Afganistan’ın hemen her köşesinde 20 yıl boyunca tarifi imkansız yıkım ve kıyımlarla süren Amerikan işgali artık son demlerini yaşıyor. 11 Eylül saldırılarına karşı güya El Kaide ve ona yardım ve yataklık yaptığı ithamıyla Taliban’ı tümden ortadan kaldırmaya yönelik giriştikleri savaşta Amerika öncülüğündeki NATO bileşenleri hep yaptıkları gibi arkalarında sadece ve sadece katliam, acı, yoksulluk ve devasa bir enkaz bırakarak çekiliyorlar. 20 yıllık işgalin akabinde bu sıralarda Amerika ve müttefiklerinin neredeyse en büyük telaş ve endişesini Kabil havaalanının nasıl ve kim tarafından korunacağı meselesi oluşturuyor.
14 Haziran’da Brüksel’de toplanan NATO Liderler Zirvesi’nin olduğu gibi Biden-Erdoğan görüşmesinin önemli başlıklarından birini oluşturan esas meselelerden birisi de işgalin bitimiyle birlikte Afganistan’daki işbirlikçi rejimi bekleyen akıbetti. Tam da bunun için Amerika ve NATO’nun Türkiye’nin askeri donanım ve tecrübesine yaptıkları vurgular artacak, aylar boyunca telefonla olsun görüşmeye yanaşmayan Biden Brüksel’de buluştuğu Erdoğan’la geleceğe dair çok iyi bir görüşme gerçekleştirdiklerini içeren sıcak mesajlar verecekti. Beklendiği üzere Brüksel zirvesinden bu yana yolunu Ankara’ya düşüren askeri ve diplomatik heyetlerde adeta yüksek enflasyon yaşanıyordu. Suriye ve Irak’tan, Libya ve Azerbaycan’dan türlü desise ve zorbalıklarla uzaklaştırmaya çalıştıkları, Ege ve Doğu Akdeniz’de daracık bir sahil şeridine sıkıştırıp bölgeden tecrit etmek istedikleri Türkiye’yi Asya’nın kapısı Afganistan’a göndermek üzere adeta bütün NATO üyeleri ittifak etmiş durumdaydı. “Bu ne perhiz, bu ne lahana turşusu” tadında derin bir çelişki pis pis sırıtıyordu karşımızda.
Yeşil Bölge, Kurtarılmış Kabil!
Amerika ve NATO’nun ne Afganistan halkının üzerine yağdırdığı yüzbinlerce ton bomba ve kurşun bir işe yaramıştı ne de Hamit Karzai’den başlamak üzere edindiği işbirlikçilerle kurduğu yönetim modeli bir dizi tören ve mizansenden başka gerçek bir varlık gösterebilmişti sahada. İşte günün sonunda bütün kirli savaş operasyonlarına rağmen Taliban adım adım ve büyük bir sebatla Afganistan’da işgale ve işbirlikçi rejimlere hayat hakkı tanımayacağını ilan ve ispat etmiştir. Yalnız Afganistan tablosu salt olarak Amerika ve NATO’nun rezil ve zelil bir biçimde çekilmesinden ibaret değildir. Beş yıl öncesinden başlayan barış ve çekilme görüşmeleri Rusya ve İran başta olmak üzere bazı bölge ülkelerini de derin endişe ve korkulara da sevk etmiş durumda.
Kabil’i ve Hamit Karzai Havalimanı’nı korumak, yabancı misyon ve yardım kuruluşlarının faaliyet, lojistik ve ulaşımını sağlamak şeklinde tarif edilen yeni Afganistan misyonu için neden Türkiye üzerinde odaklanılıyor? Amerika’nın 20 yıllık işgal zarfında 3.000’e yakın askeri öldü, binlerce askeri yaralandı ve daha fazlası psikolojik tedaviye muhtaç hale geldiği gibi yaklaşık olarak 5 Trilyon dolar gibi bir kayba da uğradı Amerikan maliyesi. 1979-1989 yılları arasından 10 yıllık işgalin Sovyetler Birliği’nin çöküşüne zemin hazırlaması kadar olmasa bile Amerika açısından da Afganistan işgali büyük bir başarısızlık ve telafisi imkansız kayıplardan ibaretti. İngiltere ve Fransa başta olmak üzere Avrupa ülkelerinden hiç birisi Afganistan’da askeri sahada misyon üstlenebilecek durumda değil. AB ve NATO üyeliğiyle ölçüsüzce motive edilen Ukrayna’nın parçalanması ve Kırım’ın ilhakı karşısında Rusya’ya karşı takınılan ezik ve edilgen tutum bunun açık ispatıdır.
Türkiye’nin Misyonunu Batı Tayin Edebilir mi?
Peki, Türkiye’nin Afganistan’da üstlenebileceği bir rol var mıdır? Türkiye’nin Afganistan’da üstlenebileceği rol nedir? Henüz iki hafta önce Taliban tarafından Reuters’e yapılan açıklamada 29 Şubat 2020’de imzalanan çekilme anlaşmasına atıf yapılarak Türkiye’nin de diğer NATO birlikleri gibi Afganistan’dan çekilmesi gerektiği vurgulanmıştı. Üstelik Katar-Doha’daki Taliban Sözcüsü Süheyl Şahin Türkiye’nin önemli bir İslam ülkesi olduğuna, Türkiye ve Afganistan arasındaki tarihsel dostluğa, gelecekte İslami bir hükümet kurulurken Türkiye’yle yakın ve iyi ilişkiler kurma umudu taşıdıklarına dair vurgular yaparken mezkur çekilme talebini net bir şekilde ifade ediyordu. Sözü hiç dolandırmadan söyleyelim: Türkiye’nin Taliban’a rağmen orada kalması ne mümkün ne de doğru olur. Türkiye açısından asıl olan taban desteği ve askeri başarıları günden güne büyüyen Taliban’la anlaşarak ve bir iç çatışmayı engellemeye matuf bir misyonda anlaşarak Afganistan’da kalmanın yollarını aramaktır.
Türkiye neden Amerika ve Avrupa’nın belirlediği ve sınırladığı şekliyle Kabil’i koruma misyonuyla Afganistan’da konuşlansın ki? Basit ama yakıcı bir kıyas yaparsak; Bağdat’ta Yeşil Hat’tı korumak ne işe yarıyorsa Kabil’de de Karzai Havalimanı’nı korumak ancak o kadar işe yarar. Oysa Türkiye yanlış aktör, partner ve misyonlardan olabildiğince uzak durarak bölgesel ve küresel aktör olabilir. Afganistan’da Eşref Gani gibi arkası boş suni liderler veya Raşit Dostum gibi sicili kanlı, karanlık, iğrenç savaş ağalarıyla yan yana durmak Türkiye’ye sadece meşruiyet, güvenilirlik ve güç kaybettirir. Türkiye sadece Özbek ve Türkmenlerin değil halkın kahir ekseriyetini oluşturan Peştun ve Taciklerin de dostu ve güvencesi olarak kuşatıcı bir rolle Afganistan’da yer alabildiği takdirde barışa güçlü katkılar sağlayabilir. Kabil’i koruma misyonu denilen hikaye ne kadar süslenirse süslensin neticede Amerika ve Avrupa’nın çıkarları için Türkiye’nin askeri varlığını sahaya sürmesi manasına gelecektir. Türkiye bu misyonu üstlenmeye hevesli olmadığını göstermek amacıyla Pakistan şartını masaya sürerek imkansızı işaretlemektedir aslında. Çünkü ne Taliban’la beraber çalışan Pakistan askeri bir misyon üstlenmeye razı olur ne de Batı epey zamandır Çin’le yakınlaşan Pakistan’ın Afganistan’da askeri bir varlık göstermesine rıza gösterir.
Ancak şu hususu da unutmayalım. Türkiye’nin Afganistan’dan derhal çıkması ve hiçbir surette Taliban ile çalışmaması için Rusya, İran ve Çin de açıkça pozisyon alıyor. Türkiye’de Kemalist ve sol-sosyalist çevrelerin “Türkiye, Afganistan’da NATO’nun taşeronu oluyor” türü ajitasyonları esasen Rusya ve Çin’in Orta Asya’daki hükümranlığına gölge düşmemesi için üstlenilen bir nevi kara-propagandadan ibarettir. Çin’in Afganistan’la 91 km’lik sınırı Kuşak-Yol projesini takviye etmek üzere dört gözle beklediği sır değil. Sonuçta Afganistan büyük ve zengin bir Müslüman coğrafya olarak Asya’nın ve Türki cumhuriyetlerin kapısıdır. Türkiye askeri tecrübe ve kudretini Taliban’a karşı Batı’nın ileri karakol gibi inşa ettiği Kabil rejimini ayakta tutmak üzere seferber etmez, edemez. Türkiye Kabil’i Afgan halkından korumak üzere değil Kabil dahil bütün vilayetleri işgalci ve işbirlikçi unsurlardan temizlemek, Afganistan’da huzur ve refahı inşa etmek üzere gelen meşru bir davete icabet edebilir ancak.
Yeni Akit