Adalet sağlanamıyorsa bekadan ve gelecekten söz edilemez!

Aydın Ünal, Türkiye'nin en öncelikli meselelerinden birisi olarak adalete güvenin tesis edilmesi gerektiğini ifade ediyor.

Aydın Ünal / Yeni Şafak

5 mesele: Adalet

Türkiye’nin irili ufaklı birçok kronik sorununun 5 temel meseleden kaynaklandığını ifade etmiş; bu 5 meseleden 4’ünü, “İstikamet”, “Eğitim ve Aile”, “Kürt Meselesi ve Toplumsal Uzlaşma”, “Kayıt dışı Ekonomi ve İmar Rantı” başlıklarında önceki yazılarımda izah etmeye çalışmıştım.

Gerek bu 4 meselenin gerekse ekonomiden teröre, işsizlikten yoksulluğa Türkiye’nin on yıllardır konuşulan ve bir türlü çözüme kavuşmayan sorunlarının en temelinde ise adaletin tecellisindeki eksikler yatıyor.

Trafik örneği üzerinden gidelim…

Siz bütün trafik kurallarını biliyor ve harfiyen uygulamaya çalışıyorsunuz. Kuralları öğrenmeden ehliyet almış ya da kuralları bildiği halde uygulamayanlarla aynı yollarda araba sürüyorsunuz. Siz kırmızı ışıkta beklerken o yanınızdan geçip gidiyor. Siz sinyal verirken o vermiyor. Siz şerit kurallarına uyarken o dilediği gibi şerit değiştiriyor. Siz park kurallarına uyarken o uymuyor… Günün sonunda siz evinize yorgun, bitkin ve gergin yani cezalandırılmış olarak girerken diğeri kurallara uymamanın sağladığı avantajlarla evine ödüllendirilmiş olarak giriyor. Bu, her gün böyle devam edince ya büyük bir yeise kapılıyorsunuz, ya trafikte şiddete başvuruyorsunuz, ya da siz de kurallara uymayı bırakıp kuralsızlar arasındaki konforlu yerinizi alıyorsunuz. Trafik kurallarına uymayarak elde ettiğiniz konforu sonra bir kültüre çevirip her alanda ihlallere başlıyorsunuz. “Mazlum” olmaktan kurtuluyor, “zalime” dönüşüyorsunuz.

Trafik örneğini genele teşmil edelim: Anayasa’ya, yasalara, bir arada yaşamanın gerektirdiği kurallara herkes tarafından uyulmuyorsa, uyanlar cezalandırılırken uymayanlar ödüllendiriliyorsa, orada mazlumlar ve zalimler ortaya çıkacak, oluşan bataklıktan terör örgütleri ve mafya örgütlenmeleri üreyecek, kuralsızlık kurala dönüşecek, her konuda kuralları ihlal etmek bir kültür, bir yaşam tarzı halini alacak, devlet ve toplum içten içe çürümeye başlayacaktır.

Kuşkusuz Allah Adil’dir, Esirgeyen’dir, Hesap Günü’nün sahibidir. Ancak aynı zamanda Allah, adaleti emreden, yöneticiye adil olması talimatını veren, insanların birbirine karşı adaletle muamele etmesini söyleyen, yani dünyada adalet üzere bir düzenin kurulmasını bize bir mesuliyet olarak yükleyendir. Yani kırmızı ışıkta beklemeyip giden sürücüye “Allah’ından bulsun” demek, zulme maruz kalınca, hak mücadelesi vermek yerine meseleyi Hesap Günü’ne bırakmak çare değildir.

Devlet de zaten bizatihi bunun için, dünyada adaleti mümkün olan en ideal şekilde tesis etmek için var değil midir? Devletten beklenen, mahkemelerinin adaletle hükmetmesi, vergi dairelerinin herkese eşit muamele etmesi, askere alırken eşit davranması, kamu kaynakları ve kamu hizmetlerini adaletle dağıtması, örneğin kırmızı ışıkta geçeni cezalandırarak düzeni tesis etmesi değil midir?

Trafikte kaos içinde bir düzen olduğunu biliyoruz; trafik bir şekilde akıp gidiyor. Aynı şekilde gündelik hayat da öyle ya da böyle devam ediyor. İyi de, kuralsızlığın cazip olduğu ve herkesin kuralsızlığa meylettiği bir ortamda, bu kaos ne kadar devam edebilir? Bunun sonu çürüme ve çökme değil midir?

Adaletsizlik, her devletin ve milletin esas beka meselesidir.

“Adalet mülkün temelidir” sözü de dini, vicdani, ya da soyut bir insani değeri yüceltmekten ziyade, bir devletin ve bir milletin ayakta kalabilmesinin yegâne yolunu işaret eden işlevsel, somut bir ilkedir.

Halkına huzur, refah, güvenlik sağlayan, bilim ve sanat üreten tarihteki hemen her devletin (mülkün) temelinde adalet vardır; her devlet için çöküş süreci adaletin terkiyle başlamıştır. Bugün gıptayla baktığımız Batı güç ve refahının altında da iyi işleyen bir adalet mekanizmasının en etkili unsur olduğunu rahatça görebiliriz.

Türkiye’nin hem on yıllardır süre gelen kronik sorunlarını çözmesinin hem de bekasını garanti altına almasının tek yolu adaleti en ideal şekilde tesis etmesinden geçmektedir. Mahkemelerimiz, vergi sistemimiz, kamu kaynaklarının kullanımı, atamalar, tayinler, devlet hizmetlerinin dağıtımı ne kadar iyi çalışır, Anayasa ve yasalarımız ne kadar adil, eşitlikçi, özgürlükçü olursa, ekonomimiz o kadar büyüyecek, refah o kadar artacak, huzur ve güvenlik o kadar tesis edilecektir. Türkiye’nin bunu gerçekleştirecek tarihten gelen birikimi ve tecrübesi mevcuttur. Aslında Türkiye’nin önünde bunun dışında bir seçenek de yoktur.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, önümüzdeki 5 yıllık süreçte, esaslı bir devrim olarak adalet reformunu gerçekleştirebilir. Türkiye’nin çehresini köklü şekilde değiştirebilir, Türkiye’nin gelecek asırlarını bugünden şekillendirebilir. İyi eğitim almış, cesur, dürüst hâkimlerin, savcıların, avukatların adalet dağıttığı bağımsız bir yargı düzenini kurabilirsek, kamuyu yeniden yapılandırabilirsek, yaşamın her alanına adalet hızla yayılacak, toplum hızla yeni duruma uyum sağlayacaktır.

Şüphesiz kuralsızlıktan beslenenler mağdur olacaklar, itiraz edeceklerdir. Ancak kuralsızlık nasıl hızla yaşam tarzına dönüşüyorsa, kurallara uymak da o hızla bir yaşam tarzına dönüşecektir.

Suçlunun yaptığı yanına kar kalıyorsa, orada bir bekadan, bir gelecekten söz edilemez.

Yorum Analiz Haberleri

Yapay zeka çağında kontrol kimde olacak?
Spiegel: “İsrail'in üst düzey siyasetçilerini ‘korumanın’ Almanya'nın ‘varlık sebebi’ olduğu düşüncesi feci bir hatadır”
UCM'nin tutuklama kararları Siyonist çete İsrail'i yalnızlaştırıyor
Daha çok konuşun da hanginize daha çok güvenemeyeceğimizi bilelim
Görsel kültürün fıtrata etkisi