Adalet Bazen Uzun Sürer, Ama Mutlaka Gelir

​​​​​​​Adalet “şimdi”, umulandan uzun sürer. Âdettendir; mağdurların, mazlumların beklediği “adalet” her zaman gecikir. Ancak şans ve konjonktür kalıcı bir müttefik değildir ve bir gün mutlaka gelir.

Nihal Bengisu Karaca, Habertürk’te yazdığı “Adalet Uzun Sürer” başlıklı makalesinde, müebbet hapse mahkum edilen Bosna kasabı Radko Mladiç üzerinden 700 bin kişinin katili Esed’in durumunu değerlendirmiş:

"BENZER hikâyelerin iki farklı aktörünü izledik dün.

Bir filmin hem başına hem sonuna sarılarak gösterildiği bir gündü.

Bir yanda Lahey’deki Uluslararası Ceza Mahkemesi, “Bosna Kasabı” olarak bilinen Ratko Mladiç kendisiyle ilgili iddianamenin içerdiği 11 maddenin 10’undan suçlu bulundu. Mahkeme, Mladiç’e müebbet hapis cezası verdi. Mladiç’in kararmış yüzünü gösteren fotoğraflar, yaşadığı hayal kırıklığını anlatmaya yetiyordu.

Diğer yanda yüz binlerce insanın ölümünden, milyonlarcasının evsiz, yurtsuz kalmasından sorumlu olan Beşar Esad vardı. Zirveye katılmak üzere gittiği Soçi’de, destekçisi Putin tarafından kucaklanmış, her şeye rağmen nasıl ayakta kaldığını belgeleyen beden diliyle fotoğraflar vermişti. Kazandığı zaferin kalıcı olduğuna duyduğu inanç, güller açan yüzünden belli oluyordu.

Heyhat. Eskitilemeyen hükümlerden biridir. Ektiğini biçersin. Tohum ekersen ekmek, rüzgâr ekersen fırtına, vahşet ekersen intikam... Bütün bunlara rağmen, dün yapanın yarınını öngörebilenler bile “şimdi”nin ahmaklığını sıcak bir battaniye gibi örtünmekten; çelik bir zırh gibi kuşanmaktan geri durmaz.

Ve ne yazıktır ki, “şimdi”, umulandan uzun sürer. Âdettendir; mağdurların, mazlumların beklediği “adalet” her zaman gecikir. Ancak şans ve konjonktür kalıcı bir müttefik değildir ve bir gün mutlaka gelir. Bazen rakibinin ve hasmının eliyle. Ama çoğunlukla suç ortaklarının gözünde artık bir “yük” haline dönüştüğün için.

Her halükârda gelir. Bazen az ve yetersiz; bazen çok ve düşmanına bile “Durun, o kadar da yapmayın” dedirtecek şekilde. Bugün, kaçmaktan yorgun düştüğü günden beri yargılanan ve sonunda mahkûm olan Mladiç’e. Yarın, şimdi ellerini yıkamış ve meşru bir lidermiş gibi davranmasına izin verilen Esad’a...

ŞANS TÜKENİNCE MEVSİM DEĞİŞİNCE...

Mladiç’in şansı, eski Yugoslavya’da yükselen milliyetçiliğin “parçalama” efektine Avrupa tarafından göz yumulması, Avrupa’daki Müslüman varlığının, daha sonra “illaki” cezalandırılacak Sırp kasaplar eliyle azaltılmasına verilen üstü kapalı onaydı. Gün geldi, o şans tükendi. Ve AB de, Bosna’da yaşananlara karşı gösterdiği bilinçli/bilinçsiz hantallık nedeniyle asla umduğu, kendisini tasavvur ettiği AB olamadı. Bugün, “Biz güçlü bir çokkültürlülük projesini hayata geçirdik” dediklerinde “Hadi oradan” lafını bu kadar rahat duymalarının nedeni o günlere dayanır.

Esad’ın şansı Batılı hasımlarının karşısına kendisinden daha çok korktukları bir şey çıkarabilmesindeydi: IŞİD.

“Benim savaşım radikal İslamcı teröristlerle!” demecini verdiğinde, radikalleri tıktığı cezaevlerinin kapısını çoktan aralamıştı. Bu hamlesi nedeniyle dün kendisine “diktatör” diyen Batlılı liberal demokrasileri “dolaylı” müttefiki haline getirebildi. Hatta kendisine karşı çıkanların, Türkiye liderliği dahil “siyasal İslamcı” kategorisine alınıp ötekileştirilmesinin fitilini ateşledi. Tabii yalnız değildi. Asıl aktörler, başında eski KGB memuru olan Rusya ile mollalar tarafından yönetilen, emperyal ihtiraslarını yaymak için mezhebini kullanan ve hasımlarına “İslamcı” yaftası asılmasına yardımcı olan İran idi.

Ötekileştirilmenin, işaretlenmenin, yaftalanmanın aynı zamanda “sıkıştırılmak” olduğunu bilen ve Türkiye’yi korumanın yolunun bu zokayı yutmuş gibi yapmaktan geçtiğini düşünen hükümete yakın bazı çevrelerin ürettiği cevabı ise hemen her gün izliyoruz. “İslamcılık mı? O da ne? Biz hiçbir zaman İslamcı olmadık, hatta her gün kahvaltıda bir İslamcı yiyoruz. Bilakis biz Atatürk’e sahip çıkanlarız.”

Rusya-İran-Lübnan Hizbullah’ının “Sakın ha, Suriye’de kurulabilecek bir sandıktan halkın seçeceği herhangi bir Sünni-İslamcı çıkmasın” maksadı, Batı’nın radikal İslamcı korkusuyla ve “Bırakalım birbirlerini yesinler, sonra sahaya girer toplarız” kepazeliğiyle pekiştirilebildiği içindir ki, bugün Esad yeniden sahne alıyor.

Çünkü bugünkü konjonktür buna müsaade ediyor.

Umarım kimse, gitmek istediği yön ile seçmek zorunda kaldığı geçici rol arasındaki farkı unutmaz. Çünkü bu da geçer.

Zira, eskitilemeyen hükümlerden biridir. Ektiğini biçersin. Önünde ya da sonunda. Az ya da çok."

Yazının Linki

Yorum Analiz Haberleri

Meşru olanı savunursan karşılığını elbet görürsün!
Türkiye solu neden hala Esed rejimini savunuyor?
Sosyal medyada görünürlük çabası ve dijital nihilizm
İran aparatlarının komik antipropagandalarına vakit ayırmak bile coğrafya için zaman kaybı...
Nasıl ki ilk Müslümanlar tüm zorluklara rağmen direndiyse Gazzeliler de öyle direniyor!