Kenan Alpay’ın Yeni Akit ve sitemiz Haksöz-Haber’deki köşesinde eş zamanlı olarak yayımlanan “Adalet, 'Beka'nın Temeli ve Teminatı Değil miydi?” başlıklı yazısından öne çıkan birkaç vurgu şöyle:
-Ülkenin ve toplumun bekası için belediyeler üzerinden yapılacak en doğru, en acil ve en yapıcı hizmet rüşvet, usulsüzlük, yolsuzluk, iltimas gibi "iç düşman" unsurlarıyla mücadeleyi terörle mücadeleden ayırmayan ilkeli ve kararlı bir siyaset yürütmektir. Belediyeler akrabaların, eş dostun, yandaşların zengin edildiği, makam mevki sahibi yapıldığı, spor kulüpleri üzerinden kara paraların aklandığı zeminler olmaktan nasıl çıkarılacak? Asıl bu sorunun çaresi üzerine odaklanmak icap ediyor. Kimse hafife alıp geçiştirmesin; topluma karşı devlet kurumları ve kadroları tarafından işlenen suçlar düşman ordularının ve terör örgütlerinin saldırılarından daha fazlasıyla yıkıcı ve yıldırıcıdır. Sıkıntının en tuhaf yanıysa hemen her türlü yolsuzluğu, usulsüzlüğü, iltiması hatta rüşveti beka söylemi üzerinden örtmek, meşrulaştırmak siyasetin klişeleşmiş bir taktiğidir.
-Son yıllarda adeta slogana dönüştürülmüş şu mealdeki yaklaşımlar çürümeyi, kokuşmayı ve nihayet çöküşü hızlandıran ölümcül sapmalar mesabesindedir: "Devletin bekası tehdit altındayken rüşveti, yolsuzluğu, iltiması, komisyonculuğu konuşacak değiliz. KHK'lerle bazıları haksız yere mesleklerinden ihraç edilmiş veya hapsedilmiş olabilir ama olağan üstü dönemlerde kurunun yanında yaşlar da yanıyor maalesef. Devlet bir gün onların da hakkını teslim eder. Devlete ve yargıya güvenin, milletin selameti için çalışıyorlar." Adaletten hangi fert, toplum veya devlet zarar görebilir ki? Adaletin ertelenmesi toplumu, siyaseti ve devleti asla güçlü kılmaz aksine hızla çürütür, süratle çöküşe sürükler.
-Milliyetçi, devletçi iklim enflasyon karşısında ezilen, dolar kuruyla fakirleşen geniş toplum kesimlerini bir nebze olsun doyurmuyor. Yerli ve milli imaj faaliyetleri belediyelerin imar planları oyunlarıyla zenginleştikçe zenginleşenleri, aynı ailelerden istisna kadrolara atananları toplum nezdinde sempatik birer kahramana dönüştürmüyor. Nepotizm'den belki pek fazla kimse anlamaz ama akrabaların, çoluk çocuğun, gelin ve damadın, amcaoğlu ve eniştenin, hemşerilerin gerek kamuda gerekse özel sektörde nasıl hızla yukarılara tırmandığı da en saf olanlar dahil hiç kimsenin gözünden kaçmaz. Bu sapmayı, bu aldatmayı toplum affetmez.
-Ehliyet ve liyakat söyleminin boş, bomboş bir jargona dönüştüğü bir vasatta beka kaygısı da adalet taleplerini gölgeleyen, ezen bir araca dönüşürse ne siyasetin ne de toplumun uğrayacağı zarar ve yıkımlar telafi edilebilir. Devletin/vatanın bekası" için adalet dahil hemen her şeyi teferruat sayan ideoloji ve kadroların başımıza açtığı belalar umarız unutulmamıştır.