Afganistan Özelinde İslâm Coğrafyasına Yabancıların Çizdiği Suni Sınırlar

Emperyalistlerin Müslüman halklar arasında çizdiği suni sınırları Afganistan özelinde mercek altına alan Taha Kılınç, suni ulusal sınırların ancak İslam coğrafyası bilgisi üzerine oturmuş bir ümmet bilinciyle aşılabileceğine dikkat çekiyor.

Taha Kılınç’ın Yeni Şafak gazetesindeki köşesinde yayımlanan konuyla alakalı yazısı (06 Mart 2019) şöyle:

Sınırlar Arasında

Afganistan’ı 1863-1879 arasında yöneten Emir Şir Ali Han, çok sayıda yeniliğe imza atmış bir isimdi. Devlet yönetiminin modern usullerle yeniden yapılandırılması, ilk kez onun zamanındadır. Ülke tarihinde ilk askerî okul, ilk resmî posta teşkilâtı, ilk matbaa, ilk periyodik gazetenin yayımlanması ve ‘Afgan’ isminin yer aldığı ilk banknotların basımı da yine Şir Ali Han’ın emriyle gerçekleştirilmişti. Ali Han’ın 1879’da İngilizlerin Afganistan’a müdahalesi sonucu devrilmesinin ardından, yerini 1880’de kuzeni Emir Abdurrahman Han aldı. Selefinin modernleşme hamlelerini devam ettiren Emir Abdurrahman, Afganistan’ın bugünkü sınırlarına kavuşmasına da ön ayak olacaktı.

1901’e kadar kesintisiz 21 yıl boyunca Afganistan’ın hâkimi olan Abdurrahman Han, diplomasi alanında usta, siyasî manevra kabiliyeti yüksek, kudretli bir hükümdardı. Rusya ve Büyük Britanya imparatorlukları arasında sıkışıp kalmış bir ülkeyi yönetmek ve bunu da dışarıdan askerî müdahaleye müsaade etmeksizin başarmak, zor bir işti. Afganistan’ın Ruslarla olan kuzey sınırı belirlenmiş olduğu için, İngilizlerin hudut hattı henüz kesinleştirilmemiş doğu ve güney doğu yönlerinden hücumunu önlemenin yolu onlarla iyi geçinmekti. Abdurrahman Han da bu siyaseti benimsedi. Buna bağlı olarak, dış işlerinde Londra’nın çizgisinden çıkmamak şartıyla, yıllık bir milyon 850 bin rupi ekonomik desteği elde etmesi uzun sürmedi.

Emir Abdurrahman Han’ın kurmaya çalıştığı bütün dengeye rağmen, Ruslar Afganistan’ı kuzeyden sıkıştırmaya başlayınca, İngilizler, Afganistan’la Britanya Hindistanı -o zaman henüz Pakistan diye bir ülke yoktu elbette- arasındaki sınırı kesinleştirme ihtiyacı duydular. Böylece, Rusların Afganistan’ı aşıp Hindistan içlerine doğru ilerleme riski de azaltılmış olacaktı.

Londra’da kurulan “Kraliyet Komisyonu”, Afganistan-Hindistan sınır hattının müzakeresi için Kabil’e gönderilecek heyetin başkanlığına, Delhi’deki hükümetin dışişleri bakanı Sir Henry Mortimer Durand’ı tayin etti. 1893’ün ekim ayında Afganistan’a giden Durand ve beraberindeki heyet, Afgan hükümetinin temsilcileriyle sıkı bir müzakerenin ardından, iki ülke arasındaki sınırı belirledi. 12 Kasım 1893 günü imzalanan anlaşma, Afganistan ve Britanya Hindistanı arasına 2 bin 640 kilometrelik bir hat çiziyordu. İngilizlerin Afganlara dayattığı sınırın en dikkat çekici yanı, bölgenin en kalabalık etnik grubu olan Peştunların yaşadığı geniş bir coğrafyayı ortasından ikiye bölmesiydi.

Emir Abdurrahman Han’dan sonra yerine geçen oğlu Emir Habibullah, 1905’te İngilizlerle imzaladığı yeni bir anlaşmayla, İngiliz baş müzakerecisine nispetle “Durand Çizgisi” olarak anılan sınır hattını tanıdığını teyit etti. 1919’da Afgan hükümetiyle İngiltere arasında imzalanan ve Afganistan’a bağımsızlığını kazandıran anlaşmada da, önceki bütün karşılıklı taahhütlerin kabul edildiği belirtildi. Bağımsız Afganistan, böylece Durand Çizgisi’ni Britanya Hindistanı ile arasındaki resmî sınır olarak tanımış oluyordu.

1947’de Britanya Hindistanı ikiye bölünüp, ortaya Hindistan ve Pakistan adlı iki bağımsız devlet çıkınca, Afganistan, Durand Çizgisi üzerinden Pakistan’la sınır komşusu haline geldi. Kabil hükümeti için, ortaya çıkan yeni durum, on yıllardır fısıltıyla tekrarlanan bir itirazın sesli bir şekilde dile getirilmesine imkân vermişti: Durand Çizgisi’nin meşruiyeti tartışmaya açıktı, Pakistan’la sınır yeniden belirlenmeliydi. İngiltere ve Pakistan, doğal olarak bu talebi reddetti. Bunun üzerine Afganistan, elindeki diğer kozu masaya sürdü: Madem Durand Çizgisi Peştunların yüzyıllardır yaşadığı bölgeyi ortasından ikiye ayırmıştı, o halde bu bölge birleştirilerek “Peştunistan” adlı özerk bir yönetime kavuşturulmalıydı. İngiltere ve Pakistan’dan bu öneriye de ret cevabı geldi.

“Müslüman bir devlet” olarak 14 Ağustos 1947’de tarih sahnesine çıkan Pakistan, sadece Afganistan’la değil, Hindistan’la da sınır sorunları yaşamaya başlamıştı. Oradaki problemin kaynağı da, sınırı kafasına göre çizen bir başka İngiliz’di: Sir Cyril Radcliffe. (30 Ocak tarihli yazımda, Hindistan-Pakistan sınırının hikâyesini ve Radcliffe’in bölgeyi hiç görmeden çizdiği hattın meydana getirdiği trajediyi anlatmıştım.)

Pakistan’ın Afganistan ve Hindistan’la gerilimli başlayan ilişkisi günümüzde de aynı tempoda devam ediyor. Afganistan Durand Çizgisi’ni tanımamayı sürdürürken, Hindistan da Keşmir üzerindeki kontrolü sebebiyle Müslüman komşusuyla sık sık sürtüşmeye giriyor. En son örneğini geçtiğimiz hafta yaşadığımız Keşmir gerilimi, her an büyük bir savaşa dönüşme potansiyelini de bünyesinde taşıyor.

***

“İslâm coğrafyasına yabancıların çizdiği sunî sınırlar” konulu bir yazı dizisi hazırlasak, -maalesef- malzeme sıkıntısı çekmeyiz. Örnekler oldukça bol. Geçmişte yaşananları sürekli tekrarlamak, bir noktadan sonra, vakıayı kanıksamaya dönüşme tehlikesini de içeriyor ayrıca. Bu nedenle, bu mevzuyu pratik bir soruyla nihayetlendirelim:

Elimize kâğıt-kalem alsak, İslâm dünyasındaki ülkelerin mevcut sınırlarını ezberden çizebilecek durumda mıyız?

Çizilmiş sınırları kâğıt üzerine çizebilme becerisinden bile mahrumsak, o zaman bütün sloganlarımızı unutalım. Oturalım, coğrafyamızı şehir şehir, ülke ülke çalışalım. Ders çalışır gibi. Bu iş, bugünkü birinci dersimiz çünkü.

Yorum Analiz Haberleri

Meşru olanı savunursan karşılığını elbet görürsün!
Türkiye solu neden hala Esed rejimini savunuyor?
Sosyal medyada görünürlük çabası ve dijital nihilizm
İran aparatlarının komik antipropagandalarına vakit ayırmak bile coğrafya için zaman kaybı...
Nasıl ki ilk Müslümanlar tüm zorluklara rağmen direndiyse Gazzeliler de öyle direniyor!