ABD’ye olan haklı tepki Rusya ile safları sıklaştırmanın makul gerekçesi olabilir mi?

Osman Sert, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ABD’deki temaslarında Biden tarafından ağırlanmayışını değerlendirdiği yazısında, “ABD’den intikam almak için neredeyse koşulsuz bir Rusya yönelimi atılacak en yanlış adım olur.” hatırlatmasında bulunuyor.

Osman Sert’in Karar gazetesinde yayımlanan yazısı (25 Eylül 2021) şöyle:

RUSYA YANLIŞ OLARAK DAHA NE YAPSIN?

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın ABD’de Birleşmiş Milletler Genel Kurulu toplantılarının ardından yaptığı açıklama Türkiye’nin dış politika yönelimi açısından önemli mesajlar içeriyor. Sorun bu mesajların soğukkanlı analizlerden çok öfke dolu olması ve daha ötesi hınçla atılacak adımları işaret etmesi.

Anlaşılan o ki Erdoğan New York’ta ABD başkanı Biden ile görüşememesine; S400, F35, Suriye ve muhtemelen Halkbank’a dair istediklerini alamamış olmasına çok içerlemiş. Görüşememek Erdoğan’da bardağı taşıran son damla olmuş çünkü bir hafta önce ile bugün arasında Biden’ın tavırları arasında bir fark yok. Zaten Cumhurbaşkanı Erdoğan gelen tüm olumsuz mesajlara, hatta Türkiye’nin uzun yıllardır ABD Başkanları tarafından anılmaması için büyük uğraş verdiği Ermeni Soykırımı iddialarının Biden tarafından seslendirilmesine neredeyse havaya bakıp ıslık çalarak tepki verdi. Başta Afganistan olmak üzere ABD’ye o kadar olumlu mesajlar verildi ve alttan alındı ki Ankara’da Erdoğan’ın bu tavrının ABD’lileri bile şaşırttığı konuşuluyor.

Bugüne kadar New York ziyaretlerinde ABD Başkanı’nın geleneksel resepsiyonuna katılan, çoğunda baş başa görüşmeler yapan Erdoğan’ın bu sefer Biden ile fotoğraf veremeden dönmesi üzerine ABD’ye tepki göstermesi, Türkiye’nin ABD’den aradığını bulamadığı için de başka yerlere yönelmesi kendi içinde anlaşılabilir. Ancak kullanılan dil, ABD’den intikam almak için neredeyse koşulsuz bir Rusya yönelimi atılacak en yanlış adım olur. Velev ki Rusya ile yakınlaşmak bir opsiyon olsun, daha masaya oturmadan Moskova’nın her dediğini kabul etmeye bu kadar yatkın bir dil kullanmak hiç değilse diplomatik pazarlık üslubuna ve Türkiye’nin jeopolitik ve tarihsel ağırlığına aykırı. Kaldı ki Türkiye çoktan olması gerekenin çok ötesinde Rusya’ya yakın bir fotoğraf veriyor.

Cumhurbaşkanı Erdoğan 29 Eylül’de Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ile görüşmesinin hem formatı hem de psikolojisine ilişkin tedirgin edici bir dil kullandı. Erdoğan görüşmenin sadece İdlib üzerine olmayacağını söyleyerek “Türkiye-Rusya ikili ilişkilerini ve Suriye’deki durumu masaya yatıracağız. Kimseyi üçüncü bir şahıs olarak yanımıza almadan bu görüşmeyi yaparken orada tabii Türkiye-Rusya ilişkilerinde önemli bir karara da varacağız.” dedi. Cumhurbaşkanı’nın “Biz Rusya ile ilişkilerde şu ana kadar herhangi bir yanlış görmedik.” ifadesini birkaç kez okuyup yanlış mı anladım diye düşündüm.

Ya ben başka bir Türkiye-Rusya ilişkisi biliyorum ya da Erdoğan’ın zihninde farklı bir Rusya var.

Cumhurbaşkanı’nın bir yanlışını görmediği Rusya her şeyi bir kenara bırakın; atılan tüm adımları diplomasinin, pazarlıkların, jeopolitik dengelerin bir sonucu olarak görün, Şubat 2020’de 34 Türk askerinin şehit edilmesinin birinci sorumlusu. Erdoğan’ın Savunma Bakanı Hulusi Akar saldırı sırasında bölgede başka kimsenin olmadığını, Türk askerlerinin konumunun Rusya ile sürekli paylaşıldığını, uyarılara rağmen saldırının devam ettiğini söyledi, Rusların saldırılara ilişkin iddialarını da yalanladı. Bu tavrın ilişkilerde bir yanlış olarak görülmemesini nasıl izah etmek gerekiyor?

Suriye’de yaşananların en acısı bu belki ama tek örnek değil. Halep’in işgali ve arkasından bir milyon mültecinin Türkiye’ye yönelmesinin arkasında yine Rusya var. Barış Pınarı Harekatı’nda Türk Silahlı Kuvvetleri, ABD ile mecburi anlaşmanın ardından Rusya duvarına çarptı. YPG güçleri de Rusya’nın söz vermesine rağmen Türkiye’nin istediği yerleri boşaltmadı. PKK’yı Moskova’nın terör örgütü olarak görmemesini de sadece bir hatırlatma olarak ekleyelim. Türkiye’nin bölgedeki en ciddi rakibi İran Suriye’de Türkiye’ye karşı Rusya ile birlikte hareket ediyor.

Suriye’yi bir kenara bırakalım Türkiye ile Rusya’nın boğazlar rejimi gibi her iki ülkeyi de koruyan istisnalar dışında dış politikada anlaştığı neredeyse bir tane konu yok.

Rusya Ağustos 2008’de Gürcistan’a girerek Türkiye ile Rusya arasında önemli bir tampon bölge olan ve Ankara’nın güvenliğine çok önem verdiği Tiflis’in sadece 30 kilometre uzağına tanklarını yerleştirdi.

Türkiye açısından Osmanlı’dan bu yana büyük önem taşıyan Kırım’a Ukrayna devrimini bahane edip giren Rusya, Mart 2014’te tüm itirazlara rağmen Kırım’ı ilhak etti. Türkiye’nin hiçbir görüşünü de dikkate almadı.

Türkiye’nin hem Doğu Akdeniz hem de Kuzey Afrika politikasının merkezine oturan Libya’da Ankara ve Moskova tam zıt kutuplarda yer aldı. Rusya, Türkiye’ye karşı darbeci Hafter’i hem silah hem para hem de kiralık askerlerle destekledi.

Dış politikayı bir kenara bırakalım karşılıklı ticari ilişkilerde kazanan sürekli Rusya. Türk tarım ürünlerini serbest bırakmayı bir şantaj unsuruna çevirmesinin yanında Rus turistlerin Türkiye’ye gelmesini de aynı çerçeveye koyan Moskova milyarlarca dolarlık turizm zararında Türkiye’nin yanında yer almadı.

Maliyeti, ihale sonrasında getirilen istisnalarla Türkiye bütçesi ve vergi mükellefleri üzerine yıkılan ağır yükü ile Akkuyu Nükleer Tesisi üzerinden de Rusya, Doğu Akdeniz’deki ve Türkiye enerji piyasasındaki ağırlığını artıran bir avantaj elde edecek.

Merak ediyorum Rusya’nın daha ne yapması lazım ki yanlış denilecek?

Ya da Türkiye’yi ve Erdoğan’ı, Rusya’ya ve Putin’e bu kadar mecbur bırakan sebep ne? Ben bulamadım bilen anlatsın.

Yorum Analiz Haberleri

Meşru olanı savunursan karşılığını elbet görürsün!
Türkiye solu neden hala Esed rejimini savunuyor?
Sosyal medyada görünürlük çabası ve dijital nihilizm
İran aparatlarının komik antipropagandalarına vakit ayırmak bile coğrafya için zaman kaybı...
Nasıl ki ilk Müslümanlar tüm zorluklara rağmen direndiyse Gazzeliler de öyle direniyor!