Turgay Yerlikaya / Yeni Şafak
Sosyal medyanın adaleti
Sosyal medyanın gündelik hayatımıza dahil olmasıyla birlikte iletişim alanında ciddi bir paradigma değişimi söz konusu olmuştur. Klasik medyanın tek taraflı enformasyon akışı yerine etkileşimi ve içerik üretimini mümkün kılan sosyal medya, önemli imkanları beraberinde getirmiştir. Farklı ses ve düşüncelerin kendisini ifade etmesine olanak sağlayan internet tabanlı bu mecralar, 2000’lerden bu yana gerçekleşen makro değişimlerde önemli roller oynamıştır. Renkli devrimlerde kısmen etkili olan iletişim araçlarının yakın dönemdeki bütün toplumsal hareketlere ivme katması, demokratikleşme trendi açısından oldukça önemlidir. Öyle ki Huntington’un literatürde tartışılmasına katkı sağladığı “demokrasi dalgası” teorisi açısından bir örneklik teşkil eden Arap Devrimleri, sosyal medya ve toplumsal değişme açısından yeni tartışmalara vesile olmuştur.
ÇATIŞMALARIN MERKEZİ
Uzunca bir süredir imkanları üzerinden gündemde kalan sosyal medya platformlarının son dönemde ürettiği kriz ve çatışmalar, madalyonun diğer yüzünün daha fazla tartışılmasına neden olmaktadır. Nitekim özellikle seçim dönemlerinde seçmen davranışlarının manipüle edilmesi ve toplumsal mühendislik faaliyetlerinin gerçekleştirilmesi, sosyal medya ile ilgili kaygıları artırdı. Bugün ifade özgürlüğü üzerinden meşrulaştırılmaya çalışılan yabancı karşıtlığı ve ırkçı söylemlerin sosyal medya üzerinden yarattığı ortam, demokrasiler açısından ciddi bir risk olarak yorumlanmaktadır. Batı’da popülist ve yabancı düşmanı kitlelerin kendilerini rahat bir biçimde ifade edebilmeleri, bu riski daha farklı boyutlara taşımaktadır. Özellikle ABD’de 2020 seçimleri öncesinde doğrudan bir siyasi aktör gibi davranan Twitter ve Facebook gibi hegemon şirketlerin bugünkü gücü, konunun ne denli ciddi olduğunu da göstermektedir. SpaceX ve Tesla’nın sahibi Elon Musk’ın Twitter’ı 44 milyar dolar gibi devasa bir rakama satın alması, bu gücün nasıl kullanılacağı ile ilgili soru işaretlerini artırmıştır. Beyaz Saray eski sözcüsü Jen Psaki’nin “sahibi kim olursa olsun sosyal medyanın gücünden uzunca bir zamandır endişe duyuyoruz” ifadeleri, sosyal medya üzerinden oluşan kaygıların boyutlarını göstermesi açısından önemlidir.
ENFORMASYON AKIŞINDA OLİGOPOL PİYASA
Oligopol bir mantık üzerinden piyasayı kontrol eden şirketler, asimetrik bir enformasyon akışının yanı sıra kontrol edilmesi güç bir alanı da inşa etmektedirler. Öyle ki Facebook, Instagram, Youtube ve Tik Tok gibi mecralar, dünyada en fazla kullanılan sosyal medya platformları olarak birçok problemin kaynağı olabilmektedirler. Etki gücünün bilincinde olan sosyal grupların bu alanları bir silah olarak kullandığı dikkate alındığında, bahse konu şirketlerin bu konudaki ilgisizlikleri hem bireyler hem de ülkeler açısından ciddi sorunlara neden olmaktadır. Sosyal medyayı regüle etmek isteyen ülkelerin ilgili şirketlerle yaşadığı sorunlar, birçok problemin çözümsüz kalmasını da beraberinde getirmektedir. Bu açığı gören ve sosyal medyayı farklı amaçlarla kullanan aktörler, ilgili platformları bir çatışma ve kriz alanı olarak konumlandırarak ciddi sorunlara neden olmaktadırlar.
ADALETE MÜDAHALE ARACI OLARAK SOSYAL MEDYA
Sosyal medya ortamlarındaki örgütlü kampanyaların karar alıcılara etkisi zaman zaman büyük tartışmalara yol açmaktadır. Özellikle kamusal bir sorun haline gelen konuların sosyal medyada tartışılma biçimleri, yargı erkinin kararlarına da etki edebilmektedir. İstenilen kararların alınması noktasında bir lobi gibi hareket ederek psikolojik baskı oluşturan sosyal medya grupları, adalet mekanizmasının işleyişi ile ilgili ciddi endişelere neden olmaktadır. O nedenle adaleti mülkün temeli olarak kabul eden bir tarihsel birikimin bugünkü tecrübesi sosyal medyanın ürettiği krizlerle bambaşka bir noktaya evrilmektedir.
Uzunca bir süredir Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın dikkat çektiği “sosyal medya adaleti” konusu, ilgili mecraların gücünü göstermesi açısından önemli. En yüksek perdeden dile getirilen bu eleştiri, sosyal medyada trend olan konulara, yargı bürokrasinin gösterdiği reaksiyonlarla ilgilidir. Öyle ki sosyal medyada gündem olan bir konuya yönelik baskı oluştuğunda karar alıcıların bundan etkilendikleri ve kararlarını kamuoyunun beklentilerine göre verdikleri düşünülmektedir. Son günlerde meşum bir olay üzerinden gündeme gelen bu konu, sosyal medyanın karar alıcılara nasıl ve ne tür bir etkide bulunduğu ile ilgili bir tartışmayı yeniden canlandırdı. Lise öğrencisi gencin çirkin bir eyleminin gerektirdiği hukuki yaptırımdan daha ziyade sosyal medyada etki gösteren popüler ya da anonim kimliklerin taleplerinin ön plana çıkması kaygı verici idi. Öyle ki eyleme konu olan kişinin bütün aşamalarda bir gösteri nesnesi haline getirilmesi, kitlelerin ne kadar güçlü olduğunu da teyit etmiş oldu. Popülist bir diskur üzerinden gündemi belirleyen kalabalıkların gücü, sosyal medyanın etkisiyle farklı boyutlara ulaşmaktadır. Tüm bu karmaşa ve kakofoni, kitlesel linç ortamlarının yaratılmasında doğrudan rol oynamakta ve demokrasiler açısından tahrip edici sonuçlar doğurmaktadır. Baudrillard’ın ifadesiyle, kitlelerin anlam yerine gösteriyi yeğlediği bir çağda, eylemin kendisini tartışmak gittikçe zor bir hal almaktadır.