Afrika bizim neyimiz olur?

Akif Emre

Afrika'nın aydınlık soluğunu Sezai Karakoç'la hissettik ilkin. Nuri Pakdil de o görkemli soluğuyla meşaleyi yaktı. Afrika yirminci yüzyılın vicdanıydı. Talan edilen bir kıtanın siyahî renginde Turabi alınların ışıltısını görüyorduk. Fano'nun “Yeryüzünün Lanetlileri”ni okuyarak öfkemizi büyüttük talan uygarlığına karşı, İmam Harun'un işkence altında yaşadığı acıyı yüreklerimizde taşıdık, Erdem Bayazıt'ın şiirleriyle Senegal'den Bogaziçi'ne umut gemisiyle yelken açtık.

Her değerin, her umudun, her ütopyanın piyasa diline çevrildiği bir çağda Afrika hala bir anlam taşıyor mu?

Hele ideolojik ve dini gerekçelerle uluslararası ittifakların kurulamayacağını ilan eden bir hükümet için Afrika bir anlam ifade ediyor mu? Afrika zirvesini takip edenler muhtemelen böyle bir anlam yüklemek istemişlerdir ya da böylesi anlam yükledikleri gençlik yıllarını hayıflanan hafif bir tebessümle hatırlamıştır.

Afrika zirvesinin ilk planda bende yaptığı çağrışımları bir yana bırakmadan, o ruhun hala birilerinde canlı olduğunu umarak güncel olandan hareketle duruma ilişkin bazı tespitlerin yapmam gerekiyor.

“Sudan devlet başkanı Beşir Türkiye'ye neden geldi?” basitliğinde ele alınan Afrika gündemi aslında dünyadaki yeni küresel güçlerin mücadele alanlarından biri. Koskoca kıta bir yanda Amerika diğer yanda Çin'in rekabet alanı içinde. Örneğin Sudan Çin'le yakın bir ilişki içinde olduğu için Amerika'nın hedef tahtasına oturtulmuş bulunuyor. Sudan'daki gelişmeleri takip edenler bilir; iç savaş, özellikle Amerikan müdahalesi sonucu, yıllarca barış engellenerek sürdürüldü. Petrol bulunan her yeni bölgede bir etnik, dini çatışma başladı.

Beşir üzerinden yürütülen mücadelenin Afrika'nın doğal kaynakları ve bakir pazarlarından kimin ne kadar pay alacağı meselesi olduğu çok açık. Var olan kimi sorunlar her ne kadar insan hakları sorunu gibi sunulsa da gerçekte bu kisveden çıkartılıp stratejik argüman haline getiriliyor. Soykırımlar, darbeler, iç savaşlar bu kirli mücadelenin iletişim çağında insanları sağır ve duyarsız kıldığı bir saha oyununa dönüşüyor.

Türkiye'nin Afrika'ya ilgisinin yeni açılımlar kazanması en azından içe kıvrık bir dış politikanın terki anlamında önemsenmeli. Ayrıca Türkiye'nin Afrika'yla ilişkisi BM güvenlik konseyine geçici üyelik için sağlanacak diplomatik destek için somut bir girişim olarak önemli.

Ancak dini ve ideolojik temelli bloklaşma devrinin kapandığını iddia eden bir hükümetin Afrika romantizmini nasıl anlamlandırmalı? Vizyonsuz bir dış politika olamayacağına göre bu girişimi ya ciddiye almamalıyız ya da bu girişimin ardındaki vizyonu doğru okumaya çalışmalıyız.

Afrika açılımının 90'ların başındaki “Adriyatik'ten Çin Seddi'ne” söylemi etrafında yürütülen dış politikayı göz önüne almadan doğru okunamayacağını düşünüyorum. Türkiye'nin yoğun hamaset gölgesinde yürütmeye çalıştığı reel karşılığı olmayan bir 'Türkî devletler politikası'nın sonuçlarını kimse konuşmak istemiyor.

Türkiye'nin bölgede belirleyici güç olamayacağı halde neden önemli bir boşluk dolduracakmış gibi izlenim verdiğini, buna cesaretlendirildiğini sorgulamadan Afrika girişimini açıklamak zor. Bölgeye yerleşmeye çalışan Amerika'ya yol açmaktan başka işlevi olmayan bir siyaset nasıl cesaretlendirilmişti hatırlayın. Aynı bölgede herhangi bir gerçek sorunda yahut önemli bir girişimde Türkiye'ye ne düşündüğünü soran var mı? Burada sorun Türkiye'nin neden o bölgeyle ilgilendiği değil, ilgisinin nerede karşılıksız kaldığıdır. Çünkü bölgeyi tam olarak tanımayan hariciye ve entelijansiya birileri adına cesaretlendiriliyordu. Bu cesareti verenler, işlev tamamlanınca Türkiye'ye nereye kadar hareket etmesi gerektiğini işaret etmekte gecikmeyecektir.

Benzer biçimde 'Afrika'ya açılan Türkiye', sömürgeci beyaz adam imajını kırmak için öncü olarak cesaretlendiriliyor olmasın? Beyaz olmanın batılı, Hıristiyan ve özellikle de misyoner olmak anlamına geldiği bir kıtada beyaz ve Hıristiyan olmayan ama batı eksenli hareket eden bir ülkenin bu çerçevede hayli kullanışlı olduğu düşünülmüş olabilir.

Buradan hareketle yapılan her girişimin başkasının hanesine yazılmak zorunda olduğu gibi bir sonuca varılmamalı elbette. Ancak 'büyük resim'n tamamını görüp kiminle yola çıktığınızı bilmeniz gerektiğine dikkat çekiyorum sadece.

YENİ ŞAFAK