Acaib vel garaib bir tartışma!

Abdurrahman Dilipak

Bir “ucube” tartışmasıdır gidiyor.. Bir sanat eserine nasıl “ucube” dersin?

Hani meşhur bir olay vardır. Tek partinin Kemalist kadroları, halk musikisi ve klasik Türk musikisi yerine batı müziğini sevdirecekler ya. Bayburt’a Cumhurbaşkanı senfoni orkestrasını gönderirler. Bayburt’un ileri gelenleri salona alınır ve konser başlar. Çıkışta gazeteciler bu Bayburt’un önde gelen kişilerine sorarlar. Orkestrayı nasıl buldunuz?

Cevap ilginçtir: Bayburt Bayburt olalı böyle zulüm görmedi.

Türkiye’de heykellerin dokunulmazlığı vardır.. Mustafa Kemal’in öyle abuk subuk heykellerini yapıp meydanlara dikmişlerdir ki, bir kere dikildikten sonra artık kimse ona dokunamaz. Biri gelir, belediyenin karşısında bir kavşağa heykel diker, ötekisi gider yıkım heyetine karşı gecekondusunun tepesine Atatürk büstü koyar.. Adamın biri yıllarca gitti İstanbul’un girişinde Maltepe’ye, dev bir heykel dikti, bir de heykel atölyesi kurdu, kimse dokunamadı adama.. Hazine arazisini işgal et, dokunurlarsa ciyak ciyak bağır, Atatürk’e saldırıyorlar diye..

Picasso’nun Guernica tablosunu o paraya al gel, bir gecekondu mahallesinin orta yerine cam bir fanus içine koy bakalım, bak ne oluyor. Bu ne Picasso düşmanlığı ile açıklanabilir, ne Guernica tablosuna karşı çıkmakla.. Sanatçı eserini isteyene satsın ya da sanat galerisinde sergilesin. Kamusal alanda, kamu kaynaklarını kullanarak meydana bir heykel dikecekseniz bunun hukuki, ahlaki, mesleki standartları olması gerekir.. Her sanatçı her eserini, istediği yerde, istediği zaman ve istediği şekilde sergileyemez.. Sanata saygı ile bir ilgisi yok bunların. Bir sanatçının yaptığı şeye herkesin katılması gerekmez. Beğenmesi de gerekmez.. Nasıl bir filozofun düşüncesine herkes katılmak zorunda değilse..

Hazine arazisine, çok pahalı, estetik açıdan tartışma konusu olabilecek, anıt diye pahalı bir heykel dikiyorsanız o zaman eleştirileri de kabul etmeniz gerek.

Ucube” “çok acayip” anlamına gelen bir kelime.. Tuhaf, hayret ifade eden olumsuz bir anlamlar içeren bir kelime.. Farklı, alışılmışın dışında..

Sanatçılar bazen bu tür şeyler de yapabilirler.. Mesela Graffiti sanatçılarının yazı biçimleri, çoğu kişiye acayib gelecektir. Hatta yeni gençler, acayip kelimesini sadece negatif anlamda kullanmıyorlar.. “Dün gece çok acaib bir rüya gördüm” ya da “ne acaib bir dünyada yaşıyoruz değil mi?” diye sormayan var mı icabında?. Acaib ül garaib bir durumla karşı karşıyayız vesselam.

O heykele “ucube” diyen ilk ve tek kişi başbakan değil. O bölge halkı için de o eser bir “ucube”..

Sanatçıların genişletilmiş eleştiri hakları olduğu gibi, artırılmış tehammül yükümlülükleri de vardır.. Eğer demokrasi diyorsanız, bu halkın her önüne konulan şeyi kabul etmesi anlamına da gelmez. Yaptığınız şeyin bedelini bir halk ödüyorsa ve onlarla ilgili bir şey yapıyorsanız o insanların tarihi, kültürü, inancı ve geleneğini ciddiye almak zorundasınız..

Sizin eserinizi garip bulan birini aşağılamaya kalkarsanız, bu durum, birilerinin o sanatçının eserini acayib bulmasından daha garip bir tutumdur.. Siz bu eserinizi gidin dilediğiniz sanat galerisinde sergileyin, dilediğinize satın, ama onu gidip istediğiniz yere dikemezsiniz!

Batıda bu tür anıtsal eserlerin yapılması, ücretlendirilmesi, teşhiri uzun ve karmaşık protokollere ve sözleşmelere bağlıdır.. Birçok şehirde, eser sergilendikten 3 ay sonra gelen tepkiler sebebi ile geri çekilerek kapalı başka bir mekana aktarılmıştır.. Öyle bizdeki gibi her gelen belediye başkanı kendi genel başkanının adını meydanlara, bulvarlara veremez.. Öyle darbe sanığı birtakım kişilerin adı belediyelerin kültür merkezlerine, sağlık merkezlerine öyle kolay kolay verilemez.. Sokak halkı toplanıp o sokağın adını değiştirebilir. Bir şehir halkı, şehrin ana meydanına dikilen heykeli kaldırabilir.. Demokrasi, uygarlık, o sözünü ettiğiniz şey ne ise o işte bunu gerektirir.. Falanın evindeki ya da filan sanat galerisindeki, filanca sanatçıya ait eserin sanat eseri olup olmadığı ile ilgili referandum yapamazsınız. Belediye meclisi kararı alamazsınız. Ama şehir bütçesinden, şehir meydanına bir anıt dikecekseniz bunu halka sorabilirsiniz..

Bu Aksoy’un ilk tartışmalı eseri değil.. Gökçek’le Aksoy arasında “içine tükürürüm ben böyle sanatın” sözleri üzerine tartışma yaşanmıştı.. Aksoy sansasyonel bir sanatçı.. Anıtsal ve halka açık alanlarda sergilenecek eserler konusunda sanırım sanatçıların daha anlayışlı olmaları gerek.. Özgürlükle birlikte tahammül yükümlülüğünü de birlikte düşünmekte yarar var.

Hadi biraz da malumatfuruşluk yapalım. Kim bu “...garaib il emsal vel acaib...” isimli eserin sahibi derseniz, Namı diğer Şerafeddin Ebu Abdullah, Muhammed b. Abdullah b. Muhammed b. İbrahim el Tanci el Levati. 1304’de Tanca’da doğdu 1377 de Fas’da vefat etti. İbni Batuta olarak tanınan bu zat, Hacca gitmek için Tanca’dan ayrılması ile 1325’de başlayan yolculuğu 29 yıl sürdü ve tekrar 1354’de Tancaya döndüğünde Sultan Ebu İnan’ın isteği üzerine görüp yaşadıklarını yazdı. Muhammed b.Cuzey el Kelbi isimli bir ilim adamının kaleme aldığı hatırat daha sonra “İbni Batuta seyahatnamesi” olarak şöhret buldu. Bu ünlü seyahatnamenin asıl adı ise, “Tuhfet ün Nüzar fi garaib il emsal vel acaib el esfar” idi, 1357’de, 3 yılda tamamlanan seyahatname “Rihle” adıyla da anılır..

Tek acaib vel garaib iş heykel işi değil. Arena’nın açılışındaki acaiblik neydi öyle sahi! Selâm ve dua ile.

YENİ AKİT