Adl-i İlahi sorar bizden bunu

Mehmet Baransu

Uludere’deki katliamının ardından Başbakan Tayyip Erdoğan’la polemik yaşamaya başladım. Polemik, Uludere katliamının ardından yaptığım bir haberle başladı. Başbakanın “cambaz, böcek” açıklaması üzerine, “Kasımpaşalı” çıkışım, Erdoğan’ın dünkü grup toplantısındaki şahsımı hedef alan açıklamalarıyla da polemik derinleşti. Başbakan’ın dün söyledikleriyle ilgili bazı değerlendirmelerim olacak. Ancak önce biz ne yazmıştık, Başbakan ne söylemişti ona bakalım.

Ne demiştik: 35 sivilin katledildiği olayda istihbarat MİT’ten gitti.

Başbakan ne demişti: Burada bilir bilmez yazan çizen bazı maalesef köşe yazarı sıfatıyla cambazlar da var. Bunlar da istihbarat örgütlerimizi istihbarat örgütlerinden çok daha iyi biliyorlar. Herhalde bunların da istihbarat örgütleri içinde böcekleri var. MİT’in son anda vermiş olduğu bir bilgi herhangi bir terörist başı ile ilgili bilgi, son ânı kastediyorum, yoktur. Bunlar dokuz, on gün öncesine ait bilgilerdir.

Altı saat sonra MİT’in açıklaması: İstihbaratın MİT’ten kaynaklandığı iddiası gerçek dışıdır.

Bir gün sonra Taraf; MİT’in 21 aralık günü Genelkurmay’a gönderdiği istihbaratın içeriğini yayımladı. Haber doğruydu, istihbarat gitmişti.

İki gün sonra Taraf: Son anda giden istihbarat raporu yok denmesine rağmen, Taraf, operasyonun yapıldığı günkü 28 aralık tarihli MİT’in raporunun içeriğini yayımladı. Aynı haberde 20, 21, 23 ve 25 aralıkta giden diğer raporların içeriği de yayımlandı.

Dünkü grup toplantısını Başbakan’ın açıklamalarını dikkatli gözle izledim. Kamuoyuna yapılan yukarıdaki bu yanlış açıklamalarla ilgili, Erdoğan’ın neler söyleyeceğini merak ettim. Gördüm ki Başbakan gerçekler karşısında suskun kalmayı tercih etti. Sözü mü bitmişti, yoksa söyleyecek lafı mı kalmamıştı, doğrusu anlayamadım. Yine beni hedef almayı tercih etti.

Bildiğim bir şey var. Sözü olmayanlar sıkça bir yönteme başvururlar; Başkalarını suçlamak. Aldatıldığını hisseden, yanlış yönlendirdiğini düşünen kişiler, aldatıldıklarında, yanlış yönlendirildiklerinde sinirli olurlar. Sorunu, sorumluları ve suçluyu başka yerde arama gibi bir yanılgıya düşerler. Kendilerinin eleştirilmesine tahammül edemezler. Ortadaki suçu kabul etmemek için hedefe birini ya da birilerini koyarlar. Buna “hedef şaşırtmaca” denir. Algılar bir yere kilitlenir. Ve sorumluluktan kurtulduk zannedilir.

Ama tüm bu yöntemlere rağmen gerçek tüm hakikatiyle ortada durur. Tüm çıplaklığıyla sizin gözlerinizin içine bakar. “Buradayım” der, “yanı başınızdayım.” Gerçek yanınızdadır ama siz gerçeğin yüzüne bakamazsınız. Onunla yüzleşemezsiniz. Gözlerine bakamazsınız. Tıpkı 35 sivilin hayatını kaybettiği gerçeği gibi. Tıpkı onların gözlerine bakamadığımız gibi. Tıpkı sorumluluğumuz yokmuş gibi davranmak gibi.

Oysa gerçek önümüzde duruyor. MİT raporlarıyla, Genelkurmay’ın gelen istihbaratı değerlendirmemesiyle, raporların incelenmemesiyle. 35 insanın hayatını kaybetmesiyle. Askeriyle, MİT’iyle, hükümetiyle hepimiz bu katliamdan sorumluyuz. Çünkü hakikat tam karşımızda, yanı başımızda duruyor. Gözlerini açmış bizlere bakıyor...

“Kenar-ı Dicle’de bir kurt aşırsa bir koyunu, Gelir de adl-i İlahi sorar Ömer’den onu!”

İşte bu dizelerdeki hakikat gibi bu ülkenin bir yurttaşı olarak, 35 sivilin öldürüldüğü bu vahim olayda olayı anlamaya çalıştım. Gerçeğin peşinden koştum. Tıpkı daha önce yaptığım gibi. Gördüm ki devlet içinde birileri bilinçli ya da bilinçsiz art arda hatalar yaparak 35 sivili ölüme götürmüş. Gördüm ki Başbakan’a “bağlı” MİT, “sorumlu” olan Genelkurmay, istihbaratlarda yanılmış. Olayı araştırmamış, incelemeden köylülere bomba yağdırmış.

Dün olduğu gibi bugün yine gerçeğin peşindeyim. Bu bir oyunsa, bu birilerinin planıysa, bu oyunu bu ülkeye kim oynadı?

Sayın Başbakan. Sıkça şu cümleyi kullandığınıza şahit olduk. “Ben Tayyip Erdoğan olarak değil, Türkiye Cumhuriyeti’nin Başbakanı olarak konuşuyorum.” Beklerdim ki Cuma namazı çıkışı sonrası bu ülkenin Başbakanı gibi sorumlu bir konuşma yapın. Ve isterdim ki “Kenar-ı Dicle’de bir kurt aşırsa bir koyunu, Gelir de adl-i İlahi sorar Ömer’den onu!” gerçeğinden hareketle, Adl-i İlahi adına sorumluları ortaya çıkarın.

Ama gördüm ki yanılmışım. Siz “cambaz” ve “böcek” cümleleriyle, bakışları bulandırmayı, hakikatten uzaklaşma yolunu tercih etmişsiniz. Ve yine gördüm ki dünkü grup toplantınızda benzer yöntemi uygulamaya devam ediyorsunuz. Unutulmaması gereken bir nokta var; Hakikatin eninde sonunda ortaya çıkacağı.

“Kasımpaşalı Tayyip Erdoğan’dan mı korkacağım” cümleleri sizi üzmüş. Cambaz ve böcek kelimelerinizden sonra, sinirlerime hâkim olmalıydım. Söyleyen kim olursa olsun... Kullandığım kelimeyi kendime yakıştıramadım, bundan dolayı sizden özür dilerim. Ancak, tıpkı daha önce yaptığım gibi hakikatin peşinden her zaman gideceğim. Hakikatin karşısında kimin durduğuna bakmadan ve de korkmadan...

Her konuşmanızda aldığınız yüzde 50’lik oya vurgu yapıyorsunuz. Ve anlıyorum ki bu sizin gerçeği görmenizi engelliyor. Dün de “Bu ülke bize yüzde 50 oyu verdiyse ondan sen gocun. Her halde bu yüzde 50’den daha fazla akıllı değilsin” dediniz. Doğru.. Bu yüzde 50’den daha fazla akıllı değilim. Çünkü 2007’den beri oyumla o yüzde 50’nin içindeyim. Dün grup toplantısında şahsımı hedef alarak söylediğiniz bir cümleyle yazımı bitiriyorum: “Kendinizi bir çek edin, kendinizi bir kontrolden geçirin. Acaba biz nerede yanlış yapıyoruz...”

mbaransu@gmail.com

TARAF