Abdurrahman Kurt: 'AK Parti Kürtlere küsme hatasına düştü'

AK Parti MKYK Üyesi Abdurrahman Kurt, Kürt sorunu, AK Parti'nin siyasi ortaklıkları ile bölgesel sorunlara yaklaşımını yorumladı.

Amida Haber’e röportaj veren AK Parti MKYK Üyesi Abdurrahman Kurt: AK Parti’nin de hatalarını söyleyelim. Gerçekçi olmamız gerekiyor. HDP’nin ihaneti sonucunda travmatik bir şekilde, güvenlik konseptine kapanma zorunluluğu hissetti. İşte bu süreç içerisinde bana göre, PKK’ya kızgınlıkla, Kürtlere küsmenin yanlışlığı sınırlarını aştı. Bu yanlış bir olgunun, doğurduğu bir algı idi." dedi.

En güncelinden başlarsak, Cumhurbaşkanı yarın Diyarbakır’a geliyor. Ajandasında neler var? Mesela yeni bir sürecin müjdesi var mı?

Yeni süreçlere kapalı değiliz, bunu ilk MKYK’ya seçildiğimde de söyledim. Ama tecrübe ettiğimiz bir şey var. Elinde silah olan terör gruplarının, süreci manipüle ettiğini öğrenmiş olduk. Toplumun sivil dinamiklerini daha da önce çıkaracak muhatabiyetler geliştirilmesi gerekiyor. AK Parti, çözümün varlığına endekslenmiş bir yapıdır. Türkiye’de halı altına süpürülmüş sorunlarla ilgili çözümün partisi olarak AK Parti yola çıktı zaten. Bunun bir evresinde Kürt meselesine ilişkin, demokratik açılım süreçleri vardı. Özellikle 2005 konuşması çok önemlidir. 2002’den başlayan bir demokratik reform süreci vardır. Televizyonların ve Kürtçe kursların açılması şeklinde ilerleyen bir süreç vardı. Son evrede de liderlerinin talebi üzerine, örgütün silah bırakmasını kolaylaştıracak bir çözüm süreci vardı. 3 aşaması vardı, sürecin. Geri çekilme ve demokratikleşme süreci ile beraber silah bırakma vardı. Ama süreç içerisinde onların da itirafları ile gördük ki bu sürecin yürümesine onlar ve onların bağımlı olduğu derin Batı müsaade etmedi.

Neden?

Çünkü Türkiye’nin güçlenmesi, Batı’nın Afrika üzerindeki hegemonyal sürecinin gelişmesinde Türkiye’nin güçlenmesi zararlı görüldü. Örgüt ve bileşenleri onlarla işbirliği yaparak bu süreci sabote etti. Bizim yüzyıllık büyük bir kazanım sürecimiz onların sayesinde heba edildi.

3 aşamanın neresinde süreç kesintiye uğradı?

Öcalan’ın ‘geri çekilin’ talimatına uymamakla başladı ayak sürümeleri. Bunun öncesinde de süreci şöyle okumak lazım. Türkiye’deki normalleşmeye engelleyen vesayet güçleri, 2004’te bir darbe teşebbüsünde bulundu. Bunun ilki Avrasyacı dediğimiz grupla yapıldı. O süreçte derin Batı, onların başarmaması için destek verdi. Onlar ekarte edildikten sonra, derin Batıya bağlı güçler olaya el koymaya başladı. Bunun içinde FETÖ’cüler de vardı. 2009’lara varan sürece kadar Avrasyacılarla hareket ettiler. 2010 referandumu ile beraber Öcalan, AK Parti’nin asker tarafından devrilemeyeceği kanaati ile onunla çözüm aramanın doğru olduğunu örgütüne söyledi. 2009’da Tayip beyin “one minute” çekmesinden dolayı derin Batılı güçler, Kandil, HDP ve Avrupa üzerine kurduğu hegemonya ile o sürecin dışına çıkmasını sağladı. Şuanda derin Batı’nın operasyonel güçleri ile karşı karşıyayız. HDP de bunun bileşenlerinden bir tanesidir.

HDP’yi bu şekilde suçluyorsunuz ama AK Parti de MHP ile ortak hareket ediyor. AK Parti’nin Kürt politikasını MHP belirliyor algısı toplumda çok yaygın?

Bu doğru bir yaklaşım değil. Geçmişe dönün, bizim en devrimci yaklaşımlarımıza HDP’nin iyi bir lafını bulamazsınız. Biz TRT Kurdi’yi açarken, sanatçıları tehdit ettiler. TRT Şeş’e TRT Cahş dediler. Her adımı küçümseyip yok etmeye çalıştılar. Anayasa referandumunda bile 12 Eyül’ün yargılanması dahil, ‘hayır’ diyerek, CHP ve MHP farklı şekilde muhalefet ederken, onlar da kendilerince kılıf uydurdular ve muhalefet safında yer aldılar. Bir tek iyi laflarını bulamazsınız. Bu sorunu AK Parti ile çözmek istemediler. Çünkü bu talep edildi onlardan. Biz öyle noktalara götürmüştük ki, PKK’lıların suça bulaşmamış olanların hayata adaptasyonu ile ilgili rapor hazırlatmıştık.

AK Parti neden MHP ile hareket etti. Buna mecbur mu bırakıldı?

Sistemde birilerine, birbirinize mecbursunuz. 15 Temmuz darbesi derin Batı tarafından işlenirken ana merkezde AK Parti hedeflendi, muhalefette MHP hedeflendi. MHP, yani Devlet Bahçeli milli bir duruş sergiledi. 15 Temmuz’la birlikte direniş süreci, birlikte yol alışı da beraberinde getirdi. HDP süreçleri, ihanetle buna mahkum kılmıştı. Sistem de buna mahkumdu. Çünkü 50 artı 1 sisteminde hiçbir parti tek başına buna müsait değildi. HDP bu konularda, “gelip çayımızı içerler giderler”, “biz Fırat’ın doğusuna geçeceğiz, siz de mal mal bakacaksınız”, “korkma seni idam etmeyeceğiz, adil yargılayacağız” gibi çok üstenci, aşağılayıcı tavırlarının tamamı derin Batı’nın onlara verdiği projenin bir parçası idi.

MHP ile beraber yürüyen AK Parti, Kürt sorunu konusunda MHPlileşti mi?

Hayır, bir etkileşim olduğunu kabul etmek zorundayız. Ama MHP Sayın Bahçeli’nin açıklaması bana göre AK Parti’nin açıklamasından çok önemlidir. -Alevilerle ilgili- biz onları tanımlamamalıyız, diye müthiş bir cümle kullandı. Müthiş bir devlet adamlığı gösterdi.

Yani, MHP mi AK Partileşti?

Biraz bunu da kabul etmek gerekiyor. AK Parti MHPlileşti, MHP AK Partileşti diye kimseyi incitmeyelim. Toplumsal talepleri dikkate alan bir yaklaşım gelişti.

Peki, AK Parti’nin Kürt politikası çözüm sürecinden bu güne nasıl evirildi?

AK Parti’nin de hatalarını söyleyelim. Gerçekçi olmamız gerekiyor. HDP’nin ihaneti sonucunda travmatik bir şekilde, güvenlik konseptine kapanma zorunluluğu hissetti. İşte bu süreç içerisinde bana göre, PKK’ya kızgınlıkla, Kürtlere küsmenin yanlışlığı sınırlarını aştı. Bu yanlış bir olgunun, doğurduğu bir algı idi. Travmatik süreçlerin yarattığı güvenlik konseptinin öne çıkması ve bütün bu iyi niyete rağmen, HDP’nin oy veren kitlesinin bunu takdir edememesi. İhanetin parçası olan HDP’ye oy anlamında da destek vermesi. AK Parti’yi PKK ve HDP’ye haklı kızarken, Kürtlere küsme hatasına da düşürdü.

Yani, Kürt seçmen ile AK Parti arasında karşılıklı bir öfke mi oluştu?

Hayır bu karşılıklı öfke değil. Kürt toplumunun AK Parti’ye dönük ciddi beklentileri var. Çünkü ilk defa darbeleri yenmeyi başarmış bir hükümet var. AK Parti’nin yapması gereken ya da kaçırdığı şey, 2015’li süreçte PKK ve HDP’nin süreci sabote etmesinden sonra demokratikleşme sürecini kesmemesi gerekiyordu. Ancak, güvenlik travması, güvenlikçi anlayışın, koruma güdülerinin aşırı bir şekilde yer alması bunu gölgeledi. Bu esnada Kürtler aslında tamamen demokratik sivil siyasetin gücüne yönelebilecekken, onlar da kendilerini kapattı. Bu tepkiselliği, duygusallık desteklemiş oldu.

Peki, aşılabilecek mi bu?

Bu normalleşme ile aşılacak. 2023 seçim sürecinde, artık darbeler, parti içerisindeki manipülasyonlardan vazgeçerek, Türkiye’nin kendi milli iradesine sahip çıkması gerekiyor. Türkiye, kalkınmanın yanına demokratikleşmeyi koymak zorundadır. Demokratikleşmeyi koymayan bir Türkiye daha ötesine götüremez. Türkiye’nin hinterlandı çok büyüyor. Türkiye artık Türklük ile ifade edilecek kadar küçük bir devlet değildir. Hinterlandının farkında olması gerekiyor. Bu hinterlandının gerektiği siyasal ve sosyal dönüşümleri organize etmesi gerekiyor. Bu beraberinde ekonomik dönüşümleri de getirecektir.

Şeyh Said’in mezar yerinin açılması için talepler vardı. Bu talepler neden kabul görmüyor?

Bu bir özgüven gerektiriyor. AK Parti’nin Türkiye’de geliştirdiği en önemli şeylerden bir tanesi bana göre özgüven. Dezenformasyon, tarihin çarpıtılması, duyguların manipüle edilmesi süreçlerini yaşamış bir toplumuz. Bölünme duygusu Türkiye’nin batısında çokça güçlü bir duygu iken, bizim de demokratik taleplerimiz var. Ne yapmamız gerekiyor. Ortak yaşam projesi ile yaklaştığımız zaman, bu duyguları dengeleyebiliriz. Bu yüzden evrimcilik diyoruz. Bu evrim nedir, olguların algılarla örtüşmesini sağlayacak zamanların, zeminlerin oluşmasına katkı sağlamaktır. Çözüm süreci özellikle Akil İnsanlar Heyeti, müthiş bir empati yapma yeteneğini Türkiye’ye kazandırdı. Empati gücünü tekrar topluma kazandırmamız gerekiyor.

Yani Şeyh Said ve Saidi Nursi’nin mezar yerinin açıklaması gerekiyor…

Tabii. Biz bunu yüzyıldır talep edemeyecek bir vatanda yaşamışız. Normalleşme ile bunların olacağı kesindir.

Kürtçe öğretmen atamaları konusunda çabalarınız oldu ama sonuç çıkmadı?

Bu konuyu konuşuyoruz. Sayın Bakanımız olumlu yaklaşıyor. Bana çözeceğiz diyor, ben umutluyum. Çözülecek. Kürtlerin haklı kardeşlik hukukundan doğan taleplerini karşılamak gerekiyor. Kürtler, bunu Türkiye’nin umut ve çözümün partisi olarak bakılan AK Parti’den bekliyor. Kürtler şunu söylüyor, beni Türkleştirmeye çalışma, dinime de karışma. Kürtler, beni böyle kabul et ki, ben bu devleti devletim, bu ülkeyi ülkem olarak biliyorum, diyor. Bunu benden alma diyor. Madem Türkiye Kürdün de devletidir, İstanbul’daki Kürt de temsili anlamda bulunduğu merkezlerde yer alabilmelidir. Bakın, entegrasyon en büyük terörle mücadele yöntemidir. Entegrasyondan asimilasyonu kast etmiyorum, devletin de böyle görmemesi gerekiyor. Devletin entegrasyonu, asimilasyon merkezi olarak kullanmaması ama engegrasyonu aidiyet duygusunun güçlendirilmesi olarak görmesi gerektiğini düşünüyorum.

Cumhurbaşkanı “PKK’ın 5-10 çocuğu var” dedi. Bu size ne hissettirdi?

Tabi, algılanma şekli rahatsız etti. Ortada belli ki, güvenlik bürokrasisinin verdiği yanlış bir bilgi var. Sayın Cumhurbaşkanı böyle düşünmüyor. Çünkü bölgede 4 il var. Nüfus artışının pik yaptığı iller, Urfa, Siirt, Ağrı ve Şırnak. Bunlar AK Parti’nin belediyeyi kayyumsuz, seçimle aldığı illerdir. Diyarbakır’da Xalê Hamo, 56 çocuğu olan bir AK Partilidir. Xalê Hamo’ya biz PKK’lıdır diyebilir miyiz? Böyle bir yaklaşım güvenlik bürokrasisinin verdiği yanlış bilgi ile ilgilidir. PKK, kadınsız, devletsiz, çoluksuz, çocuksuz bir yapıdır. Hiçbir PKK’lının çocuğu yok dağlarda. Biz de çocuklarımızla gurur duyuyoruz. 7 kardeşli bir ailenin çocuğuyum ve AK Partiliyim. Güvenlik bürokrasisinden gelen bilgileri gözden geçirmek gerekiyor.

AK Parti Kürt nüfusunun artmasını tehlike olarak görmüyor yani?

Aksine talep ediyoruz. Batı bugün yaşlı nüfusun sancısını çekiyor. Biz nüfus artış hızımızın duracağını öngörüyoruz. Genç nüfusa ihtiyacımız var. Allah rızası için Kürtlerden rica ediyoruz, çok çocuk yapmaya devam edin.

Bu tür açıklamalar bölgede siyaset yapan bir AK Partili olarak sizi zorda bırakmıyor mu?

Algı ile olgu arasında bir çelişki olduğu zaman, zaman zaman zorlanıyoruz. Şunu kabul etmek lazım. Türkiye’de yüzde yüz sizi ifade eden bir partiden bahsedemeyiz. Ortak paydalara en fazla hizmet eden bir yapıda ortaklaşıyoruz.

Oylarınız eriyor mu? AK Parti Diyarbakır’dan kaç vekil çıkarır?

Siyasetçiler, 11’inde 11’ini alacağız der. Ama buna girmeyeceğim. Çünkü seçmenin iradesini tahrik etmek istemem. Şunu kabul etmek lazım, bizden bir erime oldu. Bu erime, onları büyütmedi. Kararsız ya da sandığa gitmeyen seçmen oluştu. Bu AK Partiye şu mesajı veriyor. Sende çözüm olduğunu biliyorum, ama benim ışığımı güçlendir. Bunu doğru okumak gerekiyor. İstanbul seçimlerini CHP kazanmadı, AK Parti kaybetti. CHP bir umut olduğu için öne çıkmadı. AK Parti kaybetti. Bize gerekli olan, umudu topluma vermektir. Kürdün de Türkün de arayışlarını dikkate almalıyız. Sadece kalkınmanın tek başına çözüm olmadığını test etmiş bir partiyiz.

Kayyum uygulaması, bölgede ciddi bir rahatsızlık yaratıyor, devam edecek mi?

Kayyum uygulamalarının sürdürülebilir olmadığını devlet de biliyor. Normale dönmek gerekiyor. Hendek, çukur olaylarında belediyeler toplumsal iradeye yaslanmış olsa da içine girdiler. Bunlar herkesin bildiği şeyler. Teröre yaslanmış bir yapının, toplumsal dinamikleri örgütlemesi mümkün değildir. Normalleşme, toplumun da demokratik reaksiyonlar içinde oluşması ile oluşacaktır.

2023 seçiminde iktidar olursanız, bir daha kayyum görmeyecek miyiz?

Ben öyle düşünüyorum.

Kaynak: Gönül Morkoç/ İlyas Akengin-Amida Haber

Röportaj Haberleri

“Suriye’ye geri dönüş tartışması, empati yoksunu ve yersiz”
Türkiyeli bir mücahid ile Suriye devrimi üzerine…
"Solun bir kısmı mezhepçilikten bir kısmı da İslam düşmanlığından Esed'i destekliyor"
Suriye'nin korku hapishaneleri: Sednaya, Tedmur ve Suriye’nin yeni hafızası
"Suriye devrimi Türkiye'nin de zaferidir!"