Haziran 1991’in sonuydu. Gazetecilikte yedinci yıla girmiş olmakla birlikte genç bir gazeteciydim. Henüz ilk pasaportumun sayfalarını dolduruyordum ve o pasaporta yapıştırılan fotoğrafımı çektirdiğimde saçım da sakalım da simsiyahtı.
Tek bir beyaz tüy yoktu. O zaman Vakit gazetesi yayınlanmaya başlamamıştı. Dış haberler sayfalarını hazırladığım haftalık Vahdet gazetesinin de kapatılmasına karar verilmişti. Daha Internet falan da ortaya çıkmamıştı. Ben de o tarihlerde aylık Altınoluk dergisine İslâm dünyasındaki gelişmeler hakkında yazılar yazıyor, haberler hazırlıyor ve röportajlar gerçekleştiriyordum.
Sudan’da 30 Haziran 1989’da gerçekleştirilen askerî darbenin ikinci yıldönümü münasebetiyle düzenlenen kutlamalara davet edilen gazeteciler arasında ben de vardım. Kutlamaları düzenleyenler tabii bunu askerî darbenin değil de devrimin ikinci yıldönümü olarak isimlendiriyorlardı. O zaman İstanbul’dan Hartum’a uçak seferleri olmadığı için Kahire üzerinden yolculuk etmem gerekiyordu ve Kahire aktarmasını da hesaba katarak biraz erken yola çıkmıştım.
Tam ben Kahire’ye vardığımda Mısır’daki Hüsni rejimi Sudan’la ilişkileri iyice bozduğu için bu ülkeyle Kahire arasındaki tüm seferleri iptal etti. Ben de bu sorun çözülünceye ve seferler başlayıncaya kadar tam sekiz günü Kahire’de geçirmek zorunda kaldım. Hartum’a gittiğimde törenler bitmişti. Ama yine de benimle ilgilendiler ve Başkan Beşir haricinde kendileriyle görüşmek, röportaj yapmak istediğim herkesle görüştürdüler. Beşir’le röportaj talebimi geri çevirmelerinin gerekçesi ise törenler sebebiyle hayli yorgun ve dinleniyor olmasıydı.
Kahire’de geçirdiğim günleri de çok verimli değerlendirdiğimi düşünüyorum. Bunda Ezher Üniversitesi’nde tahsil gören Türkiyeli öğrenci kardeşlerimin yardımlarının büyük katkısı olduğunu özellikle zikretmek istiyorum. Allah kendilerinden razı olsun.
Cuma namazını gerek Mısır’da ve gerekse tüm Afrika kıtasında inşa edilen ilk İslâmî mabed olan Amr ibnu’l-As Camisi’nde kıldık. Aynı zamanda Fetih Camisi olarak adlandırılan bu caminin bugünkü şekli ilk inşa edilen şeklinden çok farklı tabii. Çünkü birçok defa tamirden geçirilmiş ve bayağı genişletilmiş.
O zaman bu camide Cuma namazlarını Mısır’ın tanınmış ilim adamlarından Prof. Dr. Abdussabur Şahin kıldırıyordu. Cuma hutbeleri de adeta konferans gibiydi. Tamamen irticali bir şekilde konuşuyordu ama adeta kitaptan okur gibi akıcı üslupla. İfade yerindeyse Diyanet’in “hutbe” olarak gönderdiği bildiriler türünden değildi hutbeleri. Birinci hutbesinde kısmen siyasi içerikli bir konuşma yaptı. Ama verdiği mesaj resmî siyasetin veya herhangi bir siyasi ekolün anlayışının lanse edilmesi değil gelişmeler karşısındaki Müslümanca duruşun ve bilincin mesajı tarzındaydı. İkinci hutbesini sadece dua ve zikirlerle geçirmemiş, onda da daha çok Müslüman ahlâkıyla ilgili birtakım hatırlatmalarda bulunmuştu. Hutbelerinin bayağı uzamasına rağmen kimse sıkılmamış ve uyumamıştı. Çünkü dikkatleri canlı tutan ve bilgilenme taleplerine cevap niteliği taşıyan konuşmalar yapmıştı. Ayrıca gelenlerin çoğu uzak mekânlardan sırf onun hutbelerini dinlemek, ilminden ve mesajından istifade etmek için geliyordu. Aksi takdirde hayli geniş bir alanı kapsayan caminin içinin ve avlularının sadece bulunduğu mıntıkadaki cemaatle dolması mümkün değildi.
Namazdan sonra Abdussabur Şahin’in şahsıyla görüşme fırsatı bulduk ve kendisini ayrıca ziyaret etmek ve bir röportaj yapmak istediğimi söyledim. O da kabul etti ve bir saat vererek evine davet etti. Onun verdiği saatte evine gidip kendisini ziyaret ettik. Hayli uzun bir sohbetimiz oldu ve değişik konuları içeren bir röportaj gerçekleştirdik.
İki gün önce bu değerli ilim adamının 82 yaşında vefat ettiğini öğrendim. Yüce Allah’tan kendisine rahmet ve mağfiret diliyorum. Allah mekânını cennet eylesin.
Abdussabur Şahin, Mısır’ın sözü dinlenen, ilmî çalışmalarına değer verilen saygın bir ilim adamıydı. Gerek eserleriyle ve gerekse tercümeleriyle son dönemdeki ilmî çalışmalara büyük hizmetleri oldu. Fakat Türkiye’de pek ismi duyulmamıştı ve tanınmıyordu.
Her insan ölümlüdür ve hayat bir yerde noktalanacaktır. Kalıcı olan eserleridir. Üstad Abdussabur Şahin de ilmî alanda muhtelif eserler ortaya koydu. Kendi vefat etmiş olsa da bu eserleri canlıdır ve onlardan istifade etmek mümkündür.
Not: Bugün muhterem bir ilim adamının vefatı vesilesiyle ondan söz etmeyi gerekli gördüm. Bu arada Avrupa’dan yola çıkan Hayat Damarları -5 konvoyu da Türkiye’ye girdi. Ben bu yazıyı konvoyun İstanbul’daki etkinliklerine katılmadan önce yazdım. İnşallah konvoyla ilgili müşahedelerimi de bu etkinliklere katıldıktan sonra müteakip yazımızda sizlere aktaracağım.
VAKİT