Beni ürperten bu insanların gizli toplantılarla “cepheler” oluşturmaları, darbe planlamaları değil.
Asıl ülkenin zirvelerinde dolaşan bu insanların “entelektüel” düzeyi beni dehşete düşürüyor.
Bu nasıl bir sığlık?
Politikayı “o onu dedi, bu bunu dedi” çiğliğinde bir dedikodu sanmaları beni ürperten.
Mustafa Balbay’ın günlüklerinin önemli bir kısmını daha önce okudunuz.
Onlarda da aynı sığlık vardı.
Bugün okuyacaklarınızda da aynı sığlığı göreceksiniz.
Bugünkü bölümlerde konuşanlardan biri bu ülkenin eski cumhurbaşkanı.
Biz kimi cumhurbaşkanı yapmışız?
Türkiye’nin Kürt meselesi var, Kıbrıs meselesi var, hukuk sistemi çökmüş, Avrupa üyeliği yolunda büyük engeller duruyor, yoksulluk tam bir çözüme kavuşamamış.
Cumhurbaşkanı, darbe olsun diye kıvranan iki gazeteciyle “mutad” görüşmelerini yapıyor.
İlhan Selçuk yanına Mustafa Balbay’ı da alıp sık sık Çankaya’ya çıkıyor.
Ahmet Necdet Sezer’le konuşuyor.
Şimdi hakkaniyetten sapmamak için Sezer’in hakkını verelim, “darbe fikrine” sıcak bakmıyor.
“Seçimler yapılsın” diyor.
Orduyu kastederek “onlara çok güvenmeyin” diyor.
Darbeyi çok istediği anlaşılan İlhan Selçuk bu noktalarda cumhurbaşkanından açık destek bulamıyor.
Ama bunun dışındaki konuşmaları gerçekten felaket.
Sezer, bir askerî darbeyi desteklemiyor ama “darbe isteyenleri” destekliyor.
İlhan Selçuk şöyle diyor:
“Turgay Ciner, Karamehmet kendilerini savunmak için bu sektöre girdiler. Başarı kazanacaklar. Biz de onlarla aynı cephede olduk.”
Sonra Karamehmet’in işleriyle ilgili açıklamalar yapıyor.
“Burada Sabah’ın yaşaması için, Karamehmet için önemli olan BDDK’nın çalışma biçimi. Eğer, ver paramı diye boğarsa, bu iş tutmaz, kötü olur. Orada çalışanlar da. Eğer öyle yapmaz da şans tanırsa, o zaman iş değişir.”
Yani, banka soygunlarıyla ilgili bir kurum olan BDDK, Karamehmet’ten bankalarında batırdığı paraları istemezse iyi olurmuş.
Çok garip ama herkes Karamehmet’in paralarını kurtarmak istiyor.
Enis Berberoğlu’nun geçenlerde yazdığı yazıda da anlattığı gibi Jandarma tarafından korunan Karamehmet’in paralarını kurtarmak için iki kişi BDDK’ya baskın yapıp, kuruluşun başkanını korkutuyor.
Ve, çok “dürüst” olan Necdet Sezer’in tavrı da bunlardan çok farklı değil, Selçuk Karamehmet’in kurtarılması gerektiğini söylediğinde şöyle cevap veriyor.
“Benim yapabileceğim bir şey varsa, söyleyin.”
Necdet Sezer de hazır anlayacağınız “kurtarma” faaliyetlerine katılmaya.
Ama İlhan Selçuk, “gerek yok” diyor.
O sırada zaten Jandarma Komutanlığı gerekli her şeyi yapıyor.
Sonra başlıyorlar “yüksek siyasetten” konuşmaya.
Yüksek siyaset de “Recep’le Yaşar’ın” ilişkileri...
Hilmi’nin cumhurbaşkanı olup olmayacağı...
Recep Yaşar’la ne konuşmuş, Hilmi niye öyle dememiş...
Her şey insanların isimleri etrafında dönüp duruyor.
Sanırsınız ki Hilmi değil de Şener olsa, Recep gidip Deniz gelse her şey düzelecek.
Meselelerin sosyal derinliğini, tarihî köklerini, niye bu hale geldiğini hiç merak etmiyorlar.
Toplum sanki yok.
Toplumun tepesindeki adamlar önemli olan.
“Halkın varlığını” böylesine yok sayan insanlar ülkenin sorunlarına çare bulacaklar.
İlhan Selçuk’a göre çare, daha önce yayınlanan günlüklerdeki konuşmalardan anlaşıldığı kadarıyla “darbe.”
Sezer ise “o gitsin, bu gelsin” anlayışıyla çözüm peşinde.
İnsan ister istemez Bizans’ı hatırlıyor.
Bizans’ın entrikalarını...
Birbirlerini yemek için yaptıkları küçük hesapları...
Saray oyunlarını.
Belli ki bu insanlar da bütün ülkeyi bir “saraydan” ibaret sanıyorlar.
Sarayın içinde tahta kimin oturacağı kavgası, onların en önem verdiği kavga.
O sıralarda iktidarda olan AKP’yi ve Erdoğan’ı iktidardan uzaklaştırmak en büyük amaçları.
Onları dinlerseniz AKP giderse sorunlar çözülecek.
Peki, AKP’den önce niye bu sorunlar vardı?
Daha önceki partiler zamanında niye bu sorunlar vardı?
İsmet Paşa zamanında niye bu sorunlar vardı?
Atatürk zamanında niye bu sorunlar vardı?
Bu ülkede Kürt sorunu, dindarlık sorunu, yoksulluk sorunu hep vardı.
Halkının isteklerine hiç aldırmayan bir “saray siyaseti” yürütüldüğü sürece de bu sorunlar devam edecek.
Sorunları çözebilmek için bu ülkede yaşayan herkesin eşit olacağı, inanç ve fikir özgürlüğünü kullanabileceği, hukukun sağlam olacağı bir sistem kurmak gerekiyor.
Ama bu adamlar “sistemin” çöktüğünün farkında bile değiller.
“O gider de bu gelirse” işleri çözeceklerini sanıyorlar.
Tabii, “o gidip de öbürü gelince” sorunlar çözülmeyecek ama bu adamlar iktidarlarını sağlamlaştıracaklar.
Bu insanlar az daha ülkenin kaderine el koyacaklardı.
Sanırım Türkiye, “dünyanın değişimi” sayesinde paçasını kurtardı.
Darbecilerin zihinsel sığlığı, bu değişimi algılamalarını engellemiş anlaşılan.
Zaten o kadar sığ olmasalar bu çağda hâlâ Bizans oyunları oynarlar mıydı?
TARAF