Adaysızlık Millet İttifakı'nı ayakta tutuyor

Hamit Emrah Beriş, Millet İttifakı'nın aday açıklama sürecini yavaştan almasının ittifakın geleceği ile yakından ilişkili olduğunu ifade ediyor.

Hamit Emrah Beriş / Açık Görüş

Adaysızlık Millet İttifakı'nı ayakta tutuyor

Geçen hafta yapılan açıklamalarla 2023 yılında gerçekleştirilecek seçimlerin Mayıs ayına alınması neredeyse kesinleşti. Dolayısıyla Cumhurbaşkanlığı ve milletvekili seçimlerinin her ikisi için de beş aylık bir süre kaldı. Bu süreçte en fazla dikkat çeken konu, Millet İttifakı'nın cumhurbaşkanı adayının hâlâ belli olmaması. Cumhur İttifakı aylar öncesinde kendi adayının Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan olduğunu açıkladı. Erdoğan da seçmenin önüne geleceğe dönük bir vizyon koyarak seçim kampanyası çalışmalarına başladı. Millet İttifakı ise altı ortak sürekli toplanmasına rağmen adayını netleştiremedi. Altılı Masa'nın tek sorunu cumhurbaşkanı adayının belli olmaması da değil üstelik. Dış politikadan ekonomi yönetimine ilişkin pek çok konuda Altılı Masa üyelerinin ne derece uyumlu politikalar izlediği sorusunun henüz cevabı yok. Ülkenin temel sorunları karşısında oldukça farklı düşünen partilerin ortaklaşa kuracağı kabinenin ne oranda uyumlu çalışacağı çok sayıda soru işareti üretiyor. Aslında henüz seçimler yapılmadan ortada kabine listelerinin dolaşması da gerçekçi değil. Mesela ekonomiden, güvenlikten ya da dış politikadan sorumlu bakanların, başkandan farklı bir anlayışa sahip olmaları durumunda tamamen kendi parti politikalarına göre mi hareket edecekleri bilinmiyor. Buna benzer şekilde, bakanların kendi görev alanlarında genel bir politikaya dâhil mi olacakları, yoksa özerk mi hareket edecekleri anlaşılamıyor. Bu durum, ülkenin temel sorunlarına yönelik olarak ortak bir dil geliştirememeleriyle yakından ilişkili. Makro ölçekli sorunlar ve genel politikalar konusunda tutarlı bir dil geliştiremeyen Millet İttifakı, söz konusunu belirsizlik örtüsünün oluşmasına doğrudan kendisi neden oluyor.

Kalabalık görünmek arzusu

Altılı Masa'nın esas itibariyle CHP ve İyi Parti ortaklığından oluştuğu biliniyor. Nitekim iki parti arasında yerel seçimlerdeki işbirliği Ankara ve İstanbul başta olmak üzere bazı belediyeleri ittifak üyesi adayların kazanmasını sağladı. Masanın diğer ortaklarının ise oy potansiyeli ya da kamuoyu etkisi açısından bu partiler kadar bir güce sahip olmadıkları açık. Peki, o halde neden bu partileri de kapsayacak bir çerçeve oluşturuldu? Bu durumun ilk nedeni, masanın kalabalık gösterilme arzusu. Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın karşısında aslında her kesimden güçlü bir muhalefet bloğu olduğunu gösterip adeta bir kartopu etkisi yaratılmak istendi. Nitekim İttifak üyelerinin son toplantısının ardından yapılan açıklamada kendilerini bir araya getiren en önemli (belki de tek) motivasyon kaynağının iktidar karşıtlığı olduğu açıklıkla ifade edildi. Ayrıca son toplantıdan sonra genel başkanların ortak imzasıyla yayınlanan metinde geleceğe yönelik somut bir perspektif sunulması yerine güncel olaylardan bahsedilmesi, içinde bulunulan açmazın en açık göstergelerinden biri.

İkinci olarak AK Parti'den seçmen kayışının genel başkanları başta olmak üzere çoğu kurucusu uzun yıllar iktidar partisinde siyaset yapan DEVA, Gelecek ve Millî Görüş hareketinin temsilcisi SP aracılığıyla sağlanabileceği düşünüldü. Daha açık bir ifadeyle, söz konusu partilerin kurucularının siyasî geçmişleri sayesinde AK Parti'den ittifaka blok hâlinde oy taşıyabilecekleri düşünüldü. DP'den de eski merkez sağ oyların en azından bir kısmının toplamasını beklendiği söylenebilir. Ancak evdeki hesap çarşıya uymadı. İttifakı CHP ve İyi Parti sürüklemeye devam ettiler. Diğer partilerin toplumsal karşılıkları ve siyasî etkileri oldukça sınırlı kaldı. Dolayısıyla cumhurbaşkanlığı için kimin aday gösterileceğinin aslında CHP ve İyi Parti arasındaki pazarlıklar sonucunda belirleneceği, diğer partilerden ise bu kararı onaylamalarının isteneceği açıkça görülüyor. İşin ilginç tarafı, bu iki büyük parti dışındaki diğer ittifak üyelerinin bir nedenden dolayı masadan kalkmaları da ciddi bir sorun doğurmayacak. Bu gerçeğin tüm partiler farkında. Bundan dolayı, CHP ve İyi Parti'nin aday konusunda kendi aralarında uzlaşmaları aslında yeterli. Desteğine gerçek anlamda ihtiyaç duyulan tek parti ise HDP. Dolayısıyla İttifakın diğer üyeleri yerine HDP'nin ikna olacağı bir aday belirlemek daha öncelikli bir mesele.

Geçtiğimiz hafta süreci etkileyen bir diğer önemli gelişme, HDP'nin seçimlere kendi adayıyla gireceğini açıklaması. Bu durum, Millet İttifakı adayının ilk turda seçimi kazanma ihtimalini ortadan kaldırdı. Altılı Masa'nın bundan sonraki hedefi, seçimlerin ikinci tura kalmasını sağlamaya çalışmak olacak. Elbette seçimlere kadar HDP'nin düşüncesinin değişme ihtimali var. Ancak bu hamleyle HDP'nin yedinci ortağı olduğu Altılı Masa'nın işini zorlaştırdığı kesin. Anayasa Mahkemesinin Hazine yardımı alamayacağı hakkında verdiği karar, üzerine HDP'nin hızlıca aday göstereceğini açıklaması, muhtemelen bu kararı çok da tepki göstermeyen Altılı Masa'ya karşı yaptığı bir hamle. HDP, Millet İttifakı, kendi adayını seçtirmek istiyorsa yolun kendi rızasından geçtiğini hatırlatmak istedi. Yedinci ortak, aslında İttifakın kendisi için sağladığı somut faydaları görmek istiyor. Bugüne kadar HDP'nin talepleri, PKK'ya karşı net bit duruş gösterilmeyerek savuşturulmaya çalışılsa da artık bundan kaçış olmadığı görülüyor.

Güvence arayışı

Millet İttifakı içindeki büyük partilerin kamuoyuna verdikleri bu mesaj, diğer bileşenlerin kendi pozisyonlarını güçlendirmeye çalışmalarını ve geleceğe yönelik bağlayıcı bir güvence arayışlarını beraberinde getiriyor. Bu tavrın son örneği, Altılı Masa'nın adayının seçilmesi durumunda her icraatında diğer ortakların genel başkanlarının imzasını alma zorunluluğu olacağının iddia edilmesi. Böylesi bir karar alma sürecinin hem teorik hem de pratik açısından imkânsız olduğu kolayca anlaşılabilir bir durum. Türkiye, uzun yıllardır her türlü vesayetten kurtulma mücadelesi verirken seçilmiş bir cumhurbaşkanın üzerinde bir konsey oluşturmanın nasıl bir mantığı olduğunu anlamak mümkün değil. Demokratik yönetimlerin en önemli özelliği, atanmış ve seçilmiş tüm görevlilerin daha önce anayasal çerçeveyle belirlenmiş yetkileri kullanması. Bu yetki kullanılırken yasal dayanağı olmayan sınırlar getirmek vesayetin en belirgin örneklerinden biri durumunda. Seçmenler, cumhurbaşkanlığı seçiminde karşılarına çıkacak tek bir adaya oy verecekler. Görüşlerinin belki de taban tabana zıt olduğu bir parti liderinin kendi seçtikleri kişinin iradesini kullanmasını engellemesinin seçmene ne kadar izah edilebilir olduğu da şüpheli. Daha açık şekilde ifade etmek gerekirse, yüzde bir bile oyu olmayan bir partinin ülke yönetiminin anahtarını elinde tutmasının demokrasiyle ne denli bağdaştığı tartışmalı. Altılı Masa'nın Cumhurbaşkanı adayı olarak belirlenecek kişi, daha en baştan Anayasanın kendisine verdiği yetkileri kısıtlamayı ve altı partinin talepleri doğrultusunda hareket etmeyi kabullenecek. Bu durumu ifade etmek için kullanılabilecek en iyi ifade ise vesayet.

Diğer taraftan önerilen yöntemin pratik açıdan uygulanabilirliği de yok. Hâlihazırda Cumhurbaşkanının imzasını gerektiren çok sayıda işlem var. Bu işlemlerin her biri için ayrı ayrı altılı masa ortaklarının imzasını aramak yürürlük sürecini oldukça geciktirecek. Başka bir sorun ise ortakların herhangi birinin veya birkaçının bir kararı onaylamaması. Bu durumda oyçokluğunun yeterli mi olacağı yoksa kararın hiç mi uygulanmayacağı belli değil. Cumhurbaşkanının masanın ya da en azından ittifakın bazı ortaklarının görüşlerini dikkate almadan icraatlar yapmasını engelleyecek ne tür mekanizmalar geliştirileceği de meşkûk.

Zoraki ittifak

Altılı Masa, gün geçtikçe daha zoraki bir ittifak hâlini alıyor. Küçük partiler, her koşulda İttifakın içinde kalmak için çaba harcarken CHP ve İyi Parti, yeni formüller aranmasına daha açık bir görünüm sergiliyor. Seçim sürecinde aday listelerine girme savaşının kızışacak olması, İttifakı daha da kırılgan hâle getiriyor. İki büyük parti dışındaki ittifak ortaklarının seçim barajı yüzde beşe inmesine rağmen parlamentoya girme şanslarının olmadığı tüm anketlerde görülen bir sonuç. Önümüzdeki süreçte, İttifakın küçük partilerinin yöneticilerinin CHP ve İyi Parti listelerinden parlamentoya girmeye çalışması masadaki ağırlıklarını iyice azaltacak. Milletvekili aday listesindeki yer ve sıralar kadar belirlenecek adayın muhtemel kabinesinde bakanlık elde etme ümidi de bu partilerin İttifak içinde kalmasını sağlayan asıl faktör.

Millet İttifakı, cumhurbaşkanı adayını da henüz belirleyebilmiş değil. Cumhurbaşkanı Erdoğan adaylığını aylar öncesinden açıklayıp seçim kampanyasına bile başlamışken Altılı Masa aday üzerinde henüz bir uzlaşmaya varamadı. Bugüne kadar İttifakın çökmemesi biraz da aday belirleme sürecinin sürekli ertelenmesiyle ilişkili. Bir bakıma, adaylık konusundaki belirsizlik bir açıdan ittifaka hayat veriyor. Zira aday açıklandıktan sonra ittifak üyesi tüm partiler, neden bu ismi tercih ettiklerini seçmenlerine açıklamak zorundalar. Son açıklamalar, adaylıkla ilgili müzakerelerin yakın zamanda başlayacağı şeklinde. Ancak belirlenen takvim aslında CHP ve İyi Parti arasında süren pazarlıkla yakından ilişkili. Kılıçdaroğlu'nun kendi adaylığında ısrarı, İyi Parti'nin ise iki diğer CHP'li isim olan Mansur Yavaş veya Ekrem İmamoğlu üzerinde yoğunlaşması süreci tıkıyor. Adaylık pazarlıklarının henüz bitmemesi muhtemel aday açısından en baştan bir güven bunalımı doğuruyor. Bir bakıma, aday kim olursa olsun İttifak üyelerinin de bunların seçmenlerinin de tam anlamıyla içine sinmeyecek. Aday belirleme dâhil olmak üzere tüm süreçlerin uzaması ve hatta çıkmaza girmesi, Millet İttifakı'nın hitap ettiği seçmen kitlesi nezdinde bir güven bunalımı doğuruyor. Bu durum, İttifakın bir çözülme sürecine girmesine neden oluyor. Erdoğan'ın bu koşullar altında, sahici ve belirli bir perspektife sahip aday olarak yeniden seçilme ihtimalini her geçen daha artırdığı dikkat çekiyor.

Yorum Analiz Haberleri

Meşru olanı savunursan karşılığını elbet görürsün!
Türkiye solu neden hala Esed rejimini savunuyor?
Sosyal medyada görünürlük çabası ve dijital nihilizm
İran aparatlarının komik antipropagandalarına vakit ayırmak bile coğrafya için zaman kaybı...
Nasıl ki ilk Müslümanlar tüm zorluklara rağmen direndiyse Gazzeliler de öyle direniyor!