Necip Fazıl o gaddar, yüzü gülmeyen, merhamet için “ağızların iğrenç sakızı” diyen Reis Bey’e söyletmişti bu sözü.
Suçsuzken astığı çocuğun mahkemede “Buz çöllerinde yol alıyorsunuz” diye bağırdığı Reis Bey’e.
Başbakan Erdoğan’ın 12 Eylül’ün astığı gençler için ağlamasıyla dalga geçenlerin insanlığını ise nereye kadar ilerletebiliriz bilemiyorum.
Türk filmlerindeki en kötü karakterler bile mesela bir Suzan Avcı bile gözyaşlarına hâkim olamayıp ağlayan birine “Aslında ağlamıyorsun, sahtekâr seni” diye bağırmamıştır.
Ruandalı bir Hutu lider, öldürdükleri Tutsiler için 30 yıl sonra ağlasa, herhalde Tutsiler bile “Bunlar timsah gözyaşları” demezdi.
Demek ki bu adamlar Yahudi olsa, 27 yıl sonra binlerce Yahudi’nin öldürüldüğü Varşova Gettosu’na gidip soykırım anıtının önünde diz çöken Willy Brandt’ı sopayla kovalayacaktı..
Ne biçim bir kötülüktür bu. “Çek elini devrimci/ülkücü şehitlerimizin üstünden” diye bağrışan okumuş-yazmış insanların bu kabile ideolojisiyle nereye gidilebilir?
“Bunların ağababaları Kanlı Pazar’da satırlarla solculara saldırmışlardı” diye hatırlatan okumuş-yazmışların, “Kanımız yerde mi kalsın oğul” diyen töre meclislerindeki Aliye Ronalardan ne farkı var?
Hadi diyelim bu kan davalılar “Sizden bir tane asmadan yüreğimiz hafiflemez” gibi bir duygu içindeler. Düşmanlarının iyiliği onlarda maraz doğurdu.
Ya peki 30 yıl önce bu gençler asılırken Kenan Evren’in postallarını temizlemekten bitap düşmüş, o gençlerin cellâtlarına yelpaze tutmuş Türk medyasından çıkan “Timsah gözyaşları bunlar” sesleri.
“Yakışık almadı” diye başlık attığı yazısında Başbakan’ın ağlaması için “Oscar’lık bir gösteri” diyen Güngör Mengi, 12 Eylül sonrasında yazdığı en iyi yardımcı darbeci rolü bile alamayacak pespaye Kenan Evren gazlamalarından da mı utanmıyor?
“12 Eylül’de Kenan Evren, Erdal Eren’i astırırken Türkiye’nin sağcıları, imam-hatip açsın diye Evren’le iş tutuyorlardı” diye twitleyen Ahmet Hakan, 12 Eylül’de Kenan Evren, Erdal Eren’i astırırken Emin Çölaşan’a işkence tarihine geçen Mamak Cezaevi’nden “Herkes çok mutlu herkes çok pişman” yazı dizileri yaptıran Milliyet’in patronu Aydın Doğan’ın kimle iş tuttuğunu da 140 karaktere sığdırabilir mi?
Yoksa o kadar karakterlik yeri kalmadı mı?
Utanmak da ağlamak da erdemdir beyler ve hanımlar. Utanç içinde devletin yanlışlarıyla yüzleşirken ağlayan bir başbakanla dalga geçmek ise utanmazlıktır.
Ağlayabilen bir başbakana sahip olmak iyidir. Ama gözyaşlarıyla dalga geçen kanaat önderlerine sahip olmak tehlikelidir.
Sizden, size benzemeyenler için gözyaşı dökmenizi beklemiyoruz.
1915’te öldürülen Ermeniler, 12 Eylül öncesi öldürülen İslamcı Metin Yüksel, 28 Şubat’ta başörtüsü yüzünden hastane kapılarında ölüme sürüklenen Medine Bircan, Ahmet Kaya, Uğur Kaymaz, Ceylan Önkol için ağlamanızı istemiyoruz.
Krem sürün, soğan doğrayın, maaşlarınızın bu ay yatmayacağını düşünün, CHP’nin bir dahaki seçimlerde yine iktidar olmayacağını aklınıza getirin ve ağlayın. Yalancıktan da olsa ağlayın.
Ağlayamazsanız, anlayamayacaksınız çünkü.
Eğer gözyaşlarınız kuruduysa Reis Bey’e kulak verin:
“Ben diyorum ki; her fert başucuna, ‘Suçlu benim! Herkes suçsuz!’ levhasını asmalıdır! Ben diyorum ki; yegâne kurtuluşumuz, herkesin herkesi affetmesindedir! Daha ötesi kanunların sorumluluğuna girer. Ama görüyorum ki anlatamıyorum... Hissediyorum ama anlatamıyorum! Çocuk ‘Ağlayabilseydiniz anlayabilirdiniz!’ dedi. Ağladıkça anlıyorum. Ağladıkça anlıyorum!
Artık bütün mantık hesaplarımı kaybettim! Hem de öylesine kaybettim ki, Amerika’da bir cinayet işlense de dünya çapında bir ses sorsa, ‘Katil kim?’... ‘Benim!’ diye haykırabilirim!
Soğuk kış geceleri köprü altında yatan çocukların vebali benim boynumda!
Ben ne yaptım! Uykuda, baygınlıkta, annemin karnında, babamın kanında hangi cinayeti işledim! Hangi mukaddesi kirlettim ki, kendimi gelmiş gelecek bütün fenalıkların tek sorumlusu biliyorum! Dışımda ne arıyorlar! İçime doğru suçluyum ben! Bir de kalkmış, belki kendimden birine, ondan öbürüne geçer, bir merhamet yangını çıkar, bütün ülkeyi sarar diye tımarhanelik bir hayalin peşine düşmüş gidiyorum...”
TARAF