HAKSÖZ-HABER
Özgür-Der’in de aralarında bulunduğu Adana Ümmet ve Kardeşlik Platformu Suriyeli muhacirlere yapılan saldırıları ve nefret söylemlerini kınamak için basın açıklaması yaptı.
Merkez Camii önünde Cuma namazı çıkışında yapılan eylemde Muhammed Çelebi platform adına bir konuşma yaptı.
Çelebi, Suriyeli muhacir kardeşlerimize yapılan hain saldırıları ve nefret söylemlerini kınamak için bu eylemi yaptıklarını belirttikten sonra kardeşliğin tanımını yaptı. Ardından Peygamberimizin kardeşliği nasıl tahsis ettiğini, bizlerin de bu kardeşliği muhacir kardeşlerimizle tahsih etmek zorunda olduğumuzu söyledi. Televizyon ve sosyal medyada oluşan fitne söylemlerine dikkat çeken Çelebi, bu fitne çabasına karşı uyanık olmamız gerektiğini belirtti ve bu tarz söylemleri kendilerine iş edinenleri uyardı.
Çelebi’nin konuşması “Katil Esad, Suriye’den Defol”, “Kahrolsun İşbirlikçi Hainler”, “Müslüman Uyuma Kardeşine Sahip Çık” gibi sloganlarla sık sık kesildi.
Konuşmanın ardından Serdar Gürbey, platform adına basın açıklamasını okudu.
ESED REJİMİ DÜŞMANIMIZ, SURİYELİ MUHACİRLER KARDEŞİMİZDİR!
23 Ağustos 2013
Esed diktatörlüğünün katliamlarından kaçıp ülkemize sığınan Suriyeli muhacirler/mülteciler bir süredir azgın güruhların saldırılarına maruz kalmaktalar. Maraş’ta, Kayseri’de, Antep’te, Hatay’da ve daha pek çok şehirde kışkırtılıp, organize edilmiş lümpen topluluklar her defasında çeşitli gerekçeler, iddialar ortaya atılarak Suriyeli kardeşlerimizin üzerine salınıyor.
Bazen bir Suriyelinin adının karıştığı sıradan ve münferit bir adli vaka, çoğu zaman da bütünüyle yalan ve iftira dolu haberlerin çoğaltılıp, köpürtülmesi neticesinde tahrik edilen gruplar “Suriyelileri istemiyoruz!” sloganları eşliğinde muhacirlerin yaşadıkları mahallelere, evlere saldırıya geçip, çoluk çocuk demeden zavallı insanları linç etmeye kalkışıyorlar. Öncelikle bu eylemleri organize eden mahfilleri lanetliyor; bu zalimane, vahşi eylemlerin bu ülke insanının alnına vurulmuş bir kara leke olarak tarihe geçeceğini üzüntüyle hatırlatıyoruz.
Ne yazık ki, bu küçük grupların çirkin eylemleri halkımızın büyük çoğunluğunun gösterdiği alicenaplığı, misafirperverliği gölgelemiştir. Bu yönüyle söz konusu saldırganlık sadece Suriyeli mazlumları değil; tam 3 yıldır ülkenin dört bir yanına yayılmış muhacirlere kardeşlik, dostluk ellerini uzatan, ekmeğini onlarla paylaşan, barınma, giyecek vs. ihtiyaçlarını karşılayan, en önemlisi de kardeşlik bilinciyle onlara muhabbetle, samimiyetle yaklaşan milyonlarca Türkiyelinin sergilediği İslami, insani, ahlaki güzellikleri de hedef almıştır.
Muhacirleri Hedef Alanlar İnsanlık Düşkünü Sefil Yaratıklardır!
Türkiye son yıllarda Ortadoğu’da hüküm süren dikta rejimlerinin zulümlerinden kaçan mazlumlara ev sahipliği yapan bir ülke konumuna gelmiştir. Şüphesiz yakın bir tarihe kadar bu ülke insanının zulme uğramamak için kendisine sığınacak başka bir yer aradığı bir ülkeydi Türkiye. Böylesi bir mazisi olan bir ülkenin bugün mazlumların hicret ettiği, sığındığı bir konuma gelmiş olması insani değerlere sahip her vatandaş için sevinç duymayı hak eden bir gelişmedir. Ne var ki, bilhassa Kemalist resmi ideolojinin kirlettiği zihinlerle dünyaya bakmaktan kurtulamayan sağ ve sol tandanslı ırkçı-milliyetçi çevrelerin onur duymayı gerektiren bu olguya nefretle yaklaştıklarını gözlemliyoruz. Söz konusu çevrelerin insani, ahlaki, İslami değerleri hiçe sayarak son derece kaba ve zalimane bir ruh hali içinde ülkemize sığınmak zorunda kalmış mazlum insanları bir fazlalık, yük, asalak gibi gördüklerini, hatta düşman belleyen tutumlar geliştirdiklerini de ibretle izliyoruz.
Ulusalcısı, Türkçüsü, Alevicisi, Kemalistiyle açık bir şekilde Ortadoğu’da gelişen İslami hareketlere düşmanlık politikası güden ve pek çoğu Suriye halkının Baas diktasına karşı kıyamından rahatsızlık duyan bu çevrelerin içlerinde biriktirdikleri öfkeyi ülkemize kaçıp sığınmış mültecilere yönelttiklerine uzun zamandır şahitlik ediyoruz. Mezkûr kesimlerin AK Parti Hükümetine duydukları kızgınlığı da ayrıca Suriyeli mazlumlar üzerinden bir öfke ve düşmanlık politikası şeklinde yansıttıklarını gözlemlemek de mümkündür.
Şüphesiz ırkçı-milliyetçi virüslerle kirlenmiş, hastalanmış zihinlerden adalet ve merhamet temelinde tepkiler beklemek beyhudedir. Zulme teşne olmuş anlayışlardan ancak zalimane eylemler sadır olur. Mamafih bu noktada gerek kamu otoritesini kullanan yöneticilerden, gerekse de sağduyu sahibi halkımızdan kardeşlik hukukunu kirleten bu çabalar karşısında daha duyarlı ve sorumlu tavırlar geliştirilmesi beklenmektedir.
Bu çerçevede Hükümetin bir salgın gibi yayılma istidadı gösteren ırkçı saldırganlık eylemlerine karşı daha ciddi önlemler alması ve yaptırımlar uygulaması gerekmektedir. Bir topluluğu hedef alan söylem ve eylemler, etnik ya da bölgesel düşmanlık içeren her türlü tutum alış ırkçılık suçu kapsamında değerlendirilmeli ve sorumluları sadece eylemleri doğrudan maddi zarar oluşturduğunda değil; ortaya atıldığı anda cezai karşılık görmelidir.
Irkçı güruhların eylemlerinin bilhassa sosyal medya aracılığıyla örgütlenip yaygınlaştırıldığı bilinmektedir. Bununla birlikte yazılı ve görsel basın yayın organlarının hadiseleri aktarma tarzı da çoğu zaman habercilik saikinden öte doğrudan kışkırtmaya matuftur. Bu noktada sorumluluk ve vicdan sahibi tüm basın yayın organlarını dillerini, tutumlarını gözden geçirmeye davet ediyor; halkımızı bilhassa sosyal medya kanallarından yaygınlaştırılan uydurma haberlere, iftiralara karşı uyanık ve sorumlu davranmaya çağırıyoruz.
Muhacirlerin Sorun Olmaması İçin Sorunlarının Giderilmesi Şarttır!
Türkiye büyük ve güçlü bir ülkedir. Birkaç milyon insanın ekonomiden sosyal hayata kadar getireceği ilave maliyeti rahatlıkla karşılayabilecek kapasiteye sahiptir. Suriyeli muhacirlerin karşılaştıkları zorlukları gidermeye yönelik olarak kapsamlı projeler geliştirmekse öncelikle devletin görevidir. Hükümet başta Suriyeli kardeşlerimiz olmak üzere ülkemize sığınmış muhacirlerin insanca yaşayabilmeleri ve bir soruna dönüşmemeleri için gerekli yasal, mali, sosyal düzenlemeleri bir an önce gerçekleştirmelidir.
Mamafih sorunun köklü çözümünün ise Esed rejiminin devrilmesinden geçtiği malumdur. Tam bu noktada hiç aksatılmadan ağırlık verilmesi gereken adımın Suriye halkının direnişine daha fazla destek sağlamak olduğunun bir kere daha altını çiziyoruz.