Mehmet Algan’ın yorumu:
Afrin’de ne oldu, bundan sonra ne olması ihtimali var? / Serbestiyet.com
Türkiye’nin destek verdiği Suriye Milli Ordusu’nun (SMO) bileşenleri arasında birkaç gün önce başlayan çatışma, gözleri tekrar Suriye’nin kuzeybatısına çevirdi. Olaylar, Türkiye’nin SMO ile birlikte yürüttüğü Fırat Kalkanı Operasyonu ile IŞİD’den temizlediği Bab şehrinde aktivist bir gazetecinin eşiyle birlikte öldürülmesiyle başladı; kısa sürede de, zaten aralarında ciddi sorunlar yaşayan SMO bileşeni grupların alan hâkimiyetlerini genişletme çatışmasına dönüştü.
SMO’yu oluşturan gruplar içinde çatışmaya yol açan birçok sebep var. Son çatışmayı ise SMO içinde, Baas Rejimi’ne karşı başlayan isyan hareketinin devrimci değerlerini koruma ısrarındaki gruplar ile kanunlara riayet etmek istemeyen, yolsuzluk ve uyuşturucu ticaretine bulaşmış başıbozuklar olarak değerlendirebileceğimiz grupların aynı alanda yaşama mecburiyeti tetikledi. Ellerindeki silahı grup menfaati için kullanmak isteyen silahlı yapılara, İdlib’de ve Türkiye’nin operasyonlarıyla elinde tuttuğu bölgelerde ciddi tepkiler var. Bu tepkiler devrim değerlerine sadık grupları harekete geçiriyor, ama bu gruplar harekete geçince İdlib’de bulunan HTŞ de harekete geçme hakkını kendinde buluyor.
Eski adı Nusra Cephesi olan, Muhammed Ebu Colani liderliğindeki HTŞ (Heyet Tahrir Şam), Suriye ordusu ve PYD ile beraber Suriye’deki en güçlü silahlı yapı. Colani, Amerika’nın Irak’ı işgali sırasında genç bir mücahit olarak gittiği Irak’tan 2011’den sonra komutan olarak geri döndü. O dönem Esed yönetimi hem ülkesinde Selefi eğilimlere sahip İslamcılardan kurtulmak, hem de Irak’ı Amerika için bataklığa çevirmek amacıyla Irak’a savaşmaya gitmek isteyenleri el altından teşvik ediyordu. Colani 10 yıldır Suriye devletinin en büyük baş ağrısı; tarihin mizah duygusunun güçlü olduğunun bir tekerrürü daha… El Kaide’ye biatlı olarak varlığını sürdüren Nusra Cephesi, iç savaş süresince Suriye ordusuna en büyük kayıpları verdiren silahlı örgüttü.
Colani bir süre sonra meşruiyet arayışına girişti. Bu amaçla önce El Kaide’ye bağlılığını sonlandırdı, ardından da Nusra ismini Heyet Tahrir Şam olarak değiştirdi. (Ne var ki isim değişikliği pek işe yaramadı; Türkiye başta olmak üzere birçok ülke HTŞ’yi de terör örgütü listelerine aldı.)
Bu hamlelerinden sonra, uzunca süre sakladığı yüzüyle kameralar önünde konuşmaya başladı. Uluslararası meşruiyet arayışına katkı sağlasın diye, Türk ve yabancı muhabirlere röportajlar verdi. Bir devlet adamı gibi İdlib’de halkın içinde gezmeye, onların sorunlarını dinleyip çözümler üretmeye çalıştı. İdlib’de bulunan Sumak Dağı’nı mesken edinmiş Dürzileri ziyaret edip su kanallarıyla ilgili sorunlarını çözmeye çalışırken görüntüler verdi. Tarih boyunca kavgalı olan İbni Teymiyeciler ve Şiiler kutuplaşmasını devam ettirmek istemediğine dair mesajlar vermeye çalıştı.
HTŞ neden SMO içi çatışmalara müdahale ediyor?
HTŞ’nin “sınırlarımdaki gelişmelere duyarsız kalamam” diyerek SMO bileşenlerinin çatışmaya başladığı Afrin’e girmesi çok önemli bir gelişme.
Zeytin Dalı Operasyonu ile PYD’den ele geçirilen Afrin şehrinin yerlileri Kürt. Ezici çoğunluğu Sünni. Çok az Ezidi ve yine çok az sayıda, Islahiye, Hassa ve Kırıkhan’dan gelerek burayı yurt edinmiş Kürt Alevi var. Yukarıdan bakıldığında, çevresindeki kasabalar ve köylerle zeytin ağaçlarından oluşmuş bir gölü andırıyor Afrin. Akdeniz ikliminde yetişen bu güzel meyvenin Afrin’den bütün Akdeniz hattına yayıldığını iddia edenler var. Tarıma elverişli bu topraklar, Saddam’ın Kuveyt’i işgali sırasında Hafız Esed’in Körfez ülkelerinin yanında tutum alması sayesinde, Körfez ülkelerinden çiftçiliğin geliştirilmesi için yoğun fon desteği almış. Kırıkhan ve Reyhanlı’da birçok akrabası var Afrinlilerin. Aynı zamanda Halep şehir merkezinde bulunan, bugün PYD tarafından korunan ve yönetilen Şeyh Maksud ve Eşrefiye mahallelerinin sakinleri, çoğunlukla Afrin’den oralara yerleşmiş.
Gelişmelere dönecek olursak, HTŞ’nin Suriye’nin kuzeybatısında SMO içindeki gruplara kıyasla çok daha güçlü bir yapısı var. Örgüt üyelerini güçlü bir İslami ve askeri eğitimden geçiriyor.
Bünyesindeki yabancı savaşçılar sayesinde küresel cihadın bilgi ve tecrübesinden fazlasıyla faydalandı. Elit savaşçı gruplara sahip. O yüzden, SMO’ya bağlı gruplar HTŞ ile karşı karşıya geldiklerinde kayıp vermemek için hemen çekiliyor. HTŞ’nin muhaliflerin elinde tuttuğu bütün bölgeleri eline geçirmek istediğine kuşku yok. Yönettiği topraklar ve korumasını sağladığı insan sayısı arttıkça meşruiyetinin artabileceğini hesaplıyor muhtemelen. Öte yandan, Rusya’ya Suriye’de kılçıksız bir zafer bırakmak istemeyen Amerika da Colani’yi kullanışlı buluyor olabilir. Amerika HTŞ’nin elinde tuttuğu bölgede El Kaide’ye bağlılıklarını devam ettiren yabancı savaşçılara zaman zaman drone saldırıları gerçekleştirirken, Colani seçim kampanyası yapar gibi gezerken hiçbir saldırı yapılmıyor.
HTŞ’nin Afrin’e yönelmesine tepkiler var. Çünkü HTŞ düne kadar SMO içinde eleştirdiği kötü adamlarla hareket ediyor. Colani bugüne kadar Suriye Devrimi değerlerine saygılı, yerli Selefi çizgisini zorlayacak bir genişleme denemesi yapıyor. Hamza Tümeni ve Süleyman Şah Tümeni kanunsuzluk ve yolsuzluk konusunda en fazla eleştiri alan gruplar. Suriyeli aktivistler bu gruplardan onlara taktıkları küçültücü bir lakapla bahsediyor; Hamzet ve Emşet. Hamza Tümeni’nin ‘Hamza’sıyla Süleyman Şah Tümeni’nin komutanı Ebu Emşe’den türetilmiş bir lakap bu. Ebu Emşe olarak anılan Muhammed Casim’in, SMO içinde en şaibeli isim olarak bilindiğini söylemiş olalım. Ve HTŞ şu an bu isimlerle birlikte anılıyor.
Türkiye’nin tavrı
HTŞ’nin Afrin’e girdiği duyulduğunda, akıllara doğal olarak hemen Türkiye’nin tavrının ne olacağı sorusu geldi. Türkiye’nin ilk andan itibaren istihbari düzeyde müdahalede bulunup çatışmayı hafifletmeye çalıştığı kesin. Hatta PYD ve Esed’e yakın bazı isimler, olayları Türkiye ile HTŞ arasındaki ‘danışıklı dövüş’e bağladı. Türkiye özellikle Rusya tarafından HTŞ konusunda sürekli baskı yerken, burnunun dibinde meşruiyeti tartışmalı bir grupla daha fazla muhatap olmak istemeyen bir görüntü veriyor. Ki Afrin şehir merkezine bir miktar Türk askeri de yerleştirildi. Fakat Türkiye’nin tavrı zamanla değişiyor gibi.
Türkiye, HTŞ ile ilgili gelişmelerde hemen infiale kapılıp tepki vermiyor. Bunun birden çok sebebi var. SMO bileşenleri hâlâ bölgecilikten, aşiret asabiyetinden kurtulabilmiş değil. Bu da Türkiye’yi hem askeri hem istihbari anlamda yoruyor. Suriyeli araştırmacılar bu teze itiraz ediyor. Türkiye’nin, taleplerini sorgusuz sualsiz kabul eden grupları daha çok desteklediğini, bunun da istenen birliğin sağlanamamasına sebep olduğunu dile getiriyor.
Toplumsal hayatın yönetilmesi konusunda ise, HTŞ elinde tuttuğu yerlerde SMO’ya kıyasla çok daha iyi bir sınav veriyor. Bu da diğer bir faktör. İdlib, Afrin, Azez, Cerablus ve Bab gibi şehirlerde yaşayanlar, İdlib’de diğer şehirlere göre düzenin daha iyi sağlandığını gözlemleyebiliyor. Tabi bu düzen özgürlükçü bir perspektifle oluşturulmuş bir düzen değil. Arap devrimlerinin 2010 yılında başlattığı özgürlükçü dalga artık kimsenin umurunda değil. Güvenlik ve beka daha popüler kavramlar. Suriyeli bir araştırmacı arkadaşımın dediği gibi, Türkiye artık güneyindeki muhalif gruplar içinde şehirleri askeri olarak kimin elinde tuttuğuyla pek ilgilenmiyor.
Bunda, Türkiye’nin 2020 yılında yürüttüğü Bahar Kalkanı Operasyonu’nun payı büyük. Rus destekli Suriye ordusu o günlerde çok hızlı bir şekilde kuzeye doğru ilerlerken Türkiye M4 otoyolunun çevresine 15 bine yakın asker yerleştirmiş ve yaptığı çok yoğun SİHA saldırılarıyla Suriye ordusunu geri püskürtmüştü. O operasyonun bütün muhalif gruplar için mesajı şuydu: ‘’Türkiye yoksa siz de yoksunuz.’’
Türkiye o yüzden, SMO içindeki sorunların bir kısmının müsebbibi olsa da eyvallahsız davranma lüksüne sahip.
HTŞ’nin Amerika için Rusya karşısında kullanışlı olması, ilaveten uluslararası platformlarda Türkiye’yi HTŞ konusunda baskılayan Rusya’nın Ukrayna ile meşgul olması, Türkiye’nin elini kolaylaştırmış olabilir. Türkiye her halükârda uzun yıllardır destek verdiği SMO’nun yutulmasına izin vermez, ama SMO için HTŞ ile mücadeleye tutuşur mu, emin değilim.
HTŞ’nin hükmedici bir yapısı var ve bulunduğu ortamı kendi doktriniyle yönetmek istiyor. Öte yandan, Türkiye askeri operasyonlarla ele geçirdiği ve korumasını sağladığı yerlerde eğitimin ve ticari hayatın devam etmesi için destek veriyor. Hastaneleri yeniliyor, PTT’ler kuruyor. Artık İdlib’de, Afrin’de Türk Lirası Suriye’nin para biriminden daha geçerli. Bu ve başka birçok konu çatışma potansiyeli barındıryor.
Afrin ile Azez arasında bulunan Kefr Cenne’de devam eden çatışmalar, muhtemelen daha da büyümeden son bulacak. HTŞ alan hakimiyetini tedricen arttırmaya devam edecek. Afrin şehir merkezinde insanlar evlerine çekilmiş, belirsizliğin bitmesini bekliyor. Sürecin çok uzamadan durdurulması Türkiye için çok önemli, çünkü Türkiye’ye doğru yeni bir göç dalgasını tetikleyebilir. Ama saha, çatışma üretme potansiyelini devam ettirecek. Suriye şu an güçlü olanın zayıfı yuttuğu vahşi bir savaş ve rekabet ortamını yaşıyor ve bu, kısa ve orta vadede öyle devam edecek gibi duruyor. Hattâ bölgesel ve uluslararası bir değişim olmadan şu anki dengenin değişmesi çok zor. Sahada belirleyici olan unsurların tamamı dış merkezli: Türkiye’de yapılacak seçimin sonuçları; İran’da Mahsa Emani’nin ölmesiyle başlayan ve devam eden sokak gösterilerinin ne kadar süreceği ve neye evrileceği; Ukrayna’daki savaşın Rusya’da radikal birtakım değişiklikler üretip üretemeyeceği. Sonuç bir ölçüde bunlara bağlı gözüküyor.