“Adam Gibi Adamların Namazı”

Nûr Suresi’nin 37. ayetini tefsir ettiği bugünkü yazısında Abdullah Yıldız, Allah’ın bu ayette “dünya-âhiret dengesini iyi kuran, ebedîyi fâniye, devamlıyı geçiciye, değerliyi değersize değişmeyen” kullarını örnek gösterip övdüğünü söylüyor.

Bugün Yeni Akit gazetesinde “Adam Gibi Adamların Namazı” başlığıyla yayımlanan Abdullah Yıldız imzalı yazıyı ilgilerinize sunuyoruz:

Nûr suresinin 37. âyeti, “ricâl”den (adam gibi adamlardan) övgü ile söz ederek başlar. Arapça “ricâl”; ‘racul (erkek)’ kelimesinin çoğulu olup ‘erkekler’ demekse de, burada hiçbir ortamda salih amellerini terk etmeyen duyarlı erkek ve kadın tüm müminleri kapsar.

Bu adam gibi adamların alamet-i farikaları, “ticaret ve alışveriş (bey‘)” başta olmak üzere genelde insanları peşinden sürükleyen bütün dünyevi meşguliyet, oyun ve eğlencelerin onları Zikrullah’tan, namazı ikâme etmekten ve zekâtı vermekten alıkoymamasıdır. Zira o mümin insanlar, kalplerin ve gözlerin fırıl fırıl döneceği bir günde Rablerine verecekleri zorlu hesaptan korkarlar.

Nûr 37: “O müminler, ne ticaretin ne de alış-verişin kendilerini Zikrullah’tan (Allah’ın Zikri/Kitabı Kur’ân’dan, Allah’ı anmaktan), namazı gereği gibi kılmaktan ve zekâtı vermekten alıkoymadığı yiğit insanlar/adamlardır. Onlar kalplerin ve gözlerin fırıl fırıl döneceği bir günden korkarlar.”

Lafzen, “ne ticaret, ne de alış veriş (bey‘)” tabiri; dünyevî nitelikte kazanç getiren şeyleri işaret için kullanılan deyimsel bir ifadedir. Yani onları Zikrullah’tan (Allah’ın zikri ve Kitab’ından), namazı ikâme etmekten (dosdoğru ve gereği gibi namaz kılmaktan) ve zekâtı (tam ve zamanında) vermekten hiçbir şey (hiçbir iş, meşguliyet, hiçbir makam, mevki, konum…) alıkoyamaz, engelleyemez, erteleyemez.

Kendilerini (iş ve alışveriş gibi) hiçbir meşguliyetin -bu âyette başlıcaları sayılan- hiçbir salih amelden alıkoyamadığı adamlar kimlerdir? Âyetin nüzul sebebi bu konuda güzel örneklikler sunar.

Âyetin pazarda ticaret yapanlar hakkında indiği rivayet olunur. Salim dedi ki: Abdullah b. Ömer (r.a) pazardan geçiyordu, o ara iş yeri sahipleri dükkânlarını kapatıp cemaatle namaz kılmak için kalktılar. ‘İşte, “Kendilerini ticaret ve alışverişin… alıkoymadığı adamlar” âyeti bunlar hakkında indi’, dedi.

Ebu Hureyre (r.a) Hz. Peygamber’in (s.a) şöyle buyurduğunu aktarmıştır: “Bunlar yeryüzünde Allah’ın lütfundan arayarak, yeryüzünde yolculuk yapan kimselerdir.”

Rivayete göre; Peygamber (s.a) döneminde iki kişi vardı. Bunların birisi satıcı olup namaz için ezan okunduğunu işitir işitmez eğer terazi elinde ise onu atıverirdi, güzel bir şekilde dahi koymazdı. Şayet terazi yerinde ise, onu oradan kaldırmazdı. Diğeri ise demirci idi, ticaret amacıyla kılıç yapardı. Eğer çekici, örsün üzerinde ise onu yerinde bırakırdı, şayet kaldırmış ise ezanı işittiği takdirde arkasına atardı. İşte yüce Allah, onları ve onlara uyan herkesi övmek üzere bu buyruğu indirmiştir (Kurtubî Tefsiri).

Âyetteki “ricâl”i ticaret ehli ile sınırlayıp diğer meslek ve iş sahiplerini dışarda tutmak doğru olmaz. Dünya işlerinin, meşguliyetlerin, oyun ve eğlencelerin, sahip olunan her türlü makam ve mevkilerin, kendilerini zikrullahtan, namazdan ve zekâttan alıkoymadığı, meşgul etmediği adamlar işte onlardır.

Adam gibi adamları (ricâl) hiçbir işin engelleyemediği güzel amellerin başında “zikrullah” geliyor. Bu hakikat, Ankebût/45’te “ve-le-zikrullahi ekber: Ve Allah’ın zikri en büyüktür” ifadesiyle vurgulanır.

“Zikrullah”; hem Allah’ı zikretmek yani anmaktır hem de “Allah’ın Kitabı” Kur’ân-ı Kerim’in isimlerinden biridir (bak: 3/58; 7/63,69; 15/6,9…). Kur’ân okumak da “zikir”dir.

O adam gibi adamları hiçbir şey, Allah’ı anmaktan, O’nun güzel isimlerini zikretmekten, Kitabullah’ı okuyup anlamaktan ve onun talimatlarını sürekli hatırda tutup hayata aktarmaktan, Allah’ı gündeme alıp yüceltmekten, “Allah-merkezli”, Müslümanca bir hayatı yaşamaktan, Allah’la birlikte olmaktan, O’nun kitabı Kur’ân’la beraber olmaktan, Allah’la bilgilenmekten, Allah’la şereflenmekten alıkoyamaz.

Yine onlar hangi şartlar altında olurlarsa olsunlar asla namazın ikâmesinden vazgeçmezler.

“Namazı ikame etmek”; namazı dosdoğru, gereği gibi ve vaktinde kılmaktır. Burada özellikle ticaret ve alışverişin zikredilmesi, insanı namazdan alıkoyan en büyük işlerin başında geldiği içindir.

Ve ticaretleri, iş ve alış-verişleri, meşguliyetleri zekât vermelerini engellemeyen kişilerdir onlar.

Zira o adamlar, kalplerin ve gözlerin allak bullak olacağı mahşer gününden korkan müminlerdir.

Özetle; insanların çoğu, fâni olan imtihan dünyasında ticarete, işe-güce, zevk ve sefaya dalarak Allah’ı unuturlar, namazları vaktinde kılmazlar, mala düşkünlükleri sebebiyle zekâtı vermezlerken; Allah’ın örnek gösterdiği, övdüğü kulları dünya-âhiret dengesini iyi kuran, ebedîyi fâniye, devamlıyı geçiciye, değerliyi değersize değişmeyenlerdir.

Rabbim cümlemizi o adam gibi adamlardan eylesin.

İslam Düşüncesi Haberleri

Felah; fıtrat ve vahiyle yeniden buluşmamızda!...
Diyanetten hatırlatma: Tüm kumarlar haramdır!
Kemalistlerin cehaleti uçsuz bucaksız saçmalama özgürlüğü sunuyor!
İ’tizâl ile itidal arasında Allah nerededir?
Mutlak kötüye karşı el-Kassam’ın özgürleştirici ribatı ve cihadı