Şair bir zamanlar bu topraklarda yaşayanlar için, “Güleni şöyle dursun, ağlayanı bahtiyar” diyordu. Bu gün ise ocağımıza kan düştü. Yoksulluk düştü.
Herkes şikayetçi.
Bunun sorumlusu olanlar ise hâlâ, “vatanı kurtarmaktan” söz ediyorlar.. Ahkam kesiyorlar..
Bu işte bir yanlışlık yok mu sizce?
Bazı “ele başları”, bir suikast, bir karmaşa ve bir darbe ile bu işten sıyırıp eski düzenlerini kurabileceklerini mi düşünüyorlar, yoksa?.
Peki birileri bu kirli ve kanlı oyunun sürdürülmesi için neden bu kadar ısrarlı?.
“Beyin yıkama” denilen şey gerçek mi yoksa?.
Ama gün geliyor, her şey bir anda değişiyor.
Bir günde komünizm yıkılıp arkasından faşizmin karanlık, kirli ve kanlı yüzü çıkabiliyor.. Çarlık yıkıldığında da öyle olmadı mı? Çarın ordusu önce Menşeviklerin, ardından Bolşeviklerin ordusu oldu.. Bugün geldikleri yere bakar mısınız? Bir insan ömrü içinde neler oldu ve bitti.
Dün Hitler’in fırınlarından kurtulanlar, bugün Filistinliler karşısında nasıl birer Hitler kesildiler..
Dün vatan kurtarıcı kesilenler bugün nerelere savruldular.. Ergenekoncuların Anatole France’nin Thais’ini okumaları gerek.. Başkalarını kurtarmak isteyen, kurtarıcı ideoloji sahibi herkes için önemli bir uyarıcıdır bu kitap aslında.. Orada bir keşişin nasıl lanetlendiğini, birilerini kurtarmak isterken kendileri gırtlaklarına kadar batan insanların dramını anlatır kitap..
Hem sol, hem Kemalistse biri, ona bazı şeyleri anlatmak çok kolay değil.. Çifte prangası var demektir o zaman.. O kimseyle uzlaşamaz. Her şeyden şikayet edecek, herkesten kuşku duyacak, kendisi gibi düşünmeyen herkesi ihanetle suçlayacaktır.. “Kemalist solcular bir defa ve tek bir konuda ittifak ettiler, o da bir daha ittifak etmemek üzere”. Bu bakımdan Arap solculara çok benzerler, Arapları pek sevmeseler de.. Türk solu aslında hiçbir sola benzemez. Ne İngiliz, ne Alman, ne İskandinav, ne Rus, ne Çin, ne Arap, ne Latin Amerika soluna benzer.. Nev-i şahsına münhasır bir durum söz konusu.. Birinin ak dediğine ötekisi kara demezse olmaz.. Muhalefet ruhlarına işlemiştir..
Kürtler dertli, Türkler de dertli bu memlekette, Aleviler de dertli Sünniler de.. Çingenelerin derdini soran oldu mu bugüne kadar?
Ermeni, Rum, Süryani, dertli olmayan var mı?
Kemalistler bile dertli.. Kimse suçu üzerine almıyor. Aslında biz hepimiz belli oranlarda suçluyuz.. Ama bu suçların asıl sorumlularının kimler olduğu çok açık ve net.. Yanlışların önlenmesine kimin karşı çıktığı da.. Azgın bir azınlık, inatla bu düzenin sürdürülmesinden yana.. Ortaya çıkan sonuçla ilgili olarak kurbanları birbirine karşı kışkırtıyorlar.. Aynı ülkenin çocuklarının kanları ve gözyaşları üzerine kendilerine iktidar ve servet üretiyorlar sonuçta.
Birileri bu işin içinde olmasına rağmen, “ol mahiler ki, derya içredir de deryayı bilmezler” misali, olanların farkında değilmiş gibi gözüküyor. Demek ki, görmek istemeyince insan, görmüyor.. Onun içindir ki, “gözleri var görmezler” denmiştir..
Mesela Kürt bir vatandaş soruyor: “... Unutmayalım ki PKK ve BDP tüm bu olumsuzlukların sebebi değil, olsa olsa bir sonucudur. Sistemin 80 yıldır Kürtlere uyguladığı inkar, asimile ve imha siyasetinin bir sonucudur. Ne yazık ki dindar kesim de bu siyasete hep alet oldu. Bir Türk sosyalistin Kürt kimliğine gösterdiği saygıyı, bir Türk Müslüman gösteremedi, istisnaları vardır tabii ki. Bu hususta sizin gibi az sayıda yazar hassasiyet gösterdi. İslami cemaatlerin durumu ise içler acısı. Nasıl İsrail askerleri bir Filistinli çocuğu katlettiğinde her platformda sesimizi yükseltiyorsak, aynı hakaretler Kürtlere yapıldığında neden sessiz kalıyoruz?. 90’lı yıllarda 5 bin köy yakıldı/boşaltıldı, 3 milyon kişi batı illerine aç sefil bir şekilde sürülmek zorunda bırakıldı. İnsanlar işkenceden geçirilip asit kuyularına atıldı. İnsanlara dışkı yedirildi. İslami dernek, vakıf ve medyadan hiç ses çıkmıyordu. (...) İslami kesimin Kürt sorununa olan duyarsızlığı, Kürt insanını PKK ve BDP’nin kucağına itmiştir. Kürt solu da Kürt halkını adım adım İslami değerlerden uzaklaştırıyor. Özellikle İslami kesim Kürt sorunu konusunda bir özeleştiri yaparak, bu soruna samimiyetle, ciddiyetle eğilmelidir. (...) Sizden dileğim "Adaletin bu mu dünya 3"ü Kürt sorununa ayırmanız. Örneğin karakoldan atılan havan mermisiyle bedeni parçalanan küçük Ceylan’ı yazabilirsiniz, ya da babasıyla katledilen 12 yaşındaki Uğur Kaymaz’ı yazabilirsiniz. 90’lı yıllardaki zulümleri bir tarafa bırakalım. Yüce dinimiz de bizden zalimin karşısında durmamızı istiyor. Sessiz kalmak da zulme destektir. Allah (cc) hesabını hepimizden sorar. Selam.” Evet böylece benden talep edilenleri yerine getirmiş oluyorum.. Birçok olayı yazdım, ama zulüm bu kadar çok olunca hangisine yetişeceksin. Ben her gün yazıyorum ve diğer birçok yazarın yazdığının 3 katı yazıyorum, ama bu kadar işte!
İlginç değil mi, Filistin meselesine sol sahip çıkarken biz susuyorduk, biz sahip çıkmaya başladık, sol sustu. Hayır bu böyle olmamalı. Haksızlık, zulüm, sömürü kimden gelirse gelsin, kime yönelik olursa olsun, mazlumdan yana, zalimlere karşı olmamız gerek..
Keşke bu arkadaş, başkalarına yönelik insan hakları ihlalleri konusunda da beni uyarsaydı, çok daha iyi ederdi ve kendi kendimizi de eleştiriye tabi tutmalıyız tabii ki bu arada.. Siyasi ve sosyal konularda başkalarına ahkam keserken, mesela miras ve mehir konusunda eşlerine haksızlık yapanlar, bu durumda kendi nefislerini ne kadar suçluyorlar?. Yani el aleme binlerce akıl, nizam verirken, kendi hanemizdeki suçlarımız ne olacak? Herkes bir başkasının şeytanını taşlıyor ve kendi şeytanına sahip çıkıyor aslında..
Mesela insan haklarından söz eden gelin, kaynanasının hakkına sahip çıkıyor mu, ya da insan haklarından söz eden, kendine yapılan haksızlıklardan şikayetçi kaynana, daha önce gelinine bu hakkı vermiş miydi? Yoksa gücü yeten gücü yetene mi, kim kimin eline düşerse o yaptı mı yapacağını, ötekine..
Bu konu bugün burada bitmeyecek, en iyisi biz yarın kaldığımız yerden devam edelim..
Selam ve dua ile..
VAKİT