Murat Ayar / Haksöz Haber
Türkiye’de birçok dergi gibi Haksöz dergisi de yayın tarihinden itibaren cezaevlerine talep üzerine ücretsiz olarak gönderilmektedir. Özellikle 90’lı yılların askeri vesayetin gölgesindeki DGM’lerce haksız yere tutuklanan ve çeyrek asra yakındır tutuklu olan Müslüman mahpuslar için dergi ve kitap nefes alabildikleri bir pencere konumundadır.
15 Temmuz sonrası cezaevlerinde yaşanan sıkıntılara mahpuslara gönderilen dergi ve kitapların engellenmesi de eklendi. Konuyla ilgili bazı cezaevleri genel olarak sorunun çözümü için uygulanabilir yöntemler önerirken Bolu F Tipi Cezaevi adeta bir derebeylik gibi tüm çözüm önerilerine kapısını kapatmıştır.
Bolu F Tipi Cezaevi’nde uzun süre gönderilen dergiler sahiplerine teslim edilmediği gibi göndericisine de iade edilmedi. Haksöz dergisinin okuyucularına ulaştırılmadığını ancak aylar sonra tutuklu yakınlarının durumdan bizi bilgilendirmesiyle öğrenmiş olduk. Bunun üzerine cezaevi yönetimi ile görüşüp yayınların sahiplerine neden teslim edilmediğini sorduk.
Bu süreçten sonra Bolu F Tipi Cezaevi yönetimi gönderdiğimiz yayınların üzerine, 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun’un 62. maddesinin 3. fıkrasının ifade edildiği bir yazıyı yapıştırarak iade etmeye başladı. Mezkûr maddenin 3. fıkrasında aynen şu ifadeler yer alıyor: “Kurum güvenliğini tehlikeye düşüren veya müstehcen haber, yazı, fotoğraf ve yorumları kapsayan hiçbir yayın hükümlüye verilmez.”
Cezaevi yönetimine Haksöz dergisinin hangi yazı veya fotoğrafının bu maddeler kapsamına girdiğini sormamıza rağmen herhangi bir cevap alamadık.
İkili görüşmelerle sorun çözülemeyince ilk olarak 25 Mart 2017 tarihinde Haksöz Haber’de yayımlanan “Bolu Cezaevinde Akıl Almaz Uygulama” başlıklı haberle keyfi biçimde uygulanmakta olan dergi ve kitap yasağını kamuoyu ile paylaştık. (https://www.haksozhaber.net/bolu-cezaevinde-akil-almaz-uygulama-91206h.htm)
Sorunun devam etmesi üzerine tutuklu yayınlarının yayınevinden gelen gönderilerle ilgili bir engel çıkartıldığını, başka yol denenirse sorunun aşılabileceğini ifade etmelerine binaen gönderileri yayınevi adına değil, bireysel olarak tutuklulara ulaştırmaya çalıştık. Fakat birkaç aylık bu denememiz de işe yaramadı ve bu durumu 14 Ekim 2017 tarihinde “28 Şubat Mağduru Mahkûmlarına Kitap Zulmü” haberiyle duyurduk. (https://www.haksozhaber.net/28-subat-magduru-mahkumlara-kitap-zulmu-98180h.htm)
Bu sorunu elbette tek başına Haksöz dergisi yaşamıyordu. Star gazetesinden Yakup Köse de bu meseleyi 16 Ekim tarihli Star gazetesindeki köşesine “Dergimi Verin Bolu Beyleri” yazısıyla gündeme taşımıştır. (http://www.star.com.tr/yazar/dergimi-verin-bolu-beyleri-yazi-1264590/) Yine Akit gazetesinde Kenan Alpay da köşesinde aynı konuya dikkat çekmiştir.
Bu süreç boyunca Adalet Bakanlığı’nın gündemine de taşınmaya çalışılan şikayetler maalesef bakanlığın koridorlarında kaybolmuştur. Sorunun devamı üzerine Türkiye Dergiler Birliği (TÜRDEB) 16 Aralık’ta “Bolu Cezaevi Yönetimini Mahkûmların Haklarına Saygıya Çağırıyoruz!” başlıklı bir basın açıklaması ile durumu protesto etmiş ve yetkilileri sorumluluğa davet etmiştir. TÜRDEB’in bu basın metnini 16 farklı dergi sayfalarına taşıyarak durumu okuyucularına duyurdular.
1 Ocak 2018 tarihinde Kültür Bakanı Sayın Numan Kurtulmuş ile bir araya gelen TÜRDEB heyeti sorunu Sayın Kurtulmuş’a da ileterek bu ayıba son verilmesini istemiştir.
28 Şubat’ın yıl dönümünde ise aralarında Sayın Ravza Kavakçı’nın da bulunduğu bir heyet Bolu F Tipi Cezaevi’ni ziyaret ederek durumu yerinde gözlemlemiştir.
Tüm bunlar yaşanırken gerek Adalet Bakanlığı’ndan gerekse Bolu F Tipi Cezaevi idaresinden resmi tek bir açıklama dahi yapılmamıştır.
Cezaevlerinde yaşanan dergi ve kitap yasaklarının Silivri 9 Nolu Cezaevi’ne de sıçradığı yönünde mahkûm yakınlarının bilgilendirmesi üzerine Özgür-Der Genel Başkanı Rıdvan Kaya 26 Nisan tarihinde “Adalet Bakanlığı’na Soruyoruz: Haksöz Dergisinin Bazı Cezaevlerine Alınmaması Uygulamasından Haberdar mısınız?” başlıklı bir açıklama yayımladı. Ve nihayet yaklaşık 2 yıl süren sessizliğin ardından Adalet Bakanlığı ilk defa konuyla ilgili açıklama yapma ihtiyacı duydu.
29 Nisan 2018’de Adalet Bakanlığı Basın Müşaviri Sayın Tacettin Ural kendi Twitter hesabından Haksöz dergisinin cezaevlerinde dağıtımının engellenmediğini iddia ederek derginin isim bildirilmediğinden dolayı kabul edilmediğini ileri sürmüştür. Tüm bu yaşananlarla adeta dalga geçen bu açıklama gerçeği ifade etmekten uzak olduğu gibi sorumluluğu da taca atan bir tutum yansıtmaktadır.
İsim belirtilmeden dergi gönderme şeklinde bir uygulamamız asla olmamıştır. Mahpusların hücrelerinde, koğuşlarında kaldığı, birbirleriyle iletişimlerinin neredeyse sıfırlandığı bir ortamda, cezaevlerine isim belirtmeden dergi göndermek gibi bir saçmalığa tevessül etmeyecek kadar cezaevi gerçeğine vakıf olduğumuzun bilinmesi gerekir!
Diğer taraftan yaklaşık 2 yıldır konuyla ilgili defalarca yapılan yayınları görmeyen kimi kalem sahiplerinin bakanlık adına yapılan tek satırlık açıklamayı sahiplenmekteki hızlarını da dikkatle ve ibretle izliyoruz. Ne yazık ki, İslami camiaya hitap etme iddiasındaki bu isimler bugüne dek bunca sıkıntının yaşandığı cezaevlerindeki sorunlara dair hiçbir çaba sarf etme gereği duymamış, aynı minvalde Haksöz dergisinin engellendiğine yönelik şikayetini de görmezden gelmiş ama şikayetimizi hiç araştırmadan yalanlayan bir tweet mesajına adeta balıklama atlamakta da bir beis görmemişlerdir. Söz konusu basın mensuplarının tavrında izlerini gördüğümüz ‘devlet terbiyesi ve sorumluluğu’ doğrusu şapka çıkartır düzeydedir!
Ne gariptir ki, Adalet Bakanlığı adına Basın Müşaviri’nin yalanlamasının ardından acaba uygulamada bir değişikliğe gidilmiş midir diyerek tekrar Bolu Cezaevi idaresiyle temasa geçme gereği duyduğumuzda aldığımız cevap bizi hiç şaşırtmamıştır. Bolu Cezaevi İdaresi Müdürü ile görüşme talebimizin mümkün olmadığını, kendisinin yayınların iletilmesinden sorumlu olduğunu belirten yetkili bize bundan böyle adına dergi göndereceğimiz her hükümlünün dergiye abone olduğuna dair bir yazı göndermemiz gerektiğini bildirmiştir. Bize tevdi ettiği ‘vazife’yi bununla da sınırlamamış, aboneliğin belgesi olarak da söz konusu hükümlülerin cezaevi uhdesinde bulunan banka hesaplarından dergiye gönderdikleri paranın makbuzunun birer fotokopisini kendilerine iletmemiz gerektiğini de ifade etmiştir.
Bu talep karşısında “yok artık!” demekten başka ne söylememiz uygun olurdu ki!
Söz konusu yetkiliye dergileri para karşılığı göndermediğimizi, hükümlüleri okumak istedikleri her bir dergi için paralarıyla abone olmaya zorlamanın ve bunun makbuzla belgelenmesini talep etmenin eziyet ve saçmalık olduğunu ifade etmemize rağmen tarafımıza bunun cezaevi idaresinin kararı olduğu belirtilerek konuşma sonlandırılmıştır.
Tüm bu safahatla birlikte, her ne kadar gerçeği yansıtmayan bir açıklama yapılmış olmasına rağmen Adalet Bakanlığı’nın konuyu gündemine almış olmasından dolayı çözüm adına adım atılacağı beklentisiyle sevindiğimizi belirtmek isteriz. Umarız cezaevlerinde yıllardır zaten haksız yere tutulan kardeşlerimizin maruz kaldıkları adaletsizlik yetmezmiş gibi, bir de böyle akıl almaz yasaklar, engellerle boğuşmalarına yol açan işgüzarca uygulamalar ve uygulayıcılarla ilgili gerekli adımlar bir an önce atılır.