BAHADIR KURBANOĞLU / HAKSÖZ-HABER
Onlar kendilerini biliyor. İsme gerek yok. Sayfalarımızı kirletmenin hiç alemi yok.
“Müslüman Ortaçağı”nı yaşıyormuşuz. “Müslüman Engizisyonu”na mahkum hale gelmiş dünya. Zaten “Türkiye’yi yöneten siyasetçilerin ve yandaş medyanın da anlayışı bu” imiş. Anadolu topraklarına terör tohumları ekmiş “İslamcı kafalar”!
Özeleştiri yapmıyormuş Müslümanlar…
Müslümanların bugünkü hali kendi edimlerinin sonucu imiş…
Mezhep kavgaları; “Şiileri öldürün fetvaları”; cihatçı selefiler ve bilumum icraatlar…
Sadece şimdi mi? Tarihte de öyle imiş Müslümanlar. O zaman da işgalci imişler! “Endülüs işgal değil miydi?” diye soruyor “İşgalci Batı” söylemlerine nazire ve Batılı muhayyile ile empati yapabilelim diye(!)
Bir siz mi emperyalizmin gadrine uğradınız? Sanki Latin Amerika, Uzak Asya işgal edilmedi mi?.. diye de ekliyor. “Öyle ya, hiç aklımıza gelmemişti!” diyesiniz geliyor.
***
Dış sesler yankılanıyor sanki kulaklarımızda. Hani o TV reklamındaki gibi. İçeriden değil, dışarıdan sesler. İçeriye dair hiçbir şey hissetmeyen; kulaklarını dışarıya dikmiş sesler.
“İtirafçılık” istiyor Müslümanlardan. Attığı iftiraların Müslümanlarca itiraflar olarak kabul görülmesini salık veriyor.
Ardından Batı’yı övüyor, üç tane sosyalist entelektüeli göstererek. Alman Şansölyesini işaret ediyor rol model olarak, basiret timsali! Irkçılığa karşı yürümüş; lütfetmiş!
Onlar (Batılılar) kendi sorunlarını da masaya yatırmasını bilirlermiş, hem de ilkeleri eşliğinde.
“İslam’a Düşmanlık Özgürlüğü”nün Sınırsızlığını Savunmak
Bir de içimizdeki şeytanlara ayrı bir sempati duyuyor. Herhalde tespitlerini haksız çıkarmadıkları için. Esed’e hiç özeleştiri yapmasını salık vermedi mesela. Onu hiç Batı’ya şikayet etme ihtiyacı duymadı. “Savaş suçları” gündeme geldiğinde listede o ve yandaşları yoktu örneğin! “Esed Engizisyonu” ne kelime; Esed’in Suriye’ye yaşattığı Ortaçağ trajedisi hak getire. Nasıl kahraman kılacaklarının türlü oryantallerini sergilediler dört yıldır. Rasyonellikte mangalda kül bırakmazlar ama aslında büyücülükte üstlerine yok. Üç yüz bin insanın katilini “kahraman” olarak gösterebilmenin maharetidir bu.
Batılı değerleri hazmedememişleri yeriyor. “İnsan hakları” diyor ama Afganlı, Çeçen, Iraklı, Malili, Nijerli, Suriyeliden hiç bahis açmıyor. “Kadın hakları” diyor ama tecavüze uğrayan kadınları bugüne dek bir satırla olsun anmamış. Ansa, Batı’dan Doğu’ya sıra katillerine de gelecek diye korkusundan herhalde. Bütün günahların müsebbibi “cihatçı selefiler” ya (Bir de Endülüs var tabi unutmadan) Mesela 1830’larda yaşasaydı, hiç şüpheniz olmasın Fransızlara 18 yıl Cezayir’de kök söktüren Ömer Abdülkadir de aynı sınıfta anılacaktı. Gerçi 1830’larda İslam dünyasında henüz bu vicdan fukarası familya henüz türememişti ama onun ataları bile Libya Aslanı Ömer Muhtar’a karşı daha insaflı idi. Dert gerçekten de sadece “cihatçı selefiler” olsaydı emin olun ki “İhvan” yazarken paranteze aldığı o kelimeyi titrete titrete sunmazdı okuyucularına!
***
Batı’nın adına bütün bu trajedide düşen payı konuşmak ise züldü; çünkü 3-5 tane entelektüel yetmekteydi Batı’nın yerlerde sürünen şanını kurtarmaya. Onlar bildiğiniz gibi değilmiş, gerçek “antiemperyalist” onlarmış. “O zaman git de biraz ders al” diyesi geliveriyor insanın.
Batı’yı iyi tanıyoruz edasıyla yazdıkları yetmiyormuş gibi, “nefret suçu”na hiç değinme ihtiyacı hissetmediler. İslam söz konusu olduğunda “nefret suçu”nun “n”sini ağızlarına almıyorlar. Almak ne mümkün, “ifade özgürlüğü” olarak görüyorlar. Köşelerine taşıyorlar. İnsanın o halde başladım sövmeye “…..” hadi git mahkemeye diyesi geliyor. Yok, kutsal bildiklerine değil; ilahlarına hiç değil; Sadece kendisine. “Hakareti” tartışabilmek ne mümkün. Zaten “ifade…” diyor başka kelime bilmiyor İslam söz konusu olduğunda. Aslında karikatürleri ya da ifade özgürlüğünü değil, İslam’a düşmanlık özgürlüğünü kullanmak istiyor, bütün kıvranmalar bundan.