Ramazan Yazçiçek / Haksöz Dergisi Sayı: 190 - Ocak 2007
"Kurb' kelimesi sözlükte "yakın" anlamına gelir. Bu kelime genellikle karşıtı olan 'bu'd' (uzak) ile birlikte kullanılır. Burada, "yakınlık ve uzaklık", zaman, mekân, mesafe, makam ve mensubiyet açısından düşünülebilir. Kur'an'da müşriklerin Mescid-i Haram'a yaklaştırılmaması anlatılırken mekân (et-Tevbe 9/28), insanların hesap verecekleri günün yaklaşmakta olduğundan bahsedilirken zaman (el-Enbiya 21/1) itibariyle yakınlık kastedilmiş, miras hukukundan söz eden ayetlerde geçen "yakınlar" ifadesiyle (en-Nisa 4/7) nesep yakınlığı anlatılmıştır. Ancak gerek Kur'an'da gerekse hadislerde kurb ve bu'd kelimeleri daha ziyade manevî yakınlığı ve uzaklığı ifade etmektedir.1
"Kurban" sözlükte mastar olarak "yaklaşmak", isim olarak da "Allah'a yakınlık sağlamaya vesile kılınan şey" anlamına gelir. Kurban, maddi ve manevî her türlü yakın olma, yaklaşma anlam yelpazesine sahip bir kelimedir. Bu, tâatler ile kâim olmaktır; yani kulun her şeyle Allah'a yaklaşmasıdır.
Dinî terminolojide kurban, kendisiyle Allah'a yakınlık sağlamak; yani ibadet (kurbet) amacıyla belli vakitte belirli şartları taşıyan hayvanı usulünce kesmeyi ve bu amaçla kesilen hayvanı ifade eder.2
İslâmî literatürde ibadet amacıyla kesilen hayvan "udhiyye" ve "dahıyye"dir. Aynı kökten olmak üzere kurban kesme işine "tadhıye", kurban kesilen güne "yevmü'ladhâ" ve Kurban Bayramı'na da "îdu'ladhâ" denir. Udhiyye adlandırması, hayvanın kurban bayramında kuşluk vakti (duhâ) kesilmekte oluşuyla açıklanır.3
Kur'ân-ı Kerîm'in iki âyetinde "kurban" kelimesi geçer. Bunlardan birinde Hz. Âdem'in iki oğlunun (Allah'a) kurban takdim ettiklerinden söz edilir. "Onlara, Âdem'in iki oğlunun haberini gerçek olarak anlat: Hani birer kurban takdim etmişlerdi de birisinden kabul edilmiş, diğerinden ise kabul edilmemişti. (Kurbanı kabul edilmeyen kardeş, kıskançlık yüzünden), 'Andolsun seni öldüreceğim.' dedi. Diğeri de 'Allah ancak takvâ sahiplerinden kabul eder.' dedi."4
Diğer bir âyette ise kelime, müşriklerin, Allah'tan başka edindikleri tanrıları "yakınlık vasıtası" kılmaları anlamında kullanılır. "Allah'tan başka kendilerine yakınlık sağlamak için tanrı edindikleri şeyler, kendilerine yardım etselerdi ya! Hayır, onları bırakıp gittiler. Bu onların yalanı ve uydurup durdukları şeydir."5
İnsanlık tarihi boyunca hemen bütün dinlerde kurban uygulamalarının bulunduğu tespit edilebilmekte; fakat gerek kurbanlıklar ve kurban etme/kesim şekilleri gerekse, kurbanın amaçları bakımından farklılıkların bulunduğu gözlenmektedir. Meselâ bazı dinlerde başta tahıl olmak üzere bir kısım bitkilerin veya paranın (kansız cisimlerin) kurban edildiği, bazılarında kanlı kurbanlıklar arasında insanın da yer aldığı görülmektedir.
Kur'ân-ı Kerim'deki bir ayetten ilahî dinlerin hepsinde ibadet amacı ile hayvan kesme anlamında kurban hükmünün teşrî kılındığı anlaşılmaktadır:
"Biz, her ümmete (kurban kesmeye uygun) hayvan cinsinden kendilerine rızık olarak verdiklerimiz üzerine Allah'ın adını ansınlar diye kurban kesmeyi gerekli kıldık. İmdi, İlâhınız, bir tek İlah'tır. Öyle ise, O'na teslim olun. (Ey Muhammed!) O ihlâslı ve mütevazı insanları müjdele!"6
İslâmiyetin dışındaki iki büyük ilahî din olan Yahudilik ve Hıristiyanlıkta kurbanla ilgili değişik anlayış ve uygulamalar bulunmaktadır. Bu arada Hıristiyanlıkta Hz. İsa'nın çarmıha gerilmesi, kurban kavramına özel bir anlam katmakta, insanoğlunun günahına karşılık Baba'sının Hz. İsa'yı feda ettiğine inanılmaktadır. Bu inancın, insan için insanın kurban edilmesi anlamını içeren bir motif oluşturmasına karşın; Kur'ân-ı Kerîm'de Hz. İbrahim ve oğlu Hz. İsmail'in Allah'ın buyruğuna canı gönülden teslim olma konusunda verdikleri başarılı sınava değinildikten sonra ilahî bir armağan olarak gönderilen hayvanın boğazlanmasının istendiği bildirilmiş, insanın kurban edilmesi anlayışı kabul edilmemiştir. (es-Sâffât 37/102-107) Bir başka âyette de kurbanın ancak Allah'ın hoşnutluğunu kazanma iradesi ile değer kazanacağına işaret edilmiştir. (el-Hac 22/37)
İslâm'da kurbanın dinî bir hüküm oluşu Kitab ve Sünnet ile sabit olup teşrî kılınmıştır. Resûl-i Ekrem'in hicretin ikinci yılından itibaren kurban kesmeye başladığını, hac ve umre esnasındaki uygulamalarını ve kurbanla ilgili çeşitli açıklamalarını hadislerden öğrenmekteyiz.7
"Şimdi sen Rabbin için namaz kıl/kulluk et kurban kes."8
El-Berâ İbn Âzib (r) şöyle demiştir: Peygamber (s) Kurban Bayramı hutbesinde: "Bu günümüzde ilk yapmaya başlayacağımız iş, namaz kılarız, sonra (evlerimize) döner ve kurbanlarımızı keseriz. Her kim böyle yaparsa sünnetimize uygun iş yapmış olur." Hadisin Enes ibn Malik (r) rivayetinde, "Her kim namazdan evvel kurbanı keserse, o ancak kendi nefsi için kesmiş olur. Her kim namazdan sonra keserse nüsükü, yani kurban kesme ibadeti tamam olmuş ve Müslümanların sünnetine isabet etmiş olur."9 Görüldüğü gibi hem kurban kesmenin ehemmiyeti hem de bu kurban kesmenin zamanında yapılmasının Müslümanların üzerinde bulunduğu yola uygun olduğu bildirilmektedir.
Kurban ibadetinin fıkhî açıdan değerlendirilmesinde görüş farklılıkları vardır: Dinen aranan şartları taşıyan kimselerin -Müslüman olmak, akıllı ve bulûğa ermiş olmak, yolcu olmamak yani mukim olmak ve belirli bir mali güce sahip olmak- Kurban Bayramı'nda kurban kesmeleri İmâm Ebû Hanîfe'ye göre vacip, diğer çoğunluğa göre ise vacip değil müekked sünnettir. Kesilecek hayvan koyun, keçi, sığır, manda, deve veya türdeşleri olabilir. Koyun ve keçi cinsinden hayvanlar bir yaşını doldurmuş -koyunun semizlik ve gösteriş olarak bir yaşındakilerle aynı olması halinde altı aylık da olabilir-, sığır ve manda cinsinden olanlar iki yaşını ve deve ise beş yaşını tamamlamış olanlardan kesilebilir. Genel olarak kesilecek hayvanın sağlık ve organ kusurunun olmaması; azaları tamam olması gerekir. Koyun, keçi türü hayvanları bir kişi; sığır, deve türlerini ise en fazla yedi kişi ortaklaşa kesebilir. Ortakların tümünün Müslüman olmaları ve aynı niyeti taşımaları gerekir. Kurbanın derisi, yünü ve eti dışında kalan parçaları satılırsa tasadduk edilir veya kurban sahibi tarafından tüketilip kullanılabilir. Ancak satılıp gelir temini amacıyla alıkonulamaz. Kasaba kestirilmişse kesim ücreti kurbanın eti veya derisiyle veya bunların parasıyla ödenemez. Kurbanı kesen kimse "Bismillâhi Allahü ekber" der. Kurban sahibi kurbanın etinden yiyebilir, bakmakla yükümlü olduğu kimselere yedirebilir, zengin bile olsalar eş, dost ve akrabaya hediye edebilir ve ayrıca ihtiyaç sahiplerine de verebilir. Bu hayvanların erkek veya dişi olması arasında fark yoktur. Kurban belirlenmiş vakit içinde; bayram namazı kılınma vaktinden sonra Kurban Bayramının ilk üç günü içinde, ancak 3. günün akşamına kadar kesilmelidir. Bir ev halkı için tek bir kurban yeterlidir. Ve bütün bu şartları anlamlı kılan şey kurbanın ancak ibadet kastıyla Allah için kesilmiş olmasıdır.10
Kurbanı eti ve derisi için kesimden (zebîha) ayıran temel fark, onun Allah'ın rızâsını kazanma ve emrine boyun eğme amacı/niyetiyle kesilmiş olmasıdır. İbadetin özünü teşkil eden bu gaye ancak şâriin bildirdiği amaç ile ve bildirdiği şartlara uyulması halinde gerçekleşmiş olur.11
Kurban kesiminde Allah'a ulaşacak olanın kan ve et olmayıp, ancak samimiyet ile Allah'a yöneliş demek olan takva olduğunun belirtilmiş olması, kastı izah açısından belirleyicidir. Nitekim aslolan bütün ibadetlerde de samimiyetin gerekliliğidir. İbadetlerimizde bizi Allah rızasına ulaştıracak olan temel unsur, kalplerimizin takvası, yani bütün ibadetleri gösterişten uzak olarak sırf Allah rızası için ve O'nun emrettiği şekilde yapma çabasıdır. Bu da doğal olarak Kur'an ve Sünnet'te karşılığı olmayan bid'at ve hurafelerden uzak bir iman ve amel demektir. Nitekim Rabbimiz, "Onların ne etleri ne de kanları Allah'a ulaşır; fakat O'na sadece sizin takvânız ulaşır. Sizi hidayete erdirdiğinden dolayı Allah'ı büyük tanıyasınız diye O, bu hayvanları böylece sizin istifadenize verdi. (Ey Muhammed!) Güzel davrananları müjdele!"12 buyurmaktadır.
Müşriklerde Kurban İnancı
Kur'an öncesi dönemde müşrikler Tanrı'ya inandıkları gibi Tanrı'yı birçok noktada tevhid ediyorlardı. Meleklere, cinlere, gaybe inandıkları gibi hacc ediyor, kurban kesiyor, adak adıyorlardı. Bazılarının şirk üzerine oldukları halde, oruç tutup namaz kıldıkları, nikâh kıyıp mehir verdikleri, sünnet olup hatta ahirete inananlarının olduğuna dair Kur'an'da, hadis kaynaklarında ve siyer kitaplarında geniş bilgiler vardır.
Bütün bunlara ve putlara yaratıcı manasında tapmamalarına rağmen müşriklerin; Allah (c)'ın sıfatlarından bir veya bir kaçını putlarına vermiş olmaları, onlara kutsiyet atfederek Allah (c) ile putları arasında özel bir bağ kurarak şefaatçiler kabul etmeleri, esas itibariyle onların şirkinin özüydü. Allah (c)'ın hükümranlığını bölüştürerek kendilerine ve/veya putlarına izafe etmeleri, şirklerinin pratikteki yansımasıydı. Zaten onların 'ortak koşan' diye adlandırılmaları, Allah'ın varlığına inandıkları halde, zatında ve sıfatlarında ortaklar tanımış olmalarındandı. Şirkleri, Allah'a ait yetki ve hükümranlığı kendilerine ve/veya yaratılmışlardan ölü veya diri, canlı veya cansız, somut veya hayalî bir şeylere vermiş olmalarıydı.
Araplar putlara tapmayı yaygınlaştırarak basitleştirmişlerdi. Bazıları bir tapınak, bazıları da bir put edinmişlerdi. Bir puta veya bir tapınağa gücü yetmeyen, Kabe'nin veya diğer tapınaklardan birinin önüne hoşuna giden bir taşı diker, sonra tapınağı tavaf eder gibi onu tavaf ederdi.
Birisi bir yolculuk sırasında konakladığında, dört tane taş alır, içlerinden en güzelini seçerek onu ilâh edinir, diğer üçünü de tenceresine pişirme taşı yapardı. Ayrılırken onu orada bırakırdı. Başka konaklayışlarında da aynı şeyi yapardı.
Araplar bütün bu taşlara kurban keserler, hayvan boğazlarlardı. Böylece onlara yaklaştıklarına inanırlardı. Bununla birlikte Kabe'nin hepsine üstünlüğünü tanırlardı; hacc ve umre için ona giderlerdi.13
Arapların hepsi Menat putunu sayar, çevresinde kurbanlar keserlerdi. Evs kabilesi, Hazrec kabilesi, Mekke'de, Medine'de ve komşu bölgelerde oturan herkes ona saygı gösterir, kurbanlar ve hediyeler sunardı.14
"Cahiliyye Araplarının inanç sisteminde ruh ve görünmeyen varlıklara inanmanın önemli bir yeri vardır. Yapılan araştırmalar cahiliyye dönemi inanç sisteminin kurban (zebâih) ve ruhlar alemini emir altına alma (teshîru âlem-i ervâh) esaslarına dayandığını ortaya koymuştur. Onlara göre ruhlar, ferdin hayatında ilahlardan daha tesirlidir. Bu sebeple saadet ve mutsuzluğun anahtarlarını ilahlardan daha çok onlarda görüyor, onlara yaklaşmaya ve onlardan faydalanmaya (tevessül) çalışıyorlardı. Kaynaklarda onların cinleri, yeryüzünün idaresinde rablerin ortakları olarak kabul ettikleri ifade edilmektedir. Araplarda ayrıca melek inancının da bulunduğuna15 Kur'an'ı Kerim işaret etmektedir."16
Buna karşılık velileri, peygamberleri veya ruhlarını ya da melekleri müşriklerin araya giren mabudları gibi bir ilahlık payı vererek sevmek, onları severken Allah'ı ve Allah'ın emirlerini unutmak, onların adına kurbanlar kesmek, ayinler yapmak, onların isimlerini "Bismillah" gibi işlerin başı kabul etmek, "Onları, Allah'ı sever gibi severler." ifadesinin kapsamına girmek şüphe yok ki, tam anlamıyla bir şirk ve küfürdür. Çünkü kulluk duygusu insanlarda yaratılıştan geldiği için gerçek ve gelişmiş din ilmi sönünce, insanlar, ilk cahiliyye devrindeki efsanelerle gönle doğan acayip hevesler içinde ibadete çalışırlar. Hurafelerle boğulur, gider; ölü veya diri, cansız veya canlı putlara bağlanırlar. "17
"Cahiliyye döneminde insanlar, kurban kestikleri vakit, kurbanların kanlarını Kabe'nin yüzüne sürerler, etleri dizip taşların üzerine koyarlar ve "Onlardan bir şey yememiz bize helal değildir. Onları Allah rızası için kurt kuş yesin diye koyduk." derlerdi."18
Bütün bu inanış ve tavırlarında da, Allah'a ait olan, helal haram koyma hakkının gasb edildiğini görüyoruz. Rabb Teâlâ bunu da;
"...Artık onlardan hem kendiniz yiyin, hem de yoksula, fakire yedirin."19 emri ile düzeltiyordu.
Kureyş kabilesi ise en büyük putları olan Uzzâ'ya hediyeler sunar, yanında kurbanlar keser ve Kabe'yi tavaf ederlerdi. Galsad putuna kurban sunacak kişi, din görevlisinden ödünç bir elbise alırdı.
İmam Ömer (r)'in Hudeybiye ağacını kestirmesine kaynaklık eden tevhidî duyarlılığın özünü, gerçekte Rasûlullah'ın (s), Huneyn'e çıkıldığında, Leysi (r)'nin rivayet ettiği hadiste geçen olaya müdahalesinde görebiliyoruz. Kureyş kâfirlerinin silahlarını üzerine asıp yanında kurbanlar kesip, itikâf yaptıkları ağaç gibi Peygamber'in de kendilerine böyle bir ağacı, Zat-ı Envat kılmasını20 istemeleri üzerine Allah Rasûlü:
- Allahu Ekber! Muhammed'in nefsi elinde olana kasem ederim ki, siz, Musa'nın kavminin Musa'ya dediği gibi dediniz:
"Ey Musa! onların tanrıları olduğu gibi, sen de bizim için bir tanrı yap! dediler."21 Rasulullah (s) öncesi cahiliye dönemine dair bu tespitler22 günümüzü ve kurban olgusunu doğru okuyabilmek için önemli ipuçlarına sahiptir.
Kurban Kesmek ve/veya Adamak Bir İbadettir
Kurban kesmek bir ibadettir. İbadetin ancak Allah'a yapılması gerektiği dikkate alındığında kurbanın da ancak Allah için kesilmesi gerekir. Aksi durumda Allah'tan başkası için kurban kesimi söz konusu olur ki bunun da hükmü şirktir. Her bir Müslümanın şirkten sakınması gerektiği ise izaha muhtaç değildir. Allah (c) şöyle buyurmaktadır:
"De ki: Şüphesiz benim namazım, kestiğim kurbanım, hayatım ve ölümüm hepsi âlemlerin Rabbi Allah içindir... "O'nun ortağı yoktur. Bana sadece bu emrolundu ve ben Müslümanların ilkiyim."23 Ayette, Rasulullah (s)'e hitaben "De ki" buyrulmuş olması tüm insanlığa bir hitap, müşriklere bir uyarı ve Müslümanlara da sınırlarını korumanın hatırlatılmasıdır.
"Şimdi sen Rabbin için namaz kıl/kulluk et kurban kes."24 Kurban kes emrinin geçtiği bu ayet "Ey Muhammed! Nasıl ki sadece Allah için namaz kılıyorsun işte aynı şekilde Allah için kurban kes." anlamına gelir. Allah'a namaz ve kurbanla şükret ve yaklaş. Namaz ve dua ile yardım dilediğin gibi aynı şekilde namaz ve kurbanla da yardım dile ve müşriklerin itham ve suçlamalarına karşı metanetle diren, denilmekte ve bu ayet ile de kurban kesmenin apaçık bir şekilde ibadetlerden olduğu bildirilmektedir. Bu sebeple Allah-u Teala bu amelin sadece ve sadece kendisine yapılmasını emretmekte ve bunu namazla beraber zikretmektedir. Görülen o ki, Allah'tan başkasına yaklaşmak, onu yüceltmek, fayda elde etmek, medet beklemek ve daha başka sebeplerle Allah'tan başkası için hayvan kesmek, insanı, İslam milletinden çıkartan büyük şirktir.
Putlar için, mezarlar için, kendisine fayda sağlayacağını zannettiği ölü veya diri bir kimse için ya da bir kimseye saygı gösterdiğini belli etmek için kurban kesmek yine büyük şirktir.
Kurban kesen kişi ister doğrudan doğruya Allah'tan başkasının adını zikrederek kurban kessin, isterse Allah'a yaklaşacağını zannederek Allah'tan başkasının adıyla kurban kessin fark etmez, büyük şirk işlemiş ve İslam dininden çıkmış olur. Allah'tan başkası için hayvan kesilirken Allah'ın ismi zikredilse bile bu hayvanın etini yemek haramdır. Netice küçük veya büyük olsun, önemli veya önemsiz addedilsin Allah'tan başkasına kurban kesmenin şirk olmasıdır. Zira kurban ibadettir ve ibadet de ancak Allah'a yapılır.
"Üzerine Allah'ın adı anılmadan kesilen hayvanlardan yemeyin. Kuşkusuz bu büyük günahtır."25
"Allah size ancak ölüyü (leşi), kanı, domuz etini ve Allah'tan başkası adına kesileni haram kıldı."26
"…Dikili taşlar üzerine boğazlanmış hayvanlar ve fal oklarıyla kısmet aramanız size haram kılındı."27
Yukarıdaki, "Kesilirken üzerine Allah'ın adı anılmayan…", "Allah'tan başkası adına kesilen…" ve "Dikili taşlar üzerine boğazlanmış hayvanlar size haram kılındı." ayetlerinde görüldüğü gibi Allah'ın adını anmama, Allah'tan başkasının adını anma ve dikili taşlar üzerine boğazlama haram kılınmıştır. Bu konuda herhangi bir istisnaya yer olmayıp, açık kapı da bırakılmamıştır.
Burada Allah'ın adının anılmaması kasıt içeren bir anmadır. Allah'tan başkası adına kesilmesi ise daha açık ve net bir durumdur. Burada adı anılan Allah'tan başkasının, canlı, cansız; nesnel putlar veya soyut tahayyüller; geçmişte yaşamış salih kullar veya zamanla bunlar için oluşturulan kabir ve mekânlar olması fark etmez. Hatta Allah'tan gayrısı adına kesilirken adananın orada olup olmaması da fark etmez. Çünkü buradaki haramlık, ibadet olduğu halde Allah'tan başkasını anarak ona tapınmayı ve ona saygı göstermeyi amaçlamış olması gerekçesine dayanır.
"Dikili taşlar üzerine kesilenlere gelince", cahiliyye Arapları kendilerini putlarına yaklaştırsınlar diye hayvanlarını bu taşlar üzerinde kesmiş oluyorlardı. Bu taşlar üzerinde kesilen hayvanların haram olması, bu kesimlerin putlar için veya putlara adanarak yapılmış olmasından kaynaklanıyordu. Bu da Allah'tan başkası için yapılan bütün hayvan kesimlerinin haram olmasını gerektirir. Çünkü bir hayvanın belirli bir yerde kesilmiş olması ancak Allah'tan başkası için kesilmiş olması bakımından önem taşıyabilir. Bu yüzden bilindiği gibi Peygamberimiz (s) müşriklerin putlarını sakladıkları yerlerle bayram şenlikleri düzenledikleri yerlerde hayvan kesimi yapılmasını hoş karşılamamıştı. Demek ki, belirli bir yerde kesilen bir hayvanın etinin mekruh olması orasının şirk yeri olmasından ileri gelebilir. Buna göre kesim işlemi gerçekten Allah'tan başkası için yapılınca bu olayda haram olma realitesi de meydana gelmiş olur. Dikili taşlar üzerine hayvan kesmek, dikili taşlar için "dikili taşlara" hayvan kesmek demektir.
Ayette "Allah'tan başkası adına kesilen hayvanlar" deyimi Allah'tan başkası için kesilen kurbanları" ifade eder. Burada Allah'tan başkasının kimliği ister dile getirilsin isterse getirilmemiş olsun, böyle kesilen bir hayvanın eti, bir kişinin et elde etmek amacı ile kestiği bir hayvanı "İsa adına" diyerek kesmesinden daha kesin ve ağır bir haramdır. Dolayısıyla nasıl ki dua bir ibadettir ve ancak Allah'a yapılmalıdır; namaz bir ibadettir ve ancak Allah'a yapılmalıdır aynı şekilde kurban da bir ibadettir ve ancak Allah'ın adıyla ve de ancak Allah için yapılmalıdır. Buradaki vurgu hem Allah'tan başkası adına kesilmiş olmasına ve hem de Allah'tan başkası için kesilmiş olmasının haramlığınadır… Resulullah (s) bayram şenliklerinde deve öldürme yarışlarını (muakara) yasaklamıştır. İbn-i Abbas'a bu deve öldürme yarışı hakkında ne düşündüğü sorulduğunda O, "korkarım ki bu Allah'tan başkası için hayvan kesme kapsamına girer." diye cevap vermiştir. Yine böyle bir şenlik vesilesiyle ancak zevk uğruna, yarışma kastıyla yapılan deve kesme yarışı yapıldığını ve ahalinin de oraya kesilen develerin etlerinden pay almak için yöneldiklerini haber alan Rasûlullah'ın oraya yetiştiğini ve "Ey ahali! Sakın bu develerin etlerini yemeyiniz. Çünkü bu develer Allah'tan başkası için kesilmişlerdir."
Görülen o ki, Allah'tan başka bir amaç için kesim Allah'tan başkası için bir kesimdir. Bu kesim ister Allah'a yakınlık için vesile edilen biri için olsun ister bizatihi başkasının yakınlığını kazanmak için yapılsın, isterse de doğrudan doğruya Allah'tan başkası için ve başkasının adıyla yapılsın fark etmez.28
Bir Adayış Öyküsü
Kur'an'da bize anlatılan her bir kıssa muhakkak ki ibret alınmak için anlatılmıştır. Kur'an, anlatılan bu kıssaların öylesine mesel olsun diye anlatılamadığını bildirmektedir. İşte Kur'an'da bahsi geçen kıssalardan biri de İmran ailesi kıssasıdır. Bu kıssa ile esas itibariyle Allah'a güzel bir adayışta bulunan İmran ailesinin öyküsü anlatılmaktadır.
"Allah Âdem'i, Nuh'u, İbrahim ailesi ile İmrân ailesini seçip âlemlere üstün kıldı." "Bunlar birbirinden gelme nesillerdir. Allah işiten ve bilendir."29
"İmrân'ın karısı şöyle demişti: "Rabbim! Karnımdakini azatlı bir kul olarak sırf sana adadım. Adağımı kabul buyur. Şüphesiz (niyazımı) hakkıyla işiten ve (niyetimi) bilen sensin"
"Onu doğurunca, Allah, ne doğurduğunu bilip dururken: Rabbim! Ben onu kız doğurdum. Oysa erkek, kız gibi değildir. Ona Meryem adını verdim. Kovulmuş şeytana karşı onu ve soyunu senin korumanı diliyorum, dedi."
"Rabbi Meryem'e hüsnü kabul gösterdi; onu güzel bir bitki gibi yetiştirdi. Zekeriyya'yı da onun bakımı ile görevlendirdi. Zekeriyya, onun yanına, mâbede her girişinde orada bir rızık bulur ve 'Ey Meryem, bu sana nereden geliyor?' der; o da: Bu, Allah tarafındandır. Allah, dilediğine sayısız rızık verir, derdi."30
"Orada Zekeriyya, Rabbine dua etti: Rabbim! Bana tarafından hayırlı bir nesil bağışla. Şüphesiz sen duayı hakkıyla işitensin, dedi."
"Zekeriyya mâbedde durmuş namaz kılarken melekler ona şöyle nida ettiler: Allah sana, kendisi tarafından gelen bir Kelime'yi tasdik edici, efendi, iffetli ve sâlihlerden bir peygamber olarak Yahya'yı müjdeler."
"Zekeriyya: Rabbim! dedi, bana ihtiyarlık gelip çattığına, üstelik karım da kısır olduğuna göre benim nasıl oğlum olabilir? Allah şöyle buyurdu: İşte böyledir; Allah dilediğini yapar."
"Zekeriyya: Rabbim! (Oğlum olacağına dair) bana bir alâmet göster, dedi. Allah buyurdu ki: Senin için alâmet, insanlara, üç gün, işaretten başka söz söylememendir. Ayrıca Rabbini çok an, sabah akşam tesbih et."
"Hani melekler demişlerdi: Ey Meryem! Allah seni seçti; seni tertemiz yarattı ve seni bütün dünya kadınlarına tercih etti."
"Ey Meryem! Rabbine ibadet et; secdeye kapan, (O'nun huzurunda) eğilenlerle beraber sen de eğil."
"(Resûlüm!) Bunlar, bizim sana vahiy yoluyla bildirmekte olduğumuz gayb haberlerindendir. İçlerinden hangisi Meryem'i himayesine alacak diye kur'a çekmek üzere kalemlerini atarlarken sen onların yanında değildin; onlar (bu yüzden) çekişirken de yanlarında değildin."
"Melekler demişlerdi ki: Ey Meryem! Allah sana kendisinden bir Kelime'yi müjdeliyor. Adı Meryem oğlu İsa'dır. Mesîh'tir; dünyada da, ahirette de itibarlı ve Allah'ın kendisine yakın kıldıklarındandır."
"O, sâlihlerden olarak beşikte iken ve yetişkinlik halinde insanlara (peygamber sözleri ile) konuşacak."
"Meryem: Rabbim! dedi, bana bir erkek eli değmediği halde nasıl çocuğum olur? Allah şöyle buyurdu: İşte böyledir, Allah dilediğini yaratır. Bir işe hükmedince ona sadece 'Ol!' der; o da oluverir."31
"(Resûlüm!) Bu söylenenleri biz sana âyetlerden ve hikmet dolu Kur'an'dan okuyoruz."
"Allah nezdinde İsa'nın durumu, Adem'in durumu gibidir. Allah onu topraktan yarattı. Sonra ona "Ol!" dedi ve oluverdi."32
Kurban, adayışın kendisinde sembolleştiği nesnedir. Adayan kul, adanılan kurban, kendisine adanan ise Allah'tır. Bu süreç doğru işlediği takdirde amaç hâsıl olmuştur. Zira adamak, sahip olduğunun bilincinde olmaktır. Bu, her an her yerde kulun Rabbine karşı bir adayış imtihanıyla yüzleştiğini göstermektedir.33
Takva ile Takdim: Habil ve Kabil'in Kurbanı
"Onlara, Âdem'in iki oğlunun haberini gerçek olarak anlat: Hani birer kurban takdim etmişlerdi de birisinden kabul edilmiş, diğerinden ise kabul edilmemişti. (Kurbanı kabul edilmeyen kardeş, kıskançlık yüzünden), 'Andolsun seni öldüreceğim' dedi. Diğeri de 'Allah ancak takvâ sahiplerinden kabul eder' dedi."34
"Andolsun ki sen, öldürmek için bana elini uzatsan (bile) ben sana, öldürmek için el uzatacak değilim. Ben, âlemlerin Rabbi olan Allah'tan korkarım."
"Ben istiyorum ki, sen, hem benim günahımı hem de kendi günahını yüklenip ateşe atılacaklardan olasın; zalimlerin cezası işte budur."
"Nihayet nefsi onu, kardeşini öldürmeye itti ve onu öldürdü: bu yüzden de kaybedenlerden oldu."
"Derken Allah, kardeşinin cesedini nasıl gömeceğini ona göstermek için yeri eşeleyen bir karga gönderdi. (Katil kardeş) 'Yazıklar olsun bana! Şu karga kadar da olamadım mı ki, kardeşimin cesedini gömeyim' dedi ve ettiğine yananlardan oldu."35
Tevhid Bilinci: İbrahimî Samimiyet İsmailî Teslimiyet
Her kurban sahnesi, aslında İbrahim gibi olmanın muhasebe imkânıdır. İbrahim (s), oğlunu, ciğerparesini tam da beraber yürüyüp gezecek çağa erişince, evet o biricik yavrucuğunu Allah'a kurban etmeye hazırdı. İşte her kurban kesecek için böylesi bir Kur'an sahnesinin tefekküründe sonsuz fayda vardır. Gerçek ve açık olan İbrahim, imtihanında bizim için tevhidi ikrar, samimiyeti test ve teslimiyeti ispat imkânı vardır. Muhakkak surette ibret almak için anlatılan her bir Kur'an kıssasında hayat vardır.
"(Oradan kurtulan İbrahim:) "Ben Rabbime gidiyorum. O bana doğru yolu gösterecek".
"O: 'Rabbim! Bana sâlihlerden olacak bir evlat ver.' dedi."
"İşte o zaman biz onu uslu bir oğul ile müjdeledik."
"Babasıyla beraber yürüyüp gezecek çağa erişince: Yavrucuğum! Rüyada seni boğazladığımı görüyorum; bir düşün, ne dersin? dedi. O da cevaben: Babacığım! Emrolunduğun şeyi yap. İnşallah beni sabredenlerden bulursun, dedi."
"Her ikisi de teslim olup, onu alnı üzerine yatırınca:"
"Biz ona: " Ey İbrahim!" diye seslendik."
"Rüyayı gerçekleştirdin. Biz iyileri böyle mükâfatlandırırız."
"Bu, gerçekten, çok açık bir imtihandır."
"Biz, oğluna bedel ona büyük bir kurban verdik."
"Geriden gelecekler arasında ona (iyi bir nam) bıraktık:"
"İbrahim'e selam! dedik."
"Biz iyileri böyle mükâfatlandırırız."
"Çünkü o, bizim mümin kullarımızdandır."36
Bu, hakikaten zorlu bir imtihandır. Bu imtihan, peygamber olan baba ile oğlu arasında cereyan etmiştir. Burada bir an durup düşünmek ve "acaba benim İsmailim ne? Ciğerparem, yavrum, gözümü üzerinden ayırmadığım İsmailim kim?" diye sormak gerekir. Doğrusu herkesin biriciği neyse İsmaili de odur. Bu, bazen yavrucağınız, bazen makam mevkiiniz, bazen de daha farklı olarak yitirmek istemeyeceğiniz bir varlığınız olabilir. İşte onu Allah'a kurban edebilmek İbrahim gibi İsmailini adayabilmektir. İsmailiniz, adamanız gereken, sizi Allah'tan alıkoyan, ona ulaşmanıza, O'nun emir ve yasaklarına uymanıza engel olan her bir şeydir. Zulüm düzeninde tevhid eri olarak siz İbrahim gibi bizatihi İsmailinizi adamakla hem de güzel bir adayışla karşı karşıyasınızdır artık. İsmail, İbrahim'in evlenmesinin hemen ardından dünyaya gelen bir çocuk değil, Allah'ın İbrahim'e zorlu mücadelelerin yorgunluğu ardından ve de oldukça yaşlanmış döneminde bir ikramıydı. İşte o, bu yürek hassasiyetiyle İsmail'e bakıyor ve onu Rabbine kurban etmeye yöneliyordu. İsmail de tereddütsüz ve bir o kadar samimiyetle, "Babacığım! Emrolunduğun şeyi yap" diyecek kadar huzurluydu. Bununla kalmayan İsmail, "İnşallah beni sabredenlerden bulursun", sözleriyle de babasına teselli veriyordu.
İşte bu anlamıyla biz de, "İsmail yerine bir koyun kesmek kurbandır. Fakat yalnızca kurban kesmek için bir koyun kurban etmek kasaplıktır."37 diyebiliriz. Bu sahneler ibret dolu imtihan sahneleridir. Allah'ın İbrahim'den istediği kendi İsmail'i, bizden istenen de bizim İsmaillerimizdir. Bu samimiyete ve tam teslimiyete Allah'ın ikramı ise bağışlamadır... Bağışlanacağı için adanmaz, adandığı için bağışlanır… Zira Allah, en güzelini hesapsız olarak adayana sonsuz ikramda bulunur ve müjdeler. Bu müjde, bazen takva ile sunulan kurbanın kabulü, bazen hür olarak adanana verilen İsa müjdesidir. Dahası İbrahim'in İsmail'ine karşılık bir bağışlanma; mesaja ve bilince dönüşen bir kurbandır.
Kurban ibadettir, ibadetse ancak Allah'a yapılır. Kurban adayıştır. Sahip olunanların en güzeliyle yapma kastedilir. Adayış, karşılıksız ve gözü arkada kalmadan yapılırsa kurbandır… İmran ailesi gibi İbrahimce ve takva üzere... Kurbanınız mübarek olsun.
Dipnotlar:
1- Süleyman Ateş, "Kurb" mad. İslâm Ansiklopedisi, İSAM, Ankara 2002; bkz. el-Bakara, 2/186; Kaf, 50/16; el-Enbiyâ, 21/109; Fussilet, 41/44.
2- Ahmet Güç, "Kurban" mad., İslâm Ansiklopedisi, İSAM, Ankara 2002; bkz. Seyyid Şerif Cürcânî, "Kurb" mad. Kitabu't- Ta'rîfât, trc. Arif Erkan, Bahar Yayınları, İstanbul 1997.
3- Ahmet Güç, "Kurban" mad., İslâm Ansiklopedisi, İSAM, Ankara 2002; İbrahim Kafi Dönmez, "Kurban" mad., İslâm'da İnanç İbadet ve Günlük Yaşayış, İFAV, İstanbul 2006.
4- el-Mâide, 5/27; bkz. 5/27-31.
5- el-Ahkâf, 46/28.
6- el-Hac, 22/34.
7- Bkz. İbrahim Kafi Dönmez, İslâm'da İnanç İbadet ve Günlük Yaşayış, İFAV, İstanbul 2006; Ahmet Güç, "Kurban" mad., İslâm Ansiklopedisi, İSAM, Ankara 2002; Ali Bardakoğlu, "Kurban" mad., İslâm ve Toplum, İlmihal II, İSAM, İstanbul 2000.
8- Kevser, 108/ 2.
9- Sahih-i Buhârî ve Tercemesi, 12/5616, 5617.
10- Bkz. İbrahim Kafi Dönmez, "Kurban" mad., İslâm'da İnanç İbadet ve Günlük Yaşayış, İFAV, İstanbul 2006; Ali Bardakoğlu, "Kurban" mad., İslâm ve Toplum, İlmihal II, İSAM, İstanbul 2000; Seyyid Sâbık, Fıkhu's-Sünne, trc. Tayyar Tekin, Pınar Yayınları, İstanbul 1992, 3/155-161.
11- Ali Bardakoğlu, "Kurban" mad., İslâm ve Toplum, İlmihal II, İSAM, İstanbul 2000.
12- el-Hac, 22/37.
13- İbn-i el Kalbi, Kitabü'l-Esnam, s. 39; Siret-i İbn-i Hişam, 1/124.
14- İbn-i el Kalbi, Kitabü'l-Esnam, s. 29.
15- Saffat, 37/150; Zuhruf, 43/19; Necm, 53/27; Bkz.: Derveze, İzzet, Kur'anü'l Mecid, s. 156-160.
16- Çelebi, Dr. İlyas, İslâm İnancında Gayp Problemi, İFAV., s. 36,-37.
17- M. Hamdi Yazır, Hak Dini Kur'an Dıli, 1/474-477; Hû şahıs zamirinin put ve ilahlar için kullanılışına dair bkz.: Kitabü'l-Esnam'a eklene Notlar'dan: 104,124.
18- İbn-i İshak, Siyer, s. 153; Bkz.: Hac, 22/28.
19- Hac, 22/28.
20- Siret-i İbn-i Hişam, 4/115; El Heytemi, Mürtedin Hükmü, s. 78.
21- Araf, 7/138.
22- Bkz. Müşriklerde "Allah İnancı" böl. Ahmet Yusuf Özütoprak, Dini Doğru Anlamak, Pınar Yayınları, İstanbul 1997.
23- En'am, 6/162-163.
24- Kevser, 108/ 2..
25- En'am, 6/121.
26- Bakara, 2/173.
27- Mâide, 5/3.
28- Bkz. İbni Teymiye, Sırat-ı Müstakim, trc. Salih Uçan, Pınar Yayınları, İstanbul 1991, s. 56-64.
29- Âl-i İmrân, 3/33-34.
30- Âl-i İmrân, 3/35-37.
31- Âl-i İmrân, 3/38-47.
32- Âl-i İmrân, 3/58-59.
33- Bkz. Mustafa İslamoğlu, Adayış Risalesi, Denge Yayınları, İstanbul 2006.
34- el-Mâide, 5/27.
35- el-Mâide, 5/27-31.
36- es-Sâffât, 37/99-111.
37- Bkz. Ali Şeraiti, Hacc, trc. Fatih Selim, Bir Yayıncılık, İstanbul 1985, s. 114-134.