Ağır hasta ve yaşlı insanları cezaevinde tutmak adalet midir?

Levent Mazılıgüney, hasta mahkumlar hakkında gerekli düzenlemelerin yapılmadığı her an bir adaletsizliğin daha kronikleştiğine dikkat çekiyor.

HAKSÖZ HABER

Cezaevlerinde yaşanan insan hakları ihlallerinin başında ağır hasta kişilerin tutulması gelmekte. Hak ihlalleri raporlarında 600’ü aşkın ağır hasta mahkûmun cezaevlerinde tutulduğu belirtilmekte. Bürokratik vicdansızlığın ve duyarsız kamuoyunun bir sonucu olarak bu kişiler ne yazık ki seslerini duyurabilme imkanına da sahip değiller. Çoğu zaman Adli Tıp Kurumu yetkilileri duyarsız yaklaşırken, hastaya olumlu rapor verdiklerinde ise Cezaevleri ve Adalet Bakanlığı sorumlularının soğuk yüzüyle karşı karşıya kalmakta.

Geriye ise Cumhurbaşkanının af yetkisi devreye girmekte. O da sembolik olarak bir iki kişiyi affediyor. Oysa ağır hastalık ve yaşlılık başlı başına büyük bir problem. Kişiyi cezalandırılması gereken normal insan statüsünden farklı bir yere koymakta. Nitekim Mustafa Said Türk olayında da bu durumu görmekteyiz.  86 yaşında ve yüzde 98 engelli olduğu belirtilen, yaşadığı Manisa ve çevresinde tanınan bir Müslüman olan Mustafa Said Türk’ü cezaevinde tutmanın yanlışlığını Serbestiyet’teki köşesinde Levent Mazılıgüney ele almış.


Levent Mazılıgüney / Serbestiyet

Mustafa Said Amca ve diğer hasta mahpuslar nerede ölsünler?

2014 yılında TSK Spor Okulundaki rutin öğle sporumu tamamlayıp eşyalarımla birlikte dolapta olan cep telefonumu elime alınca görmüştüm aramaları ve mesajı. Hemen babamı aradım. Büyükbabam Kasım, beyin kanaması geçirmişti. Böbreklerinden defalarca ameliyat olmuş, kanser atlatmış yaşlı bedenine rağmen hemen her gün bahçesiyle ilgilenirdi ve 26’ya yükselen tansiyona dayanamamış ve düşmüştü asmalarının önüne. Hemen memlekete, Kırıkkale’ye yola çıktım.

Büyükbabamı yer olmadığı gerekçesiyle kabul etmeyen hastane olmuş ve yaşadığım yoğun sinir harbini anlatamam. Kırıkkale Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi yoğun bakım ünitesine ambulansla beraber ben de yetiştim ve büyükbabam 35 gün yoğun bakımda kaldı. 30 Ekim 2014 tarihinde vefatına kadar yoğun bakımda hiç konuşamadı, genellikle kendinde değildi, zaman zaman bizi tanıdığını ve tepki verdiğini düşündük. Sağlık emekçilerimiz, doktorlarımız ellerinden geleni yaptılar, her birine minnettarım ama bir noktadan sonra elden bir şey gelmiyor.

Spor detayını neden yazdığımı merak edenler olmuştur. Düzenli spor yapar ve sağlığıma dikkat ederdim. Büyükbabamın beyin kanaması haberini aldığımda öyle aceleyle yola çıktım ve koşturdum ki bana da birkaç gün sonra zatürre (pnömoni) teşhisi kondu. Zatürre teşhisine rağmen de duramadım ve sıklıkla ziyaret ederek ve ihtiyaçlarıyla ilgilenerek elimden geleni yapmaya çalıştım.

Nefes problemim o günlerden kalmadır. Hele ki babam, babasını son günlerinde rahat ettirebilmek için elinden geleni yaptı. “Yeter ki nefes alsın, ben hep bakarım babama” sözü hala kulağımdadır. Benzer süreci anneannem ve babaannemde de yaşadık. Büyüklerimizin haklarını ne yapsak ödeyemeyiz ve elbette gölgelerine, nefeslerine her daim ihtiyaç duyarız. Allah tüm geçmişlerimize rahmet eylesin, mekanları cennet olsun.

86 yaşında ve yüzde 98 engelli olduğu söylenen Mustafa Said (Türk) amcanın cezaevine götürülme görüntülerini izleyince beynimden vurulmuşa döndüm ve ilk büyükbabam aklıma geldi. Kendinde olmadığı, olup bitene anlam veremediği ve yatağa bağımlı olduğu görüntülerden anlaşılıyordu. Ne ile suçlandığı, hükmün kesinleşip kesinleşmediği, yamalı bohça infaz kanununun ne dediği hiç umurumda değil. Mustafa Said amcanın benim için büyükbabamdan farkı yok. Nasıl farkı olabilir ki?

Daha sonra Mustafa Said amcanın hastaneye, oradan tekrar cezaevine, tekrar hastaneye götürülme görüntüleri de sosyal medyada paylaşıldı. Hastanelerimizden biri kabul etmediği için yeniden cezaevine götürüldüğü haberi, son olarak da Adli Tıp Kurumunun İstanbul’a getirilmesini istediği haberlerini okuduk. Bu haberleri her görüşünde kahrolmayan, daha önce büyüklerinin yaşadığı ağır hastalık süreçlerini hatırlamayan, ceza ve infaz sistemimize veryansın etmeyen kimseyi de görmedim.

09.08.2023 tarihli bir hastane raporu paylaşıldı sosyal medyada. Durum Bildirir Sağlık Kurulu Raporu başlıklı evraklarda “karar” bölümü büyük harflerle yazılmıştı. 8 uzman tabibin ismi yer alan raporun “Karar” bölümünü aynıyla aktaralım.

“-5275 SAYILI CEZA VE GÜVENLİK TEDBİRLERİNİN İNFAZI HAKKINDA KANUNUN 16/2-16/6 MD KAPSAMINDA DEĞERLENDİRİLDİ. -CEZASI CEZA İNFAZ KURUMU ŞARTLARINDA HAYATINI YALNIZ İDAME ETTİREMEZ. -CEZASININ İNFAZININ GERİYE BIRAKILMASINA GEREK YOKTUR. -T.C. ANAYASASININ 104/2-B MADDESİNDE BELİRTİLEN SÜREKLİ HASTALIK SAKATLIK VE KOCAMA HALİ VARDIR. -R TİPİ KAPALI/AÇIK CEZA İNFAZ KURUMLARINDA KALMASINA GEREK VARDIR.”

5275 sayılı Kanun kısaca İnfaz Kanunu olarak bilinir ve 16. maddesi “Cezanın İnfazının Ertelenmesi” başlıklıdır. Karar metnini kanun kapsamında değerlendirelim. Sağlık Kurulu kararında diyor ki, Mustafa Said amca ağır hasta, sürekli hastalık, sakatlık ve kocama halleri var. Bunu diyorlar, bunun yanına da cezaevinde hayatını yalnız idame edemeyeceğini de belirtiyorlar ama cezanın infazının geriye bırakılmasına da gerek yok diyorlar. Hadi çözelim bilmeceyi çözebilirsek. Yalnız başına hayatını idame edemeyecek bir hastaya kim bakacak? Diğer mahpuslar mı sorumlu hasta bakımından? İnfaz Kanunu 16/6 şöyle diyor:

“Maruz kaldığı ağır bir hastalık veya engellilik nedeniyle ceza infaz kurumu koşullarında hayatını yalnız idame ettiremeyen ve toplum güvenliği bakımından ağır ve somut tehlike oluşturmayacağı değerlendirilen mahkûmun cezasının infazı üçüncü fıkrada belirlenen usule göre iyileşinceye kadar geri bırakılabilir.” Yani Cumhuriyet Başsavcılığının yetkisinde infazın geri bırakılması. Allah aşkına biri söylesin, Mustafa Said amca bu haliyle ne gibi bir tehlike oluşturuyor toplum güvenliği için?

Sağlık Kurulu kararında Anayasa 104. Maddeye yani Cumhurbaşkanının Görev ve Sorumluluklarına atıf var. Maddede “Sürekli hastalık, sakatlık ve kocama sebebiyle kişilerin cezalarını hafifletir veya kaldırır.” cümlesi kastediliyor olmalı. Anlayan varsa anlatabilir mi, ne demek isteniyor? Bizim elimizden bir şey gelmez, Cumhurbaşkanı dilerse cezayı kaldırsın mı denmek isteniyor?

Cumhurbaşkanımız 03 Mayıs 2023 tarihinde 4 hükümlüyü affetti. 28 Şubat Davası kapsamında müebbet hapis cezasına çarptırılan eski Korgeneral Çetin Saner ile Hizbullah davası kapsamında ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına çarptırılan Mehmet Emin Alpsoy’un cezaları, “kocama hali” nedeniyle kaldırıldı. Kararla ayrıca, kasten öldürme suçundan cezaevinde bulunan Nihat İliman ile uyuşturucu ticareti nedeniyle cezaevinde bulunan Sedat Çelik’in cezaları da sakatlık hali nedeniyle kaldırıldı (https://t24.com.tr/haber/erdogan-4-hukumluyu-affetti,1107514). Ağır hasta veya sakat olan bu isimlerin salıverilmesi elbette yerinde ve diğer tüm ağır hasta mahpusların da faydalanması gereken bir inisiyatifti.

Mustafa Said amcanın cezaevinde olması neyi koruyacak, neyi değiştirecek? Sadece öldüğü yeri etkileyecek ve son günlerinde insan onuruyla bağdaşmayacak bir sürece neden olmayacak mı? İnfazın geri bırakılması veya Cumhurbaşkanı affı, adı ne olursa olsun bir an önce Mustafa Said amcanın ve tüm ağır hasta mahpusların salıverilmeleri gerekmez mi? Salıverme işlemlerine yönelik bürokratik işlemler her ne ise, insan onuruna en uygun şekilde yapılmalı değil mi? Örneğin ağır hastaların bulundukları yere gidemez mi doktorlarımız, tahlilleri, tetkikleri bulundukları yerde yapılamaz mı? Ağır hastaları oradan oraya sürüklemek zorunda mıyız? Adalet Bakanı Bekir Bozdağ tarafımdan imzalanan 02/01/2023 tarihli 20/1 nolu genelgede Cumhurbaşkanının Anayasada tanımlanan af yetkisine atıf yapılarak gerekli işlemlerin re’sen yürütülebileceğinin, gecikmeksizin yapılması gerekliliğinin, mahpus veya yakını vazgeçse de işlemlerin sürdürülebileceğinin hatırlatılmasında amaç da insan onurunu azami ölçüde korumak değil mi?

Peki başkaca hasta mahpus var mı cezaevlerimizde? Onlar ne durumdalar? İnsan Hakları Derneği Hapishane Hak İzleme Raporuna (https://www.ihd.org.tr/ihd-2022-yili-turkiye-hapishaneleri-hak-ihlalleri-raporu/) göre 2022 yılında en az 81 mahpus cezaevlerinde yaşamını yitirmiş? Neden cezaevlerinde ölsün insanlar? Nisan 2022 itibariyle de 651’i ağır hasta 1517 mahpusun hasta olduğu bilgisi var raporda. Ağır hastalarla neden cezaevinde olur ki?

Ağır hastalar denince AİHM ne diyor diye de bakalım mı? AİHM’in bu konudaki en önemli kararlarından biri 5 Mart 2013 tarihinde verilen Gülay Çetin/Türkiye (B. No: 44084/10) kararıdır. Gülay Çetin 22 Aralık 2006 tarihinde sevgilisini öldürme şüphesiyle tutuklanmış, 19 Eylül 2008’de 15 yıl hapis cezasına çarptırılmıştı. 16 Şubat 2011 tarihinde Yargıtay kararı onayıncaya kadar tutuklu sonrasında hükümlü olan Gülay Çetin, cezaevi doktorunu sürekli ziyaret etmesine neden olan sindirim ve hazım sorunları yaşamış, cezaevi doktoru yanlış şekilde ülser teşhisi koymuş, 13 Nisan 2009’da metastik gastrik kanser olduğu anlaşılmıştı. Tahliye, erteleme ve Cumhurbaşkanının affı için yaptığı çok sayıda başvuru sonuçsuz kalmış ve Antalya Devlet Hastanesi ve Adli Tıp Kurumu cezaevinde kalmasının hayatını tehlikeye attığını raporlamasına kadar sağlık durumu iyice kötülemişti. 12 temmuz 2011 tarihinde salıverme işlemleri tamamlanmadan cezaevinde vefat eden Gülay Çetin için yaılan başvuruda AİHM Türkiye’nin Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 3. (işkence yasağı) ve 14. (ayrımcılık yasağı) maddelerini ihlal ettiği gerekçesiyle mahkûm etti.

AİHM, ağır hastalık çeken mahpusların salıverilmesine ilişkin Devletlere yüklenmiş açık bir yükümlülük bulunmamakla birlikte, insanlık dışı ve aşağılayıcı muamele yasağının, bu durumdaki mahpusları insani bir tedbir olarak salıvermeye (tutulmasının ertelenmesine) mecbur kıldığını not etmiş; ağır bir hastalığın neden olduğu acı ve ıstırap, eğer Hükümetin sorumlu olduğu cezaevi koşulları ızdırabı şiddetlendiriyor ve sağlık üzerinde yan etkileri oluyor ve mahpusların yaşam beklentisini düşürüyorsa, 3. Maddeye (işkence yasağı) başvuruyu haklı kılacağını belirtmiş; Gülay Çetin’in durumunda tam da böyle olduğu için hem tutuklulukta hem de mahkûmiyetin kesinleşmesi sonrasında süre gelen tutma koşullarının insanlık dışı ve aşağılayıcı muamele oluşturduğunu tespit etmişti. Yani AİHM ağır hastaları cezaevinde tutmak insan onuruyla bağdaşmaz, işkencedir demişti.

Ayrıca AİHM bu kararında, Türkiye’ye çok önemli tavsiyelerde bulunmuştu (https://tihv.org.tr/basin-aciklamalari/agir-hasta-tutuklu-ve-hukumlulerin-ozgurluklerinden-alikonulmaya-devam-edilmesi-iskence-yasaginin-ihlalidir/) :

  • “Yargıçlar, tutukluluk koşullarına ilişkin düzenlemelerde kişilerin sağlık durumları ile ilgili her türlü insani önlemi almakla yetkili kılınmalı;
  • Yargıtay’a yaşamının sonuna yaklaşanları serbest bırakmak konusunda yetki tanınmalı;
  • Hükümlülere sağlık nedenleriyle tanınan infazın ertelenmesi ve af koşulları, tutuklular için de eşit bir şekilde sağlayacak düzenlemeler yapılmalı;
  • Resmi adli tıp muayeneleri usulü sadeleştirilmeli ve hastalar gecikmelere ya da hatalı yargılamalara terk edilmemelidir.”

AİHM’in 2013 yılındaki kararından sonra pek mesafe kat ettiğimiz, tavsiyeleri dikkate aldığımız söylenemez. Özetle, yargı mensuplarımız ağır hasta mahpusların cezalarının infazlarıyla ilgili ellerindeki yetkileri de kullanmak istemiyor; adli tıp süreçleri objektif değil ve insan onuruyla bağdaşmıyor; geriye tek etkili yöntem olarak Cumhurbaşkanı affı kalıyor. Böyle olunca Bülent Arınç da yakından tanıdığı Mustafa Said amca ve tüm ağır hasta mahpuslar için “Adi suçlardan hükümlü binlerce mahkum tahliye edilmişken ağır hastaların ceza ve tutukevlerinde tutulması hukukla bağdaşmıyor” (https://serbestiyet.com/haberler/arinc-adi-suclardan-hukumlu-binlerce-mahkum-tahliye-edilmisken-agir-hastalarin-ceza-ve-tutukevlerinde-tutulmasi-hukukla-bagdasmiyor-138788/) şeklinde haklı ve vicdani bir feryatla açıklamalarda bulunuyor.

Her nefis ölümü tadacak. Ölümün adilliği de burada. Kimimiz yaşlanarak, kimimiz hastalıklar, kazalar nedeniyle öleceğiz. Öldüğümüz yerin, nasıl öldüğümüzün, ölümden sonrasında bir anlamı olmayabilir ama başkalarının ölümlerine etkimizin bizlerin de ölümden sonraki hesabında etkili olacağına inananlardanım. Her birimizin, en başta da yetkilerini kullanan doktorlarımız ve yargı mensuplarımızın ağır hasta mahpuslarla ilgili empati yapması gerekiyor. Mustafa Said amca ve diğer tüm ağır hasta mahpuslar yakınlarının yanında son günlerini geçirsinler. Yakınları son vazifelerini yapabilsinler. Ülkemiz hiçbir şey kaybetmez, hiçbir güvenlik riski oluşmaz. Belki hep birlikte biraz huzur da buluruz.

Yorum Analiz Haberleri

Görsel kültürün fıtrata etkisi
Ümmetin ihyasında öğretmenlerin rolü
Kâbe acilen bu müptezellerin elinden kurtarılmalıdır!
“İsrail neden bir haydut devlettir?”
CHP ile laiklik anlayışınız farklı, peki Anıtkabir anlayışınız aynı mı?