin haline benziyor..

Uğur Tönik, Özal suikastını soruştururken yanına verilen asistanının, aslında karşı tarafın adamı olduğunu son gün öğrenmiş. Ama öğrendiğinde kendini başka yerde bulmuş..

Arar gibi yaptıkları belgeler ve bilgiler aslında sümenaltında duruyor.. Herkes herşeyi biliyor.. İşlenen cinayetleri görüp bilenler, başlarına bir şeyler gelmesinden korkuyorlar..

Asit kuyularının hikayesi, geçmişte kalan korkulu bir düş değil, ufkumuzu karartan, gelecekte tekrarlanması muhtemel bir senaryo olarak önümüzde duruyor.. Onun için bu konu herkesi ilgilendiriyor.. Köşeye sıkışanların korkusu öfkeye dönüşüyor.. Şimdi toplumsal öfkeden korkma sırası onlara geldi.. Eskiden işledikleri cinayetlerin ortaya çıkması ihtimali korkularını bine katlıyor.. İşledikleri cinayetlerin toplumda uyandırdığı infialin toplamı kadar, kendi işledikleri cinayetten korkuyorlar şimdi..

Türkiye’nin karanlık odalardaki kasalarda gizli derin gerçeği tümü ile aydınlanmadan, Türkiye darbe tehditlerinin gölgesinde kalmaya devam edecek..

Mumcu’ya kurulan tuzak, tek başına solcu bir gazeteciye değil, İslâma ve Müslümanlara, toplumsal barışa ve huzura kurulan bir tuzaktı..

Balbay’la dayanışanlar, bana göre basın özgürlüğünün yandaşları değildi. Toplum, bunu darbecilerle, bir terör örgütü şüphelileri ile ve Mumcu’nun katilleri ile dayanışmanın bir göstergesi gibi gördü.

Ben hâlâ Güldal Mumcu’nun CHP’de, Ceyhan Mumcu’nun İP’te ne aradığını merak ediyorum. Yoksa onlar da mı?

MİT görevlisinin kızı Apo’nun eşi olduktan sonra, kardeş ve eşin öbür kampta yer alması pek de sürpriz görülmeyebilir. Hem zaten Uğur Mumcu bu derin gerçeğin izini sürmüyor mu idi? Bu iz onu 40. Oda’ya götürdü ve 40. Oda’nın gizli gerçeği onun hayatına maloldu! Selam ve dua ile..

VAKİT