Afrika Birliği Zirvesi

Ahmet Varol

Geçtiğimiz günlerde Afrika Birliği teşkilatının, Libya’nın başkenti Trablusgarp’ta olağanüstü bir zirvesi oldu.

31 Ağustos Pazartesi günü başlayan zirve, 1 Eylül Salı günü erken saatlerde Trablus Bildirgesi’nin okunmasıyla sona erdi. Yani 1.5 günlük bir zirveydi. Bundan önce teşkilatın 13. olağan zirvesine ev sahipliği yapan Libya, bu toplantıya da ev sahipliği yaptı. Zirvenin konusu ise siyah kıtanın karşı karşıya olduğu ihtilaflar ve çekişmelerdi. Zirveye en az 30 Afrika ülkesinin devlet veya hükümet başkanı katıldı.

Katılanlar arasında Sudan Cumhurbaşkanı Ömer Hasan el-Beşir’in yer aldığının haberlerde özellikle vurgulanması, doğrusunu söylemek gerekirse zoruma gitti. Düşünün ki Gazze’de insanları vahşice katleden Siyonist işgal devletinin Cumhurbaşkanı’nın veya Başbakanı’nın bir uluslararası toplantıya katılması veya herhangi bir ülke tarafından kabul edilmesi, istisnaî bir gelişme olarak lanse edilmiyor. Ama Sudan Cumhurbaşkanı’nın kendini birinci derecede ilgilendiren ve ülkesinin üye olduğu teşkilatın toplantısına katılması, habercilerin özellikle dikkat çekme ihtiyacı duydukları bir gelişme oluyor. Sebep ise çağdaş emperyalizmin hukuktaki ikiyüzlülüğü.

Gördüğümüz kadarıyla Afrika Birliği teşkilatının Libya’da düzenlediği bu olağanüstü toplantı, Türkiye’de pek gündem oluşturmadı. Türkiye bu sıralarda kendi içindeki bir ihtilafı kalıcı bir çözüme kavuşturma amacıyla gündeme getirilen açılıma kilitlendiğinden, Afrikalıların kendi aralarındaki ve içlerindeki sorunları çözme amacıyla düzenledikleri zirve fazla dikkatini çekmedi.

Afrika kıtası diyebiliriz ki; dünyanın en çok ihtilaflar, sorunlar ve çekişmeler yaşayan kıtasıdır. Son 50 yılda yaşanan çekişmeler yüzünden milyonlarca insan katledildi veya yaralandı, milyonlarcası da evlerini terkedip başka topraklara göç etmek zorunda kaldı. Göç edenlerin önemli bir kısmı hâlâ evlerine dönememiş durumda, mülteci kamplarında hayatlarını sürdürüyorlar. Afrika denince genellikle açlık ve yoksulluk akla gelir. Bu kıtadaki toplu ölümlerin en önemli sebebinin de açlık ve salgın hastalıklar olduğu düşünülür. Oysa çatışmalar, ihtilaflar ve savaşlar yüzünden de çok sayıda insan hayatını kaybetmiştir.

Afrika’daki ihtilaflar ve çekişmeler iki kategoriye ayrılır. Birincisi dâhilî, ikincisi ise komşu ülkeler arasındaki sorunlardan kaynaklanan çatışmalardır. İç çatışmaların bazıları iktidar kavgalarından, bazıları da farklı etnik unsurlar ve kabileler arasındaki hak ya da yetki sorunlarından ileri gelmektedir. Afrika kıtası çok farklı kabileleri, aşiretleri bünyesinde barındırıyor. Yüzlerce dil konuşuluyor. Dolayısıyla ortalığı karıştırmak için fitne çıkarmak isteyenlerin rahatça istismar edebileceği bir altyapı var. Ayrıca devlet bünyesinde belli bir etnik unsurun veya kabilenin iktidarı ele alması durumunda kendi adamlarını kollayıp diğerlerini ikinci plana itmesi de fitne ateşi için benzin görevi görüyor.

Bazı ülkelerdeki iç çatışmalar veya komşular arasındaki birtakım kavgalar sona ermiş olsa da siyah kıtanın hâlâ birçok ülkesinde ve bölgesinde sorunlar, kanlı çatışmalar sürüyor. Afrika Birliği işte bu sorunlara çözüm bulmak amacıyla istisnaî bir gündemle özel zirve toplantısı gerçekleştirdi.

Zirveye ev sahipliği yapan Libya’nın Başkanı Muammer el-Kazzafi’nin açılışta yaptığı konuşmada söyledikleri, biraz iddialı olmakla birlikte anlamlıydı da. Kazzafi, konuşmasında fitnenin kaynağının Siyonist işgal devleti olduğunu, Afrika’nın neresinde bir çekişme ve sürtüşme varsa, arkasında İsrail’in bulunduğunu ileri sürdü. Böyle genelleyici itham isabetli olmayabilir. Ama bazen vakıa bu tür mübalağaları haklı kılmaktadır. Çünkü Afrika’da ortaya çıkan birçok iç çekişme ve ikili kavganın perde arkasının araştırılması sonucunda, işgalci Siyonistlerin çevirdiği kirli oyunların ortaya çıktığı görülmüştür. Birçok karışıklığın arkasından işgalci Siyonistlerin elinin çıkması, artık böyle bir mübalağayı da haklı kılıyor. Zaten bir yerde tehlikelere karşı tedbir alınması planı yapılırken, önce en büyük tehlikeden başlanması gerekir. Fitne ve karışıklık konusunda en büyük tehlike de uluslararası Siyonizm, onun kurduğu ve beslediği İsrail işgal devleti ve bu ikisini himaye etmek için bütün imkânlarını seferber eden ABD’dir.

Kazzafi’nin konuşmasındaki bazı önemli notlara, Trablus bildirisinde yer alan birtakım vurgulara ve Afrika kıtasını uğraştıran ihtilafların çözümünde Afrika Birliği’nin ne kadar etkin olabileceği konusundaki görüşlerimize inşallah müteakip yazımızda yer vereceğiz.

VAKİT GAZETESİ