Emperyalizmin geçmişi temiz olmadığı gibi bugünü de kirli ve karanlık işlerle doludur. Sicilindeki kirli işler içinde en fazla yer tutanlar ise savaşlar, katliamlar ve cinayetlerdir. Ne var ki kitleleri yönlendirme araçlarından yararlanarak en vahşi katliamlarında bile kendini haklı gösterme yoluna gitmiştir.
Bu amaçla muhtelif suçlama gerekçeleri oluşturdu. Bu gerekçeleri kullanarak çoğu zaman katliamlarını ve cinayetlerini kendi “iyilik” hanesinde göstermekten bile çekinmedi.
Bir dönem Kızılderililerin imha edilmesi için onların cahil, kaba ve görgüsüz oldukları iddiasından yararlanıldı. Kızılderililere karşı savaş yürütenler bu tür gerekçelere dayanarak öldürülen Kızılderili sayısını, kendilerinin “fazilet” hanelerine yazılacak tahakkuk olarak verebiliyorlardı. Benzer tutum daha sonra zencilere karşı sergilendi. Onların horlanmalarında ve dışlanmalarında hareket noktası ırk ayrımı politikasıydı. Ama kullanılan gerekçe onların aptal, görgüsüz, kaba ve hatta yamyam oldukları iddiasıydı. Bizim toplumumuzda bile bir dönem kitlelerin yönlendirilmesi çalışmalarında zencilerden “yamyam” diye söz edildiğini unutmuş değiliz. İlkokula gittiğimiz yıllarda çevremizdeki insanların çoğu zencileri “yamyam” diye biliyor ve öyle tanımlıyordu. Bilinçaltında böyle bir tanımlamanın oluşmasının sebebi kitlesel yönlendirmeydi. Böyle bir tanımlama ise zencilerin imha edilmesi karşısında insanî duyarlılığın harekete geçmesini engelliyor, tepkisizliğin yaygınlık kazanmasını sağlıyordu. Kaldı ki bizim toplumumuzda zenciler hakkında söz konusu yönlendirmenin etkisi, ABD ve Batı toplumlarındaki yönlendirmenin etkisinin yanında çok hafif kalıyordu.
Günümüzde de emperyalizm karşıtı, özgürlük ve bağımsızlık yanlısı hareketlere karşı sürdürülen savaşta “terör” suçlamasından yararlanılıyor. Geniş çerçevede ve esnek bir şekilde kullanıma açık tutulabilmesi için “terör” kavramının doğru düzgün bir tanımlaması da yapılmıyor.
Dün zenciler hakkında “yamyam” nitelemesini kullanarak emperyalist politikalara hizmet eden yönlendirme araçları, bugün de “terörist” nitelemesinin sadece özgürlük mücadelesi verenleri değil, tüm Müslümanları tanımlamada kullanılması için yoğun çaba harcıyor. Bu konuda bayağı etkili olduklarını da itiraf etmek zorundayız. Çünkü bugün Batı toplumlarında zihin direksiyonunu kitleleri yönlendirme teorisyenlerine teslim etmiş olanların kafalarında terörist ve Müslüman kavramları birbirini çağrıştırıyor.
Böyle bir fikri altyapının oluşturulması karşısında Müslümanların toplu halde eziyete maruz bırakılmaları, kuşatmaya alınmaları ve üzerlerine bomba yağdırılması suretiyle katledilmeleri karşısında söze gelir bir insanî tepki oluşmuyor. Böyle olunca da emperyalist işgal ve saldırı güçleri, gerçekleştirdikleri cinayetleri ve katliamları “fazilet” hanelerinde göstermekten çekinmiyorlar. Dolayısıyla Afganistan’daki NATO işgal güçleri günün hâsılatından söz ederken o gün öldürdükleri “Talibân” sayısını veriyorlar. Gerçi öldürdüklerinin “Talibân” mensubu olmaları da o kadar önemli değildir. İşgali reddeden her Afgan, NATO güçlerinin tanımlamasına göre Talibân mensubudur. Öldürülenler gerçekten Talibân mensubu olsa bile onların da neticede insan olduklarını, onların hayatlarının da korunması gerektiğini kimse düşünmek istemiyor. Bu insanların NATO üyesi ülkelerden birinin topraklarına girdikleri sırada değil, kendi öz yurtlarında ve vatanlarını savundukları için öldürüldükleri ise doğru düzgün kimsenin aklına gelmiyor. Çünkü kafalarda bir Talibân tanımlaması oluşturulmuş: “Görgüsüz, Batı karşıtı ve bunların hepsinden daha önemlisi terörist!” Öyleyse vurun abalıya!
Afganistan’daki NATO işgal güçlerinin medya organlarına yansıttığı haberlerde öldürülen Taliban sayısıyla ilgili olarak her gün mutlaka en az çift rakamlı bir sayıyla karşılaşıyoruz. Bu sayılara bakarak insan ister istemez “Bu kadar cinayetten sonra hâlâ Afganistan’da Talibân mensubu kaldı mı?” diye sorma ihtiyacı duyuyor. Bunca cinayete rağmen hâlâ Talibân, NATO güçleri karşısında etkin bir savaş yürütüyorsa, NATO güçlerinin verdiği sayıları şu iki ihtimalden biriyle izah edebiliriz: Ya sayılar abartılı, ya da NATO işgal güçleri insanları rasgele katlediyor. Eğer birincisi doğruysa bu, işgalcilerin katliamları ve cinayetleri kendileri için “fazilet” saydıklarını, ikincisi doğruysa o da vahşette sınır tanımadıklarını gösterir. Her ikisi de Afganistan’daki işgalin felsefesini anlamamıza yeter. Batı emperyalizmi dün nasıl idiyse bugün de öyle.
Vakit gazetesi