Rahman ve rahim olan Allah’ın adıyla. Allah’a hamd, resulüne selam olsun. Bugünkü yazımızda, Âdem kavramı üzerinde duracak ve Kur’an’ın bu kavrama yüklediği anlamı tespit etmeye çalışacağız.
Âdem sözlükte; Adem (a.s.), insan, kişi anlamında kullanılmaktadır. Rağıb el-İsfehânî Müfredat adlı eserinde, Âdem'e (a.s) bu ismin, yerin üst kısmından yaratılması nedeniyle verildiğini nakleder. Eserde geçen bir başka iddiaya göre bu isim Âdem (a.s.)'a teninin esmerliğinden dolayı verilmiştir. Nitekim recülü adem denildiğinde, kişinin esmer olmasının kastedildiği ifade edilmiştir. Diğer bir iddiaya göre ise yaratılışında çeşitli unsurların var olması ve kendisine ruh üflenmesi nedenleriyle Âdem (a.s)'a bu isim verildiği de söylenmiştir.
Kur’an'da kavram olarak ise, Allah’ın kendisini yeryüzü için halife kılmayı dileyerek, isimleri öğrettiği, melekleri kendisine secdeye (saygı göstermeye) davet ettiği, Nuh(a.s.), İbrahim ailesi ve İmran ailesiyle beraber, kendisini âlemlerden üstün kıldığı insanlığın babası olan zat anlamında kullanılmaktadır.
Âdem özel bir şahsiyet olarak mı, yoksa insanlık türünü ifade etmek üzere mi kullanılmıştır?
Adem (a.s) özel bir şahsiyet olarak Kur’an'da kullanılmıştır. O, insanlık türünün bir ferdi ve aynı zamanda babası olmasıyla beraber, bağımsız bir şahsiyettir de. Nitekim Kur’an'ı Kerime baktığımızda şunları görürüz.
“Hani meleklere, "Âdem için saygı ile eğilin" demiştik de İblis hariç bütün melekler hemen saygı ile eğilmişler, İblis (bundan) kaçınmış, büyüklük taslamış ve kâfirlerden olmuştu. Dedik ki: "Ey Âdem! Sen ve eşin cennete yerleşin. Orada dilediğiniz gibi bol bol yiyin, ama şu ağaca yaklaşmayın, yoksa zalimlerden olursunuz."Fakat Şeytan onların ayaklarını oradan kaydırarak, kendilerini içinde bulundukları nimet yurdundan çıkardı. Biz de dedik ki; Birbirinize düşman olarak oradan aşağı inin. Yeryüzü belirli bir süreye kadar size barınak ve geçim yeri olacaktır. Âdem, Rabbinden birtakım kelimeler aldı (onlarla amel edip Rabbine yalvardı, O da) bunun üzerine onun tövbesini kabul etti. Şüphesiz O, tövbeyi çok kabul eden (kulunun günahından geçen) dır, çok esirgeyendir.” (2/34—37)
Yukarıdaki ayetlerden açıkça şu sonuçların çıktığını söyleyebiliriz.
1-) Secde edilen tüm insanlar değil, insanlığın atası olan Hz. Âdem'dir.
2-) Cennete konulan tüm insanlar değil, insanlığın atası olan Hz. Âdem ile eşidir.
3-) Yasak fiili aynı anda tüm insanların beraberce işlemeleri mümkün değildir. Bundan dolayı burada bahsedilenler, bizim gibi bağımsız şahsiyetleri olan Hz. Âdem ile eşidir.
4-) Nimetlerle dolu yerden çıkarılan tüm insanlar değil, Hz. Âdem ile eşidir.
5-) Hatasında ısrar etmeyip tövbeye yönelen ve tövbesi kabul edilenlerin tüm insanlık olması mümkün değildir. Bu nedenle burada bahsedilen kişiler özel şahsiyetlerdir. Bunlarda, babamız Adem (a.s.) ve annemiz Havva (a.s)'dır.
Meseleye ışık tutan ayetlere bakmaya devam edelim;
“(Ey Muhammed!) Onlara, Âdem'in iki oğlunun haberini gerçek olarak oku. Hani ikisi de birer kurban sunmuşlardı da, birinden kabul edilmiş, ötekinden kabul edilmemişti. Kurbanı kabul edilmeyen, "And olsun seni mutlaka öldüreceğim" demişti. Öteki, "Allah, ancak kendisine karşı gelmekten sakınanlardan kabul eder" demişti.”(5/27)
Bu ayetten anlıyoruz ki, Adem (a.s) bağımsız bir şahsiyettir. İnsanlığın atası olan bu şahsiyetin oğullarından birisi, tıpkı şeytanın kendi kusurunu Âdem (a.s)’a yüklemesi gibi, kurbanın kabul edilmemesini bahane ederek isyan yoluna sapmış ve kardeşini öldürme yoluna gitmiştir (5/30). Yine ayetlerden anlıyoruz ki insanlık tecrübesinin ilk döneminde oldukları için, kardeşini nasıl gömeceği tecrübesinden bile yoksundur (5/31). Bu durum ayetlerin mecaz ya da sembolik bir anlatımdan öte, Hz. Âdem ve ilk insanlık tecrübesinden bahsettiğinin başka bir işaretidir.
Diğer ve çok önemli bir delil de şu ayette geçmektedir:
“Allah birbirinden gelme bir nesil olarak Âdem'i, Nuh'u, İbrahim ailesi ile İmrân ailesini seçip âlemlere üstün kıldı. Allah işiten ve bilendir.”(3/33,34)
Bu ayetler net olarak Hz. Âdem’in bir türü değil, bağımsız bir şahsiyet ve insanın ilk atası olan değerli bir zat olduğunu açıkça ortaya koymaktadır. Zira Allah Adem (a.s.)’ı kendisi gibi bilinen ve peygamber olan gerçek şahsiyetlerle birlikte anmakta ve Allah’ın onları insanlık içinden seçip değerli kıldığını şüpheye yer vermeyecek şekilde, ortaya koymaktadır. Dikkat edilirse, Âdem (a.s) peygamberlerin ataları olan ve ailelerinden de nice peygamberlerin seçildiği Nuh, İbrahim ve İmran ailesi ile beraber zikredilmekte ve onlarla aynı kefeye konulmaktadır. Bu nedenle bu ayetler, Adem (a.s)’ın tüm insanları ifade eden bir tür olduğu iddiasını geçersiz kılmaktadır.
Ayrıca şu ayet de, yukarıda söylediklerimizi pekiştirmektedir:
“And olsun, bundan önce biz Âdem'e (cennetteki ağacın meyvesinden yeme, diye) emrettik. O ise bunu unutuverdi. Biz onda bir kararlılık bulmadık.”(20/115) halbuki başka bir ayette Eyüp (a.s.) şöyle övülmektedir; “Gerçekten biz Eyyüb'ü sabırlı (bir kul) bulmuştuk. O, ne iyi kuldu! Daima Allah'a yönelirdi.”(38/44) Bu ayette ortaya koyuyor ki, Âdem (a.s) ifadesi, insanlık türünün tümü için değil, insanlığın ilk atası olan özel bir şahsiyet için kullanılmaktadır. Ayrıca “ Şüphesiz Allah katında (yaratılışları bakımından) İsa'nın durumu, Âdem'in durumu gibidir: Onu topraktan yarattı. Sonra ona "ol" dedi. O da hemen oluverdi.” (3/59) ayeti ve insanlığı babamız Âdeme nispet eden şu ayetler de babamız Âdem (a.s)'in bağımsız bir şahsiyet olduğunu ortaya koymaktadır. (7/26,27,31,35,172, 17/70, 19/58)
Hz. Âdem peygamber midir?
Kanaatimizce Hz. Âdem peygamberdir. Zira “Dedik ki: "Ey Âdem! Sen ve eşin cennete yerleşin. Orada dilediğiniz gibi bol bol yiyin, ama şu ağaca yaklaşmayın, yoksa zalimlerden olursunuz. Derken, şeytan ayaklarını oradan kaydırdı. Onları içinde bulundukları konumdan çıkardı. Bunun üzerine biz de, "Birbirinize düşman olarak inin. Sizin için yeryüzünde belli bir süre barınak ve yararlanma vardır" dedik. Derken, Âdem (vahy yoluyla) Rabbinden birtakım kelimeler aldı, (onlarla amel edip Rabb'ine yalvardı. O da) bunun üzerine tövbesini kabul etti. Şüphesiz O, tövbeleri çok kabul edendir, çok bağışlayandır.”(2/37) Ayetleri Hz. Âdem’in Peygamber seçilmiş ve vahiyle muhatap olmuş olabileceğine dair işaretler taşımaktadır.
Ayrıca Yüce Allah’ın “Biz, bir peygamber gönderinceye kadar (hiç bir topluma) azab edecek değiliz.”(17/15) ve “Hiçbir ümmet de yoktur ki, içlerinden bir uyarıcı geçmiş olmasın.”(35/24) ayetleri, bizlere Hz. Âdem’in de kendi çocukları için peygamber seçilmesi gerektiği kanaatine götürmektedir. Zira yukarıdaki ayetler ışığında düşündüğümüzde, Hz. Âdemin çocukları ve zürriyetinden oluşan bu topluluğun peygambersiz bırakılmış olma ihtimali çok makul görünmemektedir. Ayrıca bu ayetlerin ne şekilde anlaşılması gerektiğini daha açıkça ortaya koyan şu ayetler ise, bizi Hz. Âdemin kesine yakın bir şekilde peygamber seçildiği kanaatine götürmektedir. “Allah birbirinden gelme bir nesil olarak Âdem'i, Nuh'u, İbrahim ailesi ile İmrân ailesini seçip âlemlere üstün kıldı. Allah işiten ve bilendir.”(3/33,34).
Âdem (a.s.)'ın içine konulduğu cennet, vaat edilen gerçek cennet midir?
Bu hususta her şeyden önce cennet ifadesinin hem sözlük, hem de kavramanlamlarında Kur’an’da kullanıldığını hatırlamak gerekir. Nitekim şu ayette bahçe anlamında, sözlük anlamıyla kullanılmıştır. “Şüphesiz biz, vaktiyle "bahçe sahipleri"(cennet sahipleri)’ne belâ verdiğimiz gibi, onlara (Mekkeli inkârcılara) da belâ verdik. Hani o bahçe sahipleri, sabah erkenden (fakirler gelmeden) bahçenin ürünlerini devşirmeye yemin etmişlerdi.”(68/17)
Şu ayette ise kavram anlamında kullanılmıştır; "Allah'a karşı gelmekten sakınanlara söz verilen cennetin durumu şöyledir: Orada bozulmayan su ırmakları, tadı değişmeyen süt ırmakları, içenlere zevk veren şarap ırmakları ve süzme bal ırmakları vardır. Orada onlar için meyvelerin her çeşidi vardır. Rablerinden de bağışlama vardır. Bu cennetliklerin durumu, ateşte temelli kalacak olan ve bağırsaklarını parça parça edecek kaynar su içirilen kimselerin durumu gibi olur mu?”(47/15)
Dolayısıyla Âdem (a.s.)’ın konulduğu cennetin tam olarak hangisi olduğuna dair başka bazı ipuçlarına bakmak gerekmektedir. Dikkat edilirse bahsedilen cennette sınanma, şeytanıncennette vesvese vermesi gibi olayların olduğu görülmektedir. Hâlbuki vaat edilen mükâfat yurdu cennette ise bütün bunların olmayacağı açıktır. Aynı durum cennetten çıkarılmadurumu için de geçerlidir. Dolayısıyla bu işaretler bahsedilen cennettin Âdem (a.s)’ın ihtiyacını gidermeye müsait bir bahçe/orman olması ihtimalini akla getirmektedir. Diğer yandan “Sizi yerden (topraktan) yarattık, yine (ölümünüzden sonra) ona döndüreceğiz. Hem de ondan sizi bir kere daha çıkaracağız.”(20/55) ayeti de, bu cennettin bal nehirlerin akıtıldığı mükâfat yurdu değil, yeryüzünde Âdem (a.s)’ın ihtiyaçlarının tümünü rahat bir şekilde giderdiği sözlük anlamıyla bir cennet olabileceği ihtimalini güçlendirmektedir. Nitekim haşr olayının yeryüzünde olacağına dair şu ayet de bu ihtimali güçlendirmektedir.“Ve yeryüzü, Rabbinin nuruyla aydınlanır. Kitap (amel defterleri) ortaya konur. Peygamberler ve şahitler getirilir ve haksızlığa uğratılmaksızın aralarında adaletle hüküm verilir.”(39/69) Dikkat edilirse ayetlerden, insanla alakalı tüm şeyler yeryüzünde gerçekleşmiş gibi bir mesaj çıkmaktadır. Dolayısıyla Âdem (a.s.)'ın konulduğu bahçenin de yeryüzündeki bir bahçe olması daha büyük bir ihtimaldir. Unutmayalım ki, insan yurdu olarak zikredilen yeryüzünün kendisi de, aslında gökteki sayısız gezegenlerden birisi olan Dünya gezegenidir. Bu nedenle Rabbimizin bize rahmet ederek ve algı kapasitemizi dikkate alarak, bizimle konuştuğunu dikkate almamız gerekmektedir. Bununla beraber mutlak olarak işin doğrusunu ancak Allah bilir.
Sözlerimizin sonu Rabbimize hamddır. İsabet ettiğimiz doğrular Rabbimizin bize olan lütfü, yanlışlar ise bizim meseleleri karıştırmamızdandır. Rabbimizden bağışlanmayı ve isimlerinin ahlakı ile ahlaklanmayı niyaz ederiz…