Adaletin işlevsizleştirilmesi ve kamusal histeriyi tatmin etmeye çalışan siyaset

İsmail Kılıçarslan, Narin cinayetiyle başlayan tartışmaların Türkiye'nin kronik sorunlarına ışık tuttuğunu vurguluyor.

Yemeklerde bile işi pornografiye döken modern insanın, başkasının ölümü karşısında aynı tavra ilerleyemeyeceğinin garantisi zaten yoktu. O zaman o en sert cümleyi en başta edeyim: “Narin’in ölümü devasa bir kamusal pornografiye dönüştü.”

Şimdi geriden alabilirim meseleyi.

Benim yazıyı yazdığım dakikalarda Narin kızın ölümü ile ilgili hemen hiçbir şey netleşmemişti. Ancak bir şey acayip netleşmişti zihnimde: Bu toplumu artık olsa olsa “hasta” diye nitelendirebiliriz.

Narin cinayetiyle ilgili sosyal medya yargısı devreye girdi ve insanlar aynı zamanda dedektif, aynı zamanda avukat, aynı zamanda adli tıp uzmanı, aynı zamanda savcı ve hâkim olarak bir çocukcağızın ölü bedeni üzerinde ne denli tepinilebilirse o denli tepindiler. Narin’in minicik omuzlarına hiç olmadık meseleler, hiç olmadık sorunlar yerleştirdiler ve bunu da “küçük bir kızın ölümünden duydukları üzüntü” ile izaha yeltendiler. Bu yaptıklarının “ölüm pornografisi” olduğunu akıllarının ucuna bile getirmediler ve “acaba bu ölümden bir toplumsal hoşnutsuzluk, bir kargaşa çıkarabilir miyiz?” sorusunun peşine düştüler.

Aklını henüz yitirmemişler için Narin’in ölümü ile ilgili kesin olarak bildiklerimizi ve kesin olarak bilmediklerimizi şuraya sıralayayım: Narin kız öldürüldü. Onu kimin öldürdüğünü henüz bilmiyoruz. Onun ölümüne kimlerin yardım ettiğini, kimlerin bir şeyler bildiği halde sessiz kaldığını bilmiyoruz. Narin’in öldürüldüğü köyde bu işten kaç kişinin ve ne şekilde haberdar olduğunu bilmiyoruz. Narin’i kimin öldürdüğünü ve ölümünde kimlerin yardımı, parmağı olduğunu bilmediğimiz için Narin’i öldürenlerin hangi siyasi kimlikten, hangi eğitim düzeyinden, hangi bilmem ne zıkkımdan olduklarını da bilmiyoruz.

Bakın size kesin olarak bildiğimiz bir şey söyleyeyim: Masumiyet karinesi ilkesi her insan için geçerlidir ve bu ilke “aksi ispatlanana değin herkesin masum olduğunu kabul etmek” demektir. Koca koca beylik laflarla, gündelik politikanın ürettiği saçma sapan tezviratlarla, karşı kampa zarar vermesini umduğu her şeyi enstrümanize ederek “adaleti kendince tecelli ettiren sosyal medya yargısı” bir kez daha gördük ki pornografi dışında hiçbir halt üretmemektedir.

Bakın kesin olarak bilmemiz gereken bir şey daha söyleyeyim: Bir çocuğu her ne sebeple olursa olsun öldüren herhangi birinin hak ettiği ceza ölümden başkası değildir, olmamalıdır. Öldürenin kim olduğunun, hangi dinden, hangi ırktan, hangi siyasi görüşten olduğunun hiçbir önemi yoktur. Dolayısıyla dağa çıkardığı reşit olmayan çocuklara kâh tecavüz edip kâh onları ölüme yollayan PKK’nın ve onun siyasi uzantılarının Narin’in bedeninin üzerinde tepinmesinin bizde yaratacağı tek his kusma hissi olmalıdır. Rojava’da reşit olmayan çocukların savaşçı olarak ölmesini kutsayan bu it oğlu itlerin bize verebileceği hiçbir ahlâkî tavsiye yoktur.

Kesin olarak bilmemiz gereken bir şey daha söyleyeyim: Devlet ne minnetle iş yapar ne mihnetle. “Sosyal medyanın, televizyonların gündüz kuşaklarında yayınlanan lağım kuyularının baskısıyla iş tutup sonunda da işi şova dökmeye kalkışan devlet yetkilisi” diye bir şey olmaz mesela. Olursa, Sultanahmet Meydanı’na polis aracı diye çektiğin Bentley marka Dilan Polat arabasını meydandan cırt diye çekip almak zorunda kalırsın. Üzerine bir de “sonuçlanmamış bir olayda şov yaptığın için” Türkiye’de adaletin tecelli etmediğine dair inancı kökleştirmiş olursun.

Narin cinayetinde tam olarak böyle oluyor. Aklıselimi kullanıp “herkes bir sakin olsun, suçluları bulacağız. Adaleti suçlular için de masumlar için de tecelli ettireceğiz” demek yerine saçma sapan bir kamusal pornografi talebine cevap vermek zorunda hissediyor yetkililer kendilerini. “Her şeyin kısaca izahı”na pek meraklı ahaliye, o ahalinin talep ettiği dille konuşursan sonunda ahali “adaletin tecellisi”nin kendi elinde olduğuna inanmaya başlar ve görürüz o zaman nasıl da çürür bir ülke.

İşte yüksek sesle söylüyorum: Narin’i kim öldürdüyse Meclis, gerekirse bir defaya mahsus olacak şekilde idam cezası getirsin ve Narin’in katilini yok etsin. Devlet, devletliğini yapsın yani. Ama devlet, masum insanların, dahası koca bir köyün bir ölüm pornografisine kurban edilmesine de izin vermesin. Orada da devletliğini yapsın.

“Seni koruyamadık güzel kızım” yazanlara da bir çift sözüm var yazıyı bitirmeden. Ortada bu cinayetin işleneceğine dair bir bilgi, bir belge mi vardı da Narin’i “koruyamamış” olduk? Sizi içinde yaşadığınız ülkeye düşman etmek isteyenlerin ekmeğine yağ sürmekle bir çocuğun ölümüne üzülmek arasındaki farkı bir anlığına düşünmeye davet etsem çok mu fazla şey istemiş olurum?

Son sözüm de “çocuklarımızı hayvanlardan değil akrabalarından koruyalım” yazan aptala olsun. Birincisi şu: Akrabası olduğun çocukların tam listesini yazarsan koruma işine senin çevrendeki çocuklardan başlarız. İkincisi de şu: Çocuklarımızı hayvanlardan da koruyalım, insanlardan da koruyalım. Sokak hayvanlarının öldürdüğü Mete Durna 9, Ahmed el Halil 8, Ali Asaf 2, Arda Doruk Derin 13 yaşındaydı. Vicdanı, ahlâkı, şerefi olan insanlar Narin’e de üzüldüler bu yavrulara da. Ölü çocukları bile birbirinden ayıran nesepsizlerse insan taklidi yaparak yaşıyorlar aramızda. Bu da bizim imtihanımız işte.

Yorum Analiz Haberleri

“Esed’in düşüşüyle Rusya 'süper güç' olmaktan çıktı”
Döktüğün kan yetmedi mi hala utanmadan konuşabiliyorsun?
"Suriye'den bize ne?" yaklaşımını besleyen körlük
Suriye devrimine çarpık ve indirgemeci yaklaşımlar
Yılbaşında normalleşen haram: Piyango