Âdil Bir Dünya, Kör Bir Anlayışla mı Kurulacak?

İsrail ve Amerikan emperyalizminin korkuları yayarak, bir müslüman halkın böylesine kobay olarak kullanılmasına hangi vicdan cevaz verir?

Selahaddin E. Çakırgil

Âdil bir dünya, böyle bir kör anlayışla mı kurulacak?

Rachel Corrie, Filistin halkının siyonist yahudilerden çektiklerine karşı, insanî bir tepki vermek için, Amerika’dan kalkıp geldi Filistin’e ve müslümanların evlerinin buldozerlerle yıkılmasına engel olmaya çalıştı, Mart-2003 tarihinde.. Bunu yaparken, Amerikan vatandaşı olmanın avantajına sahib olduğunu ve bu yüzden, İsrail tarafının kendisine, Filistin’lilere yaptığı gibi davranamıyacağını da düşünmüştür, herhalde.. 

Ve buldozerler harekete geçtinde, dikildi karşısına bir buldozerin..

Ama, buldozeri kullanan sürücü, -ki hepsi de askerdi- gözünü kırpmadı ve sürdü buldozeri üzerine, bu kadının.. Ve kadıncağızın bedeni, buldozerin kepçesinin sürüklediği yığınla toz-toprağın içinde ezildi-gitti..

Amerikan emperyalizmi, vatandaşlarına başka yerlerde dokunulduğunda feryadı koparıp tehdidler savururken, bu konuda tam bir suskunluğa gömüldü, tıpkı, 31 Mayıs 2010 tarihinde Mavi Marmara gemisinde Gazze’ye uygulanan ablukayı kırmak için giden 19 yaşındaki Amerikan vatandaşı müslüman Furkan Doğan’ın alçakça katledilmesi karşısında Amerikan makamlarının ölüm sessizliğine gömülmesinde olduğu gibi..

Rachel Corrie’nin katledilmesiyle sonuçlanan o korkunç, vahşî cinayetin İsrail yargısındaki dâvası, yıllarca sürdü..

Geçen hafta, silahlı siyonist haydutlar çetesi durumundaki İsrail rejiminin yargısı, siyonist İsrail askerlerinin ve sivil makamlarının bu cinayette hiçbir sorumluluklarının olmadığına ve beraetine hükmetti.. Dahası, ’Eğer arablar Rachel Corrie’yi tutuklamış olsalardı, bu hadise meydana gelmezdi..’ demeyi de ihmal etmediler..

Bu -sözde- mahkeme hükmü, kısaca, ’İsrail’i mahkûm etmek, hiçbir şekilde mümkün değildir..’  mânâsı taşımaktadır..

Siyonist yahudiler ki, kendilerini siyonist olmayan yahudilerden daha da sağlam yahudi olarak niteliyorlar, onlara, Hurûc/ Çıkış kitabının 22. bâbının 20. âyetinde yer alan şu ihtarı hatırlatmakla yetinelim:

’…Garibe haksızlık etmiyeceksin ve ona gadretmiyeceksin; çünkü siz Mısır diyarında gariptiniz. Hiç bir dul kadını ve ve öksüzü incitmeyeceksiniz. Eğer onları incitirsen ve bir yolla bana feryad ederlerse, onların feryadını mutlaka işiteceğim; ve öfkem alevlenip sizi kılıçla öldüreceğim…’

*

’Bizim sesimiz Muhammed Mursî’nin konuşmasının çarpıtılması..

Bugün bizi inqılabçılıktan çarketmekle, filanca kişilere kayıdsız-şartsız bey’at etmemekle suçlayıp ve hattâ birilerinin sofrasından beslenebilmek için saf değiştirdiğimizi internet sitelerinde iddia edecek kadar dehşetli bir ’seviye’ gösterenler bilmeli ki, 34-35 yıl öncelerde Şah Pehlevî, İran’da insanları onbinler halinde doğrarken, kanla boğarken de mi, birilerinin sofrasında idik? Türkiye rejimi, o zaman Şah’ın yanındaydı ve dönemin Genelkurmay’ı, İran’dan dünyaya yükselen  ’Allah’u Ekber!’ nidâlarının v e tesettürlü hanımların görüntülerinin ekranlardan yansıtılmaması için televizyon idaresine emir verirken ve İran’ın mezhebî yapısını ve itirazcıların içinde İslam’la ilgisi olmayanların da bulunduğunu bildiğimiz halde, bir kanlı diktatörün, zâten temelden haksız olarak hükmettiği İran halkını askerî  silahlarla daha bir esir almaya çalışmasına karşı çıkmıştık..

İmdiii.. Bizden farklı düşünenleri hemen, başkalarının beslemesi veeya çanakyalayıcısı olarak nitelemek ne kadar ahlâkî bir yaklaşımdır? Bu gibiler, ’Yoksa, siz de bir başka yerden mi besleniyorsunuz ki bu gibi farklı düşünenleri hemen bir yerlere bağlıyorsunuz?’ gibi sualler karşısında mantık sağlıklarını nasıl koruyabileceklerdir? Rızkı veren Allah iken, bizim gibi düşünmeyenleri hemen rızk açısından bir yerlere bağlı gibi göstermek, haysiyetli bir yaklaşım mıdır?

Bugün de, Suriye’deki her itirazcının mutlaka çok sağlıklı İslamî hedefleri olduğu gibi bir kanaat taşımaksızın, ama, bir halka taa temelinden haksız, gayrimeşru olarak hükmeden bir tâgûtî rejimin zulmüne karşı çıkarken; dünya muslümanlarının ve mustaz’aflarının yanında yer almayı inqılabının şiarı olarak niteleyen İran’ın, hele de bu son ’Suriye Buhranı’ sırasında yükselen‚ ’Allah’u Ekber!’ ve (Sesimizi duymuyor musunuz?) mânâsında‚ ’Ya eyyuh-el’Muslimûn! Ey müslümanlar!.’ feryadlarıyla dünya müslümanlarından maddî-manevî destek bekleyen mazlûm kitlelere karşı; yarım asırlık, kan içici Baasçı-laik rejimin ve 43 yıllık bir Esed Hanedânının ve bir avuçluk bir mezhebî azlık grubunun ülkenin yüzde 80’inden fazlasını teşkil eden büyük kitleyi esir almak adına işledikleri zulümlere arka çıkması karşısında..

Evet, çok ciddî ikaz ve eleştirilerimiz var..

Suriye’de savunmasız sivillerin, çocuk, kadın ve ihtiyarların onbinlere halinde katledilmesi, yüzbinlerin harabeye döndürülen evlerini, şehirlerini bırakıp,  komşu ülkelere sığındıkları bir büyük facia karşısında, hâlâ, anlaşılmaz bir stratejik gerekçeler adına, işlenen bütün cinayetlere taze kan ve taze nefes vermeye çalışmasını anlamak, evet, imkânsız..

Hâlâ, söylenmekte olan, ‘teröristler ve dışardan destek gören güçler..’ gibi yâveler..

Diyelim ki, bu da olabilir.. Ama, bütün bir ülke halkını yarım yüzyıldır kanlı bir diktatörlükle yöneten Baas rejimine, insan olarak , insanlık haysiyet ve şerefi adına karşı çıkan güçlerin olabileceği nasıl düşünülmez? Çaresizlik içindeki yüzbinler kaçmakta ve kaçış için yollar aramaktayken ve hattâ mayınlı arazilerlerden bile geçmeye çalışan sivil insanlar parçalanırken.. Bir zulüm düzeninden öylesine cansiperâne bir savunmayı, hem de İslam adına, nasıl te’vil ve izah edeceğiz?

Kadın-çocuk, ihtiyar, savunmasız, sivil yüzlerce-binlerce insan katledilirken, -ki, böyle bir katliâmı her kim yaparsa yapsın, faillerini, yapanlarını toptan suçlamamız gerekirken- bütün bu haberleri bile, sadece ’terörist’ diye Baas rejimi karşıtlarının üzerine yıkan ve amma, rejimin asıl vurucu gücünü oluşturan Baas ideolojisi + nusayrîliğin varolma savaşının vurucu gücü olan her cinayeti gözünü kırpmadan işleyen ’Şebbiha milisleri’ni mâsum gören-gösteren zâlim anlayışa, tahkik etmeksizin inanalım mı?

Yazının Devamı…

Yorum Analiz Haberleri

"Suriye'den bize ne?" yaklaşımını besleyen körlük
Suriye devrimine çarpık ve indirgemeci yaklaşımlar
Yılbaşında normalleşen haram: Piyango
Yapay zeka statükocu mu?: ChatGPT'de cevaplar neye göre değişiyor?
Devrim ile derinleşen kardeşlik: Suriye & Türkiye