Adalet Divanı’nın kararı Siyonist İsrail ve destekçilerinin yüzüne atılmış bir tokattır

İnsan Hakları İzleme Örgütü’nün 1993-2022 yıllarında arasında yöneticiliği yapan Kenneth Roth, “Uluslararası Adalet Divanı’nın kararı İsrail’in ve Batılı destekçilerinin yüzüne çarpılmış bir karardır” diyor.

Kenneth Roth’un Guardian’de yazdığı yazıyı Serbestiyet.com’un çevirisiyle aşağıda ilginize sunuyoruz:


Uluslararası Adalet Divanı’nın kararı İsrail’in ve Batılı destekçilerinin yüzüne çarpılmış bir karardır

İsrailli yetkililer “Birileri bizi soykırımla suçlamaya nasıl cüret eder?” diyordu. Ne de olsa İsrail Holokost'tan sonra Yahudi halkını soykırımdan korumak için kurulmuştu. Oysa İsrail'in geçmişi ne olursa olsun, meşru müdafaa iddiası ne olursa olsun, Hamas'la savaşmak için seçilen araçlar yine de soykırımcı nitelikte olabilmektedir. Mahkeme, Filistinli sivillerin mahkemenin korumasına ihtiyaç duyduğunu kabul etmek için bu iddiada fazlasıyla haklılık payı buldu. Mahkemenin kararı aynı zamanda İsrail'in Batılı destekçilerinin de kınanması anlamına geliyor. Biden yönetimi davayı "dayanaksız" olarak tanımlamıştı. İngiliz hükümeti ise bunun "saçmalık" olduğunu ifade etmişti. UAD yargıçları 15'e karşı 2 oyla aksi yönde karar verdiler.

Uluslararası Adalet Divanı’nın (UAD) Güney Afrika’nın soykırım başvurusuna ilişkin kararı İsrail’in inkârcılığının güçlü bir şekilde çürütülmesi anlamına geliyordu. Mahkeme, ezici bir çoğunlukla, İsrail’in Gazze’de Filistinlilerin soykırım sözleşmesi kapsamındaki haklarını tehlikeye atabilecek yeni eylemlerinden kaynaklanabilecek “telafisi mümkün olmayan zararları” önlemek için geçici tedbirlere ihtiyaç duyulduğuna dair “makul” bir gerekçe bulunduğunu tespit etti.

Çeşitli İsrailli yetkililerin kamuoyu önündeki duruşu özünde şöyleydi: Birileri bizi soykırımla suçlamaya nasıl cüret eder? Ne de olsa İsrail’in Holokost’tan sonra Yahudi halkını soykırımdan korumak için kurulduğunu, Hamas’ın 7 Ekim’de İsrail’e saldırdığını ve Hamas’ın birçok açıklamasının soykırım niyeti taşıdığını belirtiyorlardı.

Oysa bunların hiçbiri soykırım suçlamasına karşı bir savunma oluşturmuyor. İsrail’in geçmişi ne olursa olsun, meşru müdafaa iddiası ne olursa olsun, Hamas’la savaşmak için seçilen araçlar yine de soykırımcı nitelikte olabilmektedir. Mahkeme, Filistinli sivillerin mahkemenin korumasına ihtiyaç duyduğunu kabul etmek için bu iddiada fazlasıyla haklılık payı buldu.

Mahkemenin kararı aynı zamanda İsrail’in Batılı destekçilerinin de kınanması anlamına geliyor. Biden yönetimi davayı “dayanaksız” olarak tanımlamıştı. İngiliz hükümeti ise bunun “saçmalık” olduğunu ifade etmişti. UAD yargıçları 15’e karşı 2 oyla aksi yönde karar verdiler.

Gazze’de açlık çeken nüfusa insani yardımın ulaştırılması ve soykırım girişimlerinin önlenmesi ve cezalandırılması gerektiği konusunda, saygın İsrailli yargıç Aharon Barak bile çoğunluğa katılarak oylamanın 16’ya 1 sonuçlanmasını sağladı. Bu da İsrail’in Gazze’deki tutumunu haksız bir çifte standart ya da antisemitizm olarak göstermeye çalışanların güçlü bir şekilde haksız olduğunu gösterdi.

Mahkeme, İsrail güçleri tarafından bombalanan ve kuşatılan Gazze’deki Filistinli sivillerin çektiği olağanüstü acıları etkileyici ayrıntılarla anlattı. İsrailli ve Güney Afrikalı avukatlar tarafından sunulan zıt görüşlerin de ötesine geçen mahkeme, dehşet verici ölümler, yaralanmalar, yerinden edilme, açlık, sağlık hizmetlerinden mahrumiyet ve travmayı tanımlamak için BM yetkililerinin ifadelerine dayandı. Mahkeme, müdahale etmemesi halinde yaşanan acıların çok daha kötü bir hal alabileceğini vurguladı.

Mahkemenin verdiği özet niteliğindeki karar, maddi ihtilafları çok fazla irdelemese de İsrail’in savunmasındaki kilit unsurları zımnen reddetti. İsrailli avukatlar Hamas’ın canlı kalkanlar kullandığını ve nüfusun yoğun olduğu bölgelerden savaştığını vurgulamışlardı, ancak mahkeme bu gerçekleri, nüfusun yoğun olduğu bölgelere 2,000 lb’lik devasa bombaların atılması gibi uygulamaların neden olduğu büyük sivil yaşam kaybını haklı çıkarmak için yetersiz buldu.

İsrailli avukatlar, İsrail’in Gazze’ye insani yardım girişine izin verdiğini vurgulamışlardı, ancak BM yetkilileri, izin verilen yardımın azlığı ve dağıtımı önündeki bürokratik engellerin sivil halkı nasıl bir felaketin eşiğine getirdiğini açık bir dille tarif ettiler. Avukatlar, İsrail güçlerinin birçok durumda Filistinli sivilleri korumak için hareket ettiğini, ancak soykırımın bir nüfusun sadece bir kısmına karşı işlenebileceğini belirttiler. İsrail hükümetinin, bazı bakanların öne sürdüğü gibi, Filistinlileri Gazze’den çıkmaya zorlamak için gerekli tahribatı yapmış olabileceği de değerlendirildi.

Güney Afrika davasının en güçlü bölümlerinden biri, soykırım niyetini göstermek için üst düzey İsrailli yetkililerin açıklamalarına atıfta bulunulmasıydı. İsrail hükümeti bu açıklamaları, o anın sıcaklığıyla yapıldığını ve İsrail kabinesinin mahkemeye sunduğu resmi gizli emirlerle çeliştiğini öne sürerek geçiştirmeye çalıştı.

Mahkeme, Savunma Bakanı Yoav Gallant’ın (kendisi emir komuta zincirinde merkezi bir figür) “tüm sınırlamaları kaldırdığı” ve İsrail ordusunun ” hayvanlarla” savaştığı yönündeki açıklamasına atıfta bulunarak itirazlar konusunda ikna olmadı. Mahkeme ayrıca Cumhurbaşkanı Issac Herzog’un açıklamasına da atıfta bulundu: “Orada sorumlu olan bütün bir ulustur. Sivillerin haberdar olmadığı, olaya dahil olmadığı söylemi doğru değildir.”

Mevcut yargılamalar davanın nihai esası ile ilgili değildi. İsrail’in Gazze’de soykırım yapıp yapmadığına karar vermek yıllar alabilir. Ancak mahkeme tarafından emredilen geçici tedbirler, Filistinli sivillerin ölümünü ve acı çekmesini engellemede muazzam bir fark yaratabilir.

Burada kritik nokta kararın uygulanması olacaktır. Mahkemenin de vurguladığı gibi UAD kararı “bağlayıcı” ancak UAD’nin emrinde askeri ya da polis gücü bulunmuyor. Zorlayıcı tedbirler için BM Güvenlik Konseyi’nin kararına ihtiyaç var ki bu da İsrail’i korumak için sık sık başvurulan ABD hükümetinin vetosuyla karşılaşmayı gerektiriyor.

Öte yandan karara uyulması yönündeki siyasi baskı çok büyük boyutlarda olacak. Davasını sunmak üzere avukatlarını Lahey’e göndermek için mahkemeye güvenen İsrail, sırf kaybetti diye mahkemeyi reddetmekle kendini çok korkunç bir duruma düşmüş sayacaktır. İsrail başbakanı Benjamin Netanyahu, soykırım suçlamalarını “çirkin” olarak nitelendirirken -ki bu tespit, belirtildiği üzere, mahkeme tarafından henüz ele alınmadı- mahkemenin geçici tedbirlerine uymayı reddedeceğini özellikle beyan etmedi. Umarız ki böyle davranmayı sürdürür.

Bazıları UAD’nin ateşkes emri vermemesinden dolayı hayal kırıklığına uğradı ki bu pek olası bir durum değildi çünkü mahkeme sadece devletler arasındaki anlaşmazlıkları ele alıyor, dolayısıyla Hamas bir taraf konumunda değil. Devam eden bir silahlı çatışmanın sadece bir tarafına dayatılan bir ateşkes de makul görünmüyor.

Mahkeme, İsrail’in soykırıma yol açan eylemleri durdurması, Filistinli sivillerin çektiği acıları sona erdirmek için Gazze’ye yeterli insani yardımın girmesine izin vermesi ve üst düzey İsrailli yetkililer tarafından kamuoyuna yapılan kışkırtıcı açıklamaları engellemesi ve cezalandırması için “gücü dahilindeki tüm tedbirleri almasını” emretti. İsrail’in attığı adımlarla ilgili olarak bir ay içinde mahkemeye bir rapor sunması gerekiyor.

Yine de bu emirlerde oldukça fazla esneklik payı var. İşte bu noktada İsrail’in destekçileri devreye giriyor. Daha önce davaya karşı duydukları şüpheciliği bir kenara bırakıp İsrail’i bu karara uymaya teşvik edecekler mi? Batılı hükümetler Myanmar, Rusya ve Suriye’ye karşı benzer kararlarda UAD’yi destekledi. Batılı hükümetlerin İsrail için bir istisna yapmaları, savunduklarını iddia ettikleri “kurallara dayalı uluslararası düzene” büyük zarar verecektir.

En büyük koza Joe Biden sahip. ABD hükümeti İsrail’e yıllık 3,8 milyar dolar askeri yardım sağlıyor. İsrail’in başlıca silah tedarikçisi konumunda. İsrail hükümeti mahkemenin kararını görmezden gelirse bu destek kesilmelidir. ABD Başkanı bundan böyle ülke içindeki siyasi sonuçlardan duyduğu korkuyu ya da İsrail’le olan kişisel bağını çok sayıda Filistinli sivilin hayatının önüne koymamalıdır.

Karara uyulması için bir başka baskı da uluslararası ceza mahkemesinden gelebilir. Devletler arasındaki anlaşmazlıkları çözen UAD’nin aksine, UCM soykırım, savaş suçları ve insanlığa karşı suçlar gibi suçlar için bireyleri yargılamaktadır. Şu anda daha iyi hareket ediyor olmak halihazırda işlenmiş suçlar için bir savunma oluşturmuyor, fakat İsrail UAD’nin kararını görmezden gelirse, bu UCM savcısı Karim Khan’ın harekete geçmesi için ek bir neden oluşturacaktır.

Hâlâ çözülmemiş pek çok mesele var, ancak bugün hukukun üstünlüğü için bir kazanımdır. Küresel güneyin bir üyesi olan Güney Afrika, dünyanın önde gelen yargı kurumuna başvurarak güç politikalarının üstesinden gelmeyi başardı. Mahkemenin kararı, güçlü dostları olan hükümetlerin bile hesap verebileceğini göstermektedir. Bu da Gazze’de son derece acı çeken Filistinli siviller için umut veriyor. Bu aynı zamanda daha hukuka uygun, haklara saygılı bir dünyaya doğru atılmış küçük ama önemli bir adımdır.

Kaynak: https://www.theguardian.com/commentisfree/2024/jan/26/icj-ruling-israel-western-backers

Çeviri: Hasan Ayer / Serbestiyet.com

Yorum Analiz Haberleri

Siyonistlerden dost olmaz, ne Kürtlere ne de bir başkasına
“AB İsrail’i daha ne kadar koruyacak?”
“BM Siyonizm'i ırkçılık saysın”
Gazze katliamında ABD'nin rolü
Endonezya’da “Değiştirilmesi teklif dahi edilemeyen” madde: Filistin davası