Ali Osman Aydın / Yeni Akit
Deprem bölgesine dair bazı notlar
Hem yardım işlerinin bir ucundan tutmak, hem de ne olup bittiğini anlamak için birkaç gündür deprem bölgesindeydim. Bazı gözlemler yaptım onlarla ilgili birkaç not aktaracağım.
Öncelikle beni şaşırtan şu oldu. İstanbul Kahramanmaraş yolu tır ve kamyon doluydu. Üzerlerindeki yüklerden araçların tamamının deprem bölgesine gittiği anlaşılıyordu.
Hatta bölgeye 150- 200 kilometre kala kamyon ve tır sayıları iyice arttı. Kendimizi uzun bir konvoyun içinde bulduk. Konteyner evler, seyyar tuvaletler, gıda malzemeleri tırların kasasında gidiyordu. Güneye akın vardı.
O ara şunu düşündüm. İki konteyner evi bir tır ancak götürebildiğine göre acil olarak yapılması gereken on binlerce ev için inanılmaz bir nakliye gücü gerekecekti. Bırakın evleri maliyetini, sadece bu nakliye bile ciddi bir maliyet demekti.
Deprem bölgesindeki en acil ihtiyaç ne derseniz, tuvalet derim. Mahallelerin bir kısmı yıkılmış bir kısmı da ağır hasarlı binalarla dolu olduğu için, tuvalet ihtiyacı çok çok acil. Devlet ve STK’lar bu ihtiyacın bir kısmını karşılamışlar ama çok açık ki, çok daha fazlası gerek.
Deprem bölgelerinde en fazla ne var derseniz, düşünmeden, elbise ve yemek derim. Gözlemim şu ki, artık kıyafet kesinlikle gönderilmemeli. Yemek ve içecek ise her sokakta mevcut. Devlet kurumlarının ve STK’ların bu anlamda muazzam bir hizmeti mevcut. Ayrıca, yurdun her yerinden yardımsever insanlarımız da yemek ikram etmek için küçük alanlar oluşturmuşlar. Gün içinde sıklıkla çalışanlara ve depremzedelere çeşit çeşit yemekler ve içecekler servis ediliyor. Twitter daki şucu bucu kavgasının ise zerresi yok. Herkes yanyana, omuz omuza tek bir amaç için çalışıyor.
Şunun altını tekrar çizmekte fayda var. Yıkım sanıldığından, televizyon ve sosyal medyada göründüğünden çok daha büyük. Böylesi bir dehşet belki ancak savaşlarda olabilir. Eğer deprem bölgesi bir şantiye alanı olsaydı, burada dünyanın en büyük inşaatı yapılıyor olurdu. Arama kurtarma çalışmaları için o kadar fazla insan ve iş makinası kullanılıyor.
Çalışmalara tanık olmak bir arama kurtarma çalışmasının ne kadar uzun sürebileceği ile ilgili kabullerimi de değiştirdi.
Mesela Maraş’taki bir enkazda Cumartesi akşam başlayan arama kurtarma çalışması pazartesi sabah bir gibi sona erdi. Dev gibi bir ekip, en az üç-dört iş makinası bu kadar süre iki kişi için uğraştı. Buradan yola çıkılarak ilçelerin, mahallelerin yerle bir olduğu bu kadar büyük bir yıkımda, her enkaza yetişebilmek için ne kadar fazla kurtarma ekibine, iş makinesine ve ne kadar zamana ihtiyaç duyulduğu tahmin edilebilir herhalde.
Arama kurtarma ekipleri resmen hayatlarını ortaya koymuş durumdalar. Çünkü sadece enkaz altında kalma riski yok, depremler de bir yandan devam ediyor. Mesela az önce sözünü ettiğim çalışma esnasında bir deprem yaşandı. Böyle anlarda ekipler çalışmaları bırakıp, alanı terk ediyorlar. Çünkü enkazın yanıbaşında ağır hasarlı olmasına rağmen ayakta duran ama her an yıkılabilecek bir bina oluyor. Çökmesi halinde, Allah korusun, neler yaşanabileceğini aklımıza bile getirmek istemeyiz.
Deprem bölgesinde bir vatandaşın söyledikleri, “kanunlara uyulmadığı için ya da suistimal yapıldığı için binalar yıkılıyor” şeklindeki yaygın algıyı yerle bir etti açıkçası. Çünkü evin sahibi, evini deprem yönetmeliğine göre yaptığını söylüyor. Yetmemiş, bir de güçlendirme yapılmış 2.20 cm’lik beton kolonlarla. Yetmemiş, taşıma kapasitesi düşük zeminlerde yapının yükünü zemine ulaştırmak için kullanılan ve adına “fore kazık” denilen beton kazıklar çakılmış binanın temeline. Fakat vatandaşın 2021’de taşındığı evi yine de ağır hasar almış. Bunun gibi bir çok konut mevcuttu bölgede. Demek ki hazır algılara ihtiyatla yaklaşmak gerekiyor.
Dolayısıyla binaların hangi nedenlerle yıkıldığı çok iyi analiz edilmeli, bütün boyutlarıyla araştırılmalı. Bu yıkımları peşinen tek bir nedene bağlamak çok yanlış. Birden çok neden olabilir. Yapan, denetleyen, onaylayan gibi uzun bir zincir uzanıyor olabilir yıkımın arkasında. Bu zincire dahil olup servet edinenler olduğu da muhakkak. Zincirin hangi halkasının ne kadar dahli var, yakında anlayacağız.
Depremin etkisinin epeyce uzun bir zaman süreceğini düşünüyorum. Bu durum Türkiye’de sivil toplumu da, siyaseti de derinden etkileyecektir.