Hayrettin Karaman / Yeni Şafak
Ana muhalefetin lideri on maddelik ıslahat projesine dair ilkelerini açıkladı. Konuşmanın sonunda “adalet ve ahlak temelli” bir ıslahat, bir düzen istediklerini ve iktidarı da buna davet ettiklerini söyledi. Birkaç kere tekrar ettiği amaçları da “uygar dünyanın bir parçası olmak” idi.
Önce sormak gerekiyor: Bu uygar dünya düzeni adalet ve ahlak temelli midir? Eğer konuşmacı buna inanıyorsa büyük bir çelişki içinde demektir.
Lider, “dört saat su kesildiği için istifa eden Batılı bir belediye başkanı”nı yüksek seviyeli Batı ahlakına örnek olarak zikrediyor. Peki ölümden, açlıktan, her çeşit zulümden kaçarak ülkelerine sığınan binlerce insana kapılarını kapatan, denizde botlarını delerek boğulmalarına sebep olan, bu insanların ülkelerinde zulme maruz kalmadan yaşayabilmelerini sağlamak üzere –göstermelik olanlar dışında- ciddi eylemlerde bulunmayan, balinayı kurtarmak için seferber olurken yüzbinlerce insanı kurtarmak için kılını kıpırdatmayan… Batı ahlakından niçin söz etmiyor?!
Tek parti döneminde Anadolu'yu yoksulluk ve açlığa mahkum eden CHP, 1950'de devrilince onların içinden çıkmış bulunan bir kadro iktidara gelmiş, dünyadaki hal ve şartların da etkisiyle birazcık demokrasiye meyledilmişti. Kısa sürede milyonlara iş bulmak, onların da refahtan adil pay almalarını sağlamak mümkün değildi, işte tam bu sırada başta Almanya olmak üzere yurt dışına işçi olarak gidebilme imkanı doğdu. Peki bu imkan niçin doğdu? Çünkü güçsüz ülkeleri sömüren Batı'da refah oldukça yaygınlaşmıştı, Batılı kendi insanını adi, zahmetli ve riskli işlerde çalıştırmak istemiyordu. Kendi ekonomik seviyelerine göre çok ucuz olan ücretlerle yoksul ülkelerden “amele” devşirdiler, onları yıllarca en ağır işlerde ucuz çalıştırdılar, sonra da suyu sıkılmış limon gibi bir kenara bıraktılar; hayır, kendi ülkelerinde bir kenara bırakmaya da razı olmadılar, çekip gitmeleri için ellerinden geleni yapıyorlar. Çekip gitmelerini istemelerinin bir sebebi de onları değiştirmeye muvaffak olamamalarıdır. “Birlikte yaşamayı mümkün kılacak uyum” ifadesi altında asimilasyon için uğraştılar, bunun da olmayacağını anlayınca ülkelerinden sürmek için tedbirlere başvuruyorlar.
Batı'da yaşayan yabancılar niçin istenmiyor?
Batılının can ve mal güvenliği bakımından tehlike teşkil ettikleri için mi?
Hayır, böyle bir tespit yok.
Asıl sebep, Batı'nın çoğulculuğa rıza göstermemesidir; dini, rengi, ait olduğu kültür ve uygarlığı farklı olanlara tahammül edememesi, tek uygarlığı dayatmasıdır.
Bu mudur yüksek seviyeli Batı ahlakı, sayın lider!?
Bir başka yazıda ana muhalefetin çağrısına dönmek üzere, bizim amacımız olan farklı bir medeniyete işaret etmek üzere daha önce yazdığım uzun bir yazıdan bir parçayı nakletmekle yetineceğim:
Bugün dünya dengeleri; çeşitli toplumlar, medeniyet ve kültürler -bunların hak ve menfaatleri, korunmaları, gelişmeleri- açısından bozuk ise, dengesiz ise, sonucu haklı olan değil, güçlü olan belirliyorsa -ki durum tamamen böyledir- bu dengelerin yeniden kurulması şarttır. Eğer güçlü alternatiflerle ideal dengeler yeniden kurulmazsa, tek tip toplum ve medeniyetin (Batı toplumu ve medeniyetinin) karşısına insanın bütün boyutlarını kuşatan farklı medeniyet ve kültürler konulamazsa kirlenen ve bunalan dünyamızı büyük felâketlerin beklediğini söylemek kehanet sayılamaz.
İslâmî amaçları gerçekleştirmek için hilâfetin (şekli olmasa bile) özü yeniden kurulur ve gerçekleştirilirse bu insanlık için bir kazanç olur. Çünkü İslâm'ın amaçları arasında insan hakları, din ve vicdan hürriyeti, bütün kapsamıyla gerçek mânâda adâlet, fazîlet ve ahlâk vardır. İslâm Birliği'nin amacı içte maddî ve mânevî kalkınmayı, bunun için dayanışmayı ve yardımlaşmayı, İslâm insanını, kültür ve medeniyetini geliştirip korumayı gerçekleştirmektir. Dışta (dünyada) ise adâletin, hürriyetin, insanca yaşamanın, maddî ve mânevî olarak gelişmenin gerçekleşmesine katkıda bulunmaktır. Amacı bunlardan ibâret bulunan bir oluşumun dünya dengelerini müspet olarak etkileyeceğinde şüphe yoktur. Ancak burada “müspet” kavramı mutlak veya İslâmî bakış açısına göredir. Kendi egoist menfaat ve isteklerinin sarsılmasını, kurduğu sömürü düzeninin bozulmasını müspet değil, “menfî” olarak değerlendirenler açısından baktığımız zaman da mezkûr yapılaşmanın bazı menfî etkileri olacaktır; ancak dünyanın bu etkilere de susamış bulunduğu kanâatini taşıyoruz.