Ahmet Kekeç / STAR
Darbe gecesi, Diyanet İşleri Başkanlığı’nın talimatıyla sala okuyan müezzin, giyimlerinden“çağdaş” olduğu anlaşılan üç kişi tarafından darp edildi.
Görüntüleri internetten bulabilirsiniz...
Öfkeyle, kudurganlıkla, kinle saldırıyorlar...
Hem garibim müezzine kafa-göz dalıyorlar, hem de ellerindeki ağır cisimlerle cam-çerçeve indiriyorlar.
Bu üç saldırgan haydudun, “vakitsiz sala” okuduğu için müezzini darp ettikleri açıklanmıştı.
Bu memleket, “ezan”dan rahatsızlığını dile getirirken, “İşte Batı bu nedenle bizi sevmiyor, bangır bangır ezan...” diye yazan FETÖ yancısı yazarlar gördü. (Bu arkadaşımız emekli subaydır. Bir dönem Fetullah’ın operasyon gazetesinde köşe yazıları yazdı.)
Demek ki “sala”yı vakitsiz bulan çağdaş aydınlanmacılarımız da çıkacakmış.
Ne vakit okunur sala?
Cuma namazını haber vermek için okunur.
Sabah ezanından önce okunur.
Mahallede ya da yörede cenaze olduğunu bildirmek için okunur.
Seferberlik, savaş, afet zamanlarında okunur.
Diyanet İşleri Başkanlığı’nın yerinde kararıyla 15 Temmuz gecesi minarelerden sala sesleri yükseldi. “Vakitsiz”değildi.
Hem hangi durumlarda sala okunduğunu bilmeyeceksin, hem de maaile camiyi basıp müezzin pataklayacaksın, sonra da çağdaş aydınlanmacı geçineceksin. (“Vakitsiz sala”okuduğu gerekçesiyle müezzin pataklayanlar, mahkemede verdikleri ifadede, “Biz bu salanın darbeye destek için okunduğunu sanıyorduk, o nedenle müezzini dövdük” demişler... Ben müezzinin avukatlığını yapan kişinin yalancısıyım. Mahkeme de bu ifadeyi geçerli sayıp tahliye kararı vermiş.)
İzmir’de müezzin pataklayan çağdaş aydınlanmacılarımızın türdeşleri darbe gecesiBeşiktaş’ta tencere-tava çaldılar, Bağdat Caddesi’nde de tankları alkışladılar.
Fakat problem bundan sonra başlıyor.
Müezzini darp eden üç haydudun tahliye edilmesi üzerine kamuoyundan yükselen homurtular savcılığı harekete geçirdi, “şortlu kız” olayında olduğu gibi, saldırganların yeniden tutuklanmasını istedi.
Mahkeme tutuklama kararı verdi.
Saldırganlardan hanımefendi (ve aynı zamanda şortlu) olanı teslim oldu.
İki gün sonra da, “adli kontrol” şartıyla şipşak tahliye edildi.
Sorularım şunlar:
Mahkemelerimiz, kamuoyu tepkisine göre mi hareket ediyor?
Hürriyetgazetesinin manşeti üzerine, şortlu kıza uçan tekme atan meczup (yakınları akli melekelerinin yerinde olmadığını söylüyor) yeniden tutuklanmıştı. “Tutuklama” kararını yeterli görmeyen çağdaş aydınlanmacılarımız (herhalde asılması gerekiyordu), saldırının din düşüncesinden kaynaklandığı yönünde bir kampanya düzenlediler ve elbette her zaman olduğu gibi faturayı siyasi iktidara kestiler.
Müezzini darp eden haydutlar hakkında da (muhtemelen) kamuoyu tepkisi üzerine yeniden tutuklama kararı verildi ama peşinden jet tahliye kararı geldi.
Neden?
Tepkiler cılız kaldığı için mi?
Hürriyet gazetesi olaya el atmadığı için mi?
Kamuoyu baskısına göre hareket eden mahkemelerimiz, artık tepkinin dozuna ve tepkicilerin ideolojisine de mi bakıyor? “Ne kadar tepki, o kadar tutuklama” mı?
Peki, şortlu kız olayında kılı kırk yaran aydınlanmış kalemlerin sessizliğini (ve “şortlu kız” konusunda destanlar Hürriyet gazetesinin tepkisizliğini) nasıl açıklamalı?
Mahkemelerin adil karar vermesi, aydınlanmış kalemlerin duyarlılık göstermesi için müezzinlere şort mu giydirelim?
Hürriyet gazetesinin İmam Hatip kökenli yazarı, şortlu kız olayını din düşüncesine bağlamıştı; mahkemelerin “Hoş geldin IŞİD kafası” dediğini varsayarak o meczubu salıverdiğini yazmıştı.
Müezzini darp eden haydutlar hakkında da aynı terbiyesizlikte, aynı “düşüklükte” bir yazı kaleme alabilir mi?