Fahrettin Altun’un konuyla ilgili bugünkü Sabah’ta (3 Ağustos 2017) yayınlanan “Açlık ve Kıtlık Medeniyeti” başlıklı yazısı şöyle:
Rahmetli ninem "Allah açlıkla terbiye etmesin" diye dua ederdi hep.
Bir de ara ara "kıtlık zamanı"ndan bahsederdi.
Bir kulağımızdan girer, öbüründen çıkardı.
Çoğunlukla önümüze gelen bir yemeğe burun kıvırdığımızda duyardık o sözü.
Duysak da anlamazdık.
Sonra okuduk.
Çok değil, geçtiğimiz yüzyılda yokluğun, açlığın bu toprakları dönem dönem nasıl da etkisi altına aldığını öğrendik. Tarihe, yakın tarihe ait bir bilgi olarak zihnimize kazıdık.
Bir zaman sonra anladık ki, o bilgi geçmişe, tarihe değil, bu dünyaya ait bir bilgi.
Yaşadığımız zalim dünyaya.
Açların olduğu, kıtlığın bitmediği bir dünya bu.
***
Bir yanda açlar var.
Öte yanda açlıktan korkanlar. Beri yanda açlardan korkanlar. Bir de açlardan haberdar olmayan, açlıktan korkmayanlar var.
İnsanın açlıktan korkması insiyaki bir haldir zannımca.
Doğadan koptukça insan, bir endüstrinin parçası oldukça açlıkla ve işsizlik birbiriyle özdeşleşiyor.
Bu da bir temelli mesele ya, neyse!
Açlık en büyük imtihan.
GüneySudan orada.
Nijerya orada.
Somali orada.
Yemen yanı başımızda.
Suriye sınırımızda.
Buralarda 2 milyona yakın çocuk açlık tehdidiyle karşı karşıya.
Bugün, şu anda, 2017'nin dünyasında Birleşmiş Milletler açlıkla mücadele için kampanya yapıyor.
Laf olsun diye!
Kısık sesle, şık bir toplantı salonunda dünya liderlerine sesleniliyor, "bir 5 milyar veren çıkmaz mı" diye soruluyor.
Ne cevap veriliyor, ne soru hatırlanıyor.
Açlar hep uzağımızda yaşıyor.
Biz öyle sanıyoruz.
O uzak, çok yakın!
Ve onlar yaşamıyor, ölüyor.
***
Açlığın varlığından haberdar olmayanlar yüzünden ölüyorlar.
Ama en çok da açlardan korkanlar eliyle ölüyorlar. En fenaları onlar. Açlardan korkuyorlar. Korkaklar, hem de çok korkak!
Orada dursalar, o duyguyla yaşamaya devam etseler zararı yok.
Doğa için bir yük, insanlık için bir ayıp olarak kalsalar. Tarihte silik bir iz bıraksalar. Ne yazık ki öyle olmuyor.
Açları baskılamanın derdine düşüyorlar.
Daha çok, daha çok zulmediyorlar.
İnsafsızca, ahlaksızca...
Duvarlar örüyorlar, kapılarına kilit üstüne kilit takıyorlar.
Onları dışarıda bırakıyor, gettolara hapsediyorlar.
Doğulular, mülteciler, ötekiler, yoksullar, açlar! Onları ne yapacaklarını bilmiyorlar.
Katlederek yok edebileceklerine inansalar katledecekler.
300 yıl önce olduğu gibi soykırım yapacaklar, kökünü kazıyacaklar.
Ama maliyetlerini görüyorlar, korkuyorlar. Dedim ya korkaklar, hem de çok korkak.
***
Açlardan korkan zalimler, kendi elleriyle bir açlık ve kıtlık medeniyeti inşa ediyorlar.
Buna karşı durmak, boynumuzun borcudur.