Uzun süren korkulu bekleyişin ardından yüzlerimiz gülüyor. Allah-u Teala’ya şükürler olsun ki Adem Özköse ve Hamit Coşkun kardeşlerimiz iki aydır esaret altında tutuldukları Suriye diktasının elinden kurtuldular.
Önceki akşam gecenin bir yarısına kadar havaalanından kardeşlerinin çıkışlarını bekleyenler tekbirler, salâvatlar ve sloganlarla yaşadıkları sevgi ve heyecanı ortaya koyuyorlardı. Suriye meydanlarını inleten “Yalla İrhal ya Beşşar” marşı bu kez de Grup Yürüyüş’e eşlik eden kitle sayesinde Yeşilköy’de yankılanıyordu. Hem de “Adem’e, Hamit’e, Suriye’ye Özgürlük” sloganlarıyla birlikte.
Kardeşlerimizi Suriye Sürükleyen Gerekçe
Altını belirterek tekrar çizelim: Salt gazetecilikte başarı arayışı veya macera tutkusu ile izah edilemeyecek bir işe girişilmişti. Peki, Suriye topraklarının, Esed-Baas cuntası tarafından adeta cehenneme çevrildiği bir vasatta Adem ve Hamit kardeşlerimizin giriştiği bu zorlu seyahat ne anlama geliyordu?
Suriye’de Nusayri bir azınlığa dayanan Baas-Esed cuntası tarafından sistematik olarak işlenen yıkım ve katliamların belgelenmesi için Suriye’ye gidilmişti. Suriye rejimi İran ve Rusya gibi dostlarıyla birlikte medyatik-diplomatik imkânları kullanarak katliamı gizleme, tecavüzü meşrulaştırma ve yıkımın sorumluluğunu Müslüman halka yüklemekteydi. Kardeşlerimizse hem İslami-insani hem de mesleki sorumluluk duygusuyla bu yalan, iftira ve aldatmaya dayalı bu kirli tezgâhı deşifre etmenin mücadelesini veriyorlardı.
Belgelenemeyen katliam, işkence ve tecavüzlerin yok sayıldığı hatta Baas-Esed rejimin meşruiyetinin karinesi sayıldığı anormal bir süreçte yaşandı her şey. Kimilerinin eli kanlı dikta rejimini temize çıkarmak ve yarım asırlık şeytani/tağuti bir rejime başkaldıran Müslüman halkı kirletme yarışına girdiği bir fitne ortamında düşülmüştü Suriye yollarına.
Onlar kıblesini şaşırmış kimilerinin yaptığı gibi zorbalığı ve yalancılığıyla meşhur Esed-Baas isimli cinayet şebekesinin yanında değil Suriye halkının yanında hak ve özgürlük mücadelesi vermeyi tercih ettiler. Hiçbir ülke ve örgütün stratejik çıkarlarına ram olmadan hak belledikleri yolda yürümeyi şiar edindiler.
Hakkı ayakta tutan adil şahitler olmanın en riskli ama en güzel örnekliğini sergilediler. Allah’a ve halkına karşı müstekbirleşenlerin muh(a)biri, propagandisti, reklam ajansı gibi çalışmayı reddettiler. Gerçekleri yerinde görmek, saptırılmak istenen doğruları olanca açıklığıyla kamuoyunda dolaşıma sokmak ve bizlere İslami-insani sorumluluklarımızı hatırlatmak için hareket ettiler.
Hem kendileri hem de başta aileleri olmak üzere bütün sevenleri bu süreçte ağır bir bedel ödedi. Amaçladıklarından daha fazla ibret verici bir ‘belgesel’ sundular hepimize hem de başrollerinde kendilerinin yer aldığı.
Geride Neler Bıraktılar?
Sağ-salim kardeşlerimize kavuşmamız Allah’a çokça şükretmemiz için bir vesile elbette. Bu ağır imtihan sürecinde her iki kardeşimizin de ailelerinden sadır olan ise kelimenin tam anlamıyla tevekküldü. Başlarına her türlü belanın sarılma ihtimalinin yüksek olduğu bir durumda dahi asla “ne işleri vardı, bize ne oralardan, dünyayı biz mi kurtaracağız?” gibisinden bir cümle telaffuz edilmedi. Bu zorlu sefer sadece Adem ve Hamit kardeşlerimiz için değil aileleri ve arkadaşları tarafından da Allah yolundan bir cehd olarak görüldü.
Bu zorlu seferi hak ve özgürlük mücadelesine coğrafi veya etnik sınırlar çizilemeyeceğine dair bir teyid olarak da okumamız gerek. Tankın namlusundan çıkan top ateşleriyle yıkılan sadece Hama, Humus, İdlip, Lazkiye, Der’a gibi Suriye şehirleri değildi. Kalpleri katılaşan, gözleri şaşılaşan, kulakları ağırlaşan insanlığın da ağır ağır çürümesine ve kokuşarak yıkılmasına şahit oluyorduk.
Suriye halkı geride bıraktığı binlerce ölüm, yaralı, mahpus, mülteciye rağmen direniyor. Annan Planı yürürlükte ama rejimin katlettiği insanları saymakta güçlük çekiyoruz. Ceset sayımı görece olarak kolay lakin acı, hüzün ve ayrılıkların hesabını yapmak ne kadar zor, ciddi olarak bir düşünsek.
Şu sorunun cevabını iyice düşünelim: Suriye’yi tahlil eden yazıların merkezine Ortadoğu ve küresel sistemin hesaplarını almak zorunda mıyız? Nedense Suriye halkının talepleri ve neleri göze aldığını es geçmekte birileri hiçbir problem görmüyor. Acılarıyla, ödediği bedellerle, ulaşmak istediği hedeflerle görmezden gelinen Suriye halkı, Allah’a teslim olmuş haliyle bütün hesapların merkezindedir. Suriye halkını iradesiz bir sürüye, stratejik hesaplara kurban edilen bir yığına indirgeyerek siyasi tahlil adı altında vesvese yayanların hesaplarının bozulacağı günler yakındır. Hiç şüpheniz olmasın!