Avrupa Parlamentosu’nun çatısı altındaki “Avrupa Birliği, Türkiye ve Kürtler” adını taşıyan bir konferansın altıncısı: Türkiye ve Kürt sorunu, siyasal diyalog ve barış...
Daha çok demokratik açılım ve Ak Parti tartışılıyor. Konferansa ilişkin izlenimlerimi ve Brüksel’deki ‘Kürt diasporası’yla, belki daha doğru deyişle, buradaki PKK’lı yetkililer ile yaptığım bazı sohbetleri yarın yazacağım.
Köşeme önce salı günü konferansın açılışındaki kendi konuşmamı biraz özetleyerek alıyorum.
* * *
Türkiye’de demokratik açılım bir süredir tıkanmış durumda. Ben bu açılımı baştan beri, yani altı aydır önemsiyorum.
Barışı amaçladığı için, Kürt sorununun şiddetle bağını koparmak istediği ve PKK’nın dağdan inmesini öngördüğü için önemsiyorum. Ayrıca, Türkiye Cumhuriyeti tarihinin bu konudaki en cesur projesi olduğu için ve arkasında ciddi bir siyasal irade olduğu için de açılımı önemsiyorum.
Şunu da belirtmek isterim:
Son beş altı aydır Türkiye, Kürt sorununu seksen küsur yıllık cumhuriyet tarihi boyunca görülmemiş şekilde serbestçe, özgürce ve tüm boyutlarıyla konuşmaya, tartışmaya başladı. Türkler, yaşamlarında ilk kez bu kadar Kürt sorununa kulak vermeye başladılar.
Bu da önemli.
Kürt sorununun bir sorun olmaktan çıkabilmesi, Türklerin bu sorunu öğrenmelerinden de geçiyor. Çünkü Türkler, bu sorunla ilgili olarak okumuşundan en cahiline kadar karanlıkta bırakılmışlardır.
AÇILIM TIKANDI!
Demokratik açılım bugün tıkanmış durumda.
Peki, bitti mi? Hayır. Arkasından siyasal irade artık yok mu? Buna da hayır
Açılım bir süreç.
Bu süreçte iniş çıkışların, gerileme ve yalpalamaların olması doğaldır.
Sabırlı olmak ve zamana şans tanımak zorundayız.
Sorun, Türkiye’nin en karmaşık, en yakıcı, en büyük sorunudur. Bunun için altı ay içinde her şeyin olup bitmesini beklemek gerçekçilik değil hayalciliktir, hatta böylesine bir acullukta iyi niyet değil kötü niyet de aranabilir.
ANKARA’NIN YANLIŞLARI...
Ankara’nın yanlışlarına gelince...
Parti kapatmak yanlıştır.
Kabaran tutuklama dalgası ve KÇK operasyonları yanlıştır. Hele o kelepçeli fotoğraf tam bir talihsizliktir.
Taş attıkları için binin üzerinde çocuğun hapsedilmesi yanlıştır.
Açılım sürecinde Öcalan’ı, PKK’yı yok saymak yanlıştır.
Eğer Kürt sorunuyla silah ve şiddet arasındaki bağ koparılacaksa, yani son tahlilde PKK’nın dağdan inmesi amaçlanıyorsa, o zaman İmralı da görmezlikten gelinemez, Kandil de. İkisi de ister istemez çözüm ve barışın tarafıdırlar.
KÜRT TARAFININ YANLIŞLARI...
Kürt tarafının yanlışlarına gelince...
En başında, PKK’nın üstlendiği ve yedi askerin şehit olduğu Reşadiye saldırısı geliyor.
Habur girişini bir ‘zafer şovu’na çevirmek bir başka yanlış.
En olmayacak talepleri en başta yapmak, en olmayacak şeyler daha yolun başında söylemek, barış dilini, söylemini yakalayamamak bir başka yanlıştır.
Ak Parti’yi siyasal düşman, hatta faşist parti ilan etmek de Kürt tarafının yanlışları arasındadır.
Bu hataya düşenlerin bir noktaya dikkat etmelerinde yarar var. Bu da, Ak Parti ile devlet, Ak Parti ile asker ve yargı arasında sekiz yıldır yaşanmakta olan ve özünde demokrasi yatan ‘çelişki’dir. Bu çelişki sekiz yıldan beri medyanın manşetlerinde dolaşıyor.
Sarıkız, Ayışığı, Yakamoz, Ergenekon, 367, 27 Nisan Muhtırası, kapatma davası, Lahika, Hükümeti ve İrticayı Bitirme Planı, Kafes Eylem Planı, Poyrazköy ve iddianamesi ve son olarak Balyoz Harekat Planı...
Bunlar hayal değil, sanal değil.
Ve bunları, yani Ak Parti’yle devlet arasındaki ‘demokrasi çelişkisi’ni gözardı ederek, demokratik açılımın sonunu ilan etmenin de yanlış ve siyasal gerçekçilikten kopuk bir yaklaşım olduğunu sanıyorum.
AÇILIM BİR SÜREÇTİR!
Demin de belirttiğim gibi açılım bir süreçtir. İnişleri çıkışları olacaktır. Önemli olan, dağdan silah seslerinin duyulmadığı bir ortamda bu kırılgan süreci yönetmektir. Unutmayın, İrlanda sorunu IRA ancak altı yedi yıllık bir sürecin sonunda mutlu sona ulaşabildi.
Bizimki daha altı yedi aylık!
Biraz sabır gösterelim.
Cin şişeden çıktı!
Kürt sorununu barış ve çözüm yoluna oturtmak isteyenlerin varlığı ve iradesi artık bundan böyle yok sayılamaz.
Ancak, Kürt sorununda silahın ve şiddetin kullanma tarihi bitmiştir.
Geçen Mayıs ayında Murat Karayılan bana Kandil’de, “Otuz yıl önce dağa piknik yapmak için çıkmadık ki...” dedi.
Doğru.
PKK’nın dağdan inmesi, yani Kürt sorunuyla silah ve şiddetin bağını koparmak için, hiç kuşkusuz yapılması gereken bir dolu iş var.
Kürtlerin kimlikleriyle, dilleriyle, eğitim ve eşitlik haklarıyla ilgili istekleri, siyasal talepleri, yerel yönetimle ilgili noktalar... Bütün bunlar da gündemde olacak.
Ama önce sabır ve zamana şans tanımak!
Hep yineliyorum.
Önce parmaklar tetikten çekilsin!
Dağdan silah seslerinin gelmediği bir ortamda, kapalı kapıların arkasında ve önünde Kürt sorununu ve barışı konuşalım, tartışalım. Önce diyalog köprüleri kurmaya çalışalım.
DİYALOG VE BARIŞ İPİ!
Demokratik açılım, tüm eksiklerine ve bugün içine girdiği tıkanıklığa rağmen, demokrasi ve barışa açılan tarihi bir fırsat kapısıdır.
Son sözlerime gelince...
Her iki taraf da ellerindeki kartları abartmasın.
Artık kan ve gözyaşıyla alınacak yol kalmadı.
Zaman, silah ve şiddeti kutsamak değil, diyalog ve barışın ipine sarılmak zamanıdır.
MİLLİYET