Taha Kılınç, Yeni Şafak gazetesindeki yazısında Şehit Muhammed Mursi’nin vefat eden oğlu Abdullah Mursi’yi yazdı:
“Ey gözümün nuru… Senden ayrılalı bir ay oldu, ama sanki daha bugün gibi. Sen defnedildiğinde, benim kalbim de defnedildi ey Babam. Ve birçok tafsilat da Babamın yanına defnedildi: Bütün üzüntülerimi yok edip götüren gülüşün… Bütün acılarımı gideren o şefkat dolu bakışların… Dünyanın ve içindeki her şeyin sıkıntılarını unuttuğum sözlerin… Ve bütün yaralarımı iyileştiren sımsıcak kucaklayışın...”
Muhammed Mursi’nin 25 yaşındaki en küçük oğlu Abdullah, babasının 17 Haziran’daki vefatından sonra Twitter hesabından bu cümleleri paylaşmıştı. Aileyi yakından tanıyanlar, Abdullah’ın babasına düşkünlüğünü biliyordu, o da bunu hiç saklamıyordu zaten. Şu yazdıkları da duygularının ve hissettiği üzüntünün bir başka ifadesiydi:
“Babacığım: Senin yolunda ve senin örnekliğinde sana kavuşmadan kalbim şifa bulmayacak, kırık ruhum tamir olmayacak ve hüznüm geçmeyecek. Senden sonra, dünyaya hiçbir rağbetim kalmadı ey Babam. Sen dünyadan ayrıldın. Senin olmadığın bir yerde, ben nasıl yaşayacağım? Kendimi, senin bir gün dönüp geleceğin ve yeniden kavuşacağımız (ümidiyle) teselli ediyorum.”
Derken, geçtiğimiz çarşamba akşamı gelen ani bir haber:
“Muhammed Mursi’nin en küçük oğlu Abdullah, geçirdiği kalp krizi sonucu hayatını kaybetti.”
Mısır rejimi, şüpheli ölümler konusunda gayet mahir olduğundan, Abdullah’ın vefat haberi -doğal olarak- ilk başta soru işaretleriyle karşılandı. Muhammed Mursi’ye reva görülen muamele ortadayken, acaba Abdullah’ın ölümünde de darbe yönetiminin parmağı olabilir miydi? Sosyal medyada kısa süre dolaşan, “sabah göz altına alındı, karakoldan hastaneye koma halinde götürüldü” iddiaları, Mursi ailesinin avukatı Abdulmun’im Abdulmaksûd tarafından kısa süre içinde yalanlandı ve durumun keyfiyeti açıklığa kavuşturuldu:
Abdullah Mursi, Kahire’nin güney kesiminde, kendi aracını kullanırken direksiyon başında kalp krizi geçirmiş. Yanında bulunan arkadaşı önce aracı durdurmayı başarmış, daha sonra da Abdullah’ı en yakın hastaneye (Cîze’de, Özel Vâha Hastanesi) götürmüş. Hastaneye ulaştıklarında, Abdullah çoktan son nefesini vermiş. Hastanenin daha sonra yayımladığı resmî raporda da teyit edildiği üzere, Abdullah, 4 Eylül Çarşamba akşamı saat 21.34’te vefat etmiş olarak hastaneye giriş yapmış.
Abdullah Mursi’nin dünyadan ayrılmasında direkt biçimde Mısır rejiminin dahli olmasa da, bilhassa babasının yaşadıklarından fazlasıyla etkilendiği için, kalp krizini bu acı dolu sürecin tetiklediği su götürmez bir gerçek.
***
Mursi ailesinin en küçük ve en sosyal ferdi olan Abdullah, babasının tutukluluğu ve yargılanması sürecinde, Mısır yönetimi tarafından sürekli taciz edilmişti. 2014’te “uyuşturucu bulundurmak” gibi gülünç bir suçlamayla gözaltına alınan Abdullah, bir yıl hapiste tutulduktan sonra salıverilmişti. Abdullah, geçen sene de “yalan haber yaymak” suçlamasıyla (Twitter’da, babasının hapiste kasten tedavisiz bırakıldığını yazmıştı) gözaltına alındı, ancak hapsedilmedi. Bu taciz ve kovuşturmaların iki amacı vardı: Evvela, en küçük ve körpe evladının üzerinden, Muhammed Mursi’yi darbenin meşruiyetini ilâna ve kabule zorladılar. Mursi, “Darbeyi tanıyorum, yeni yönetimin meşruiyetini kabul ediyorum” deseydi, Abdullah bunlarla karşılaşmayacaktı. Hatta belki kendisi bile serbest kalabilecekti. Ama demedi. Mursi ailesinin hiçbir ferdi, 2013’te yaşanan zorbalığı kabul etmedi ve boyun eğmedi. İkinci sebep ise, Mursi ismine leke sürmek ve aileyi toplumun gözünden tamamen düşürmekti. Bunu da istedikleri biçimde başardıkları söylenemez.
Abdullah Mursi, ağabeyi Usâme’nin 2016’da tutuklanmasından sonra, Mursi ailesinin sözcüsü konumuna yükselmişti. Yaşının küçüklüğüne rağmen, cevval karakteri ve etkili üslubu sebebiyle, sesi dünyanın her yerinden duyuluyordu. Twitter hesabından yaptığı paylaşımlarla, Mısır’da yaşanan haksızlıkları sürekli ilân ediyor, böylece sadece kendi ailesinin değil bütün darbe mağdurlarının sesi oluyordu. Babasına reva görülen muamelelerin gayrı meşruluğu ve darbenin hukuksuzluğu, Abdullah’ın son nefesine kadar haykırdığı hakikatlerdi.
Tam da söylediği gibi davranmıştı Abdullah: Babasının yolunda ve onun örnekliğini takip ediyordu her şeyiyle. Vefatında bile öyle olmuştu: Babası gibi, o da zulüm ve haksızlıklara dayanamayan kalbinin durmasıyla dünyaya veda etti. Abdullah, kabirde de babasının izini takip etti üstelik: Mısır yönetimi, onun Şarkiyye’deki aile mezarlığına defnine müsaade etmedi. Uzun müzakerelerin ardından, nihayet Kahire’de babasının defnedildiği “Mürşidler Kabristanı”nın hemen yakınına gömülmesine karar verildi. Ve Abdullah, perşembeyi cumaya bağlayan gece sabaha doğru (6 Eylül), yoğun güvenlik önemleri altında babasının çok yakınına defnedildi.
“Senin yolunda ve senin örnekliğinde sana kavuşmadan, kalbim şifa bulmayacak, kırık ruhum tamir olmayacak ve hüznüm geçmeyecek” demişti. Yalnızca 80 gün sonra, çok sevdiği babasına kavuştu Abdullah.
***
Muhammed Mursi’nin muhterem ve muazzez eşi Neclâ Mahmûd, imtihanın en büyüğünü omuzladı bu süreçte. Önce çok sevdiği kocasını, ardından da oğlunu kaybetti. Mihnete alışkın bir çizginin müntesibi olarak, yaşadıklarını iman ve tevekkülle sîneye çektiğine şüphe yok. Tıpkı, Yüce Divan’a intikal eden davaların, hiçbir zulmün olmayacağı o büyük günde, adaletle görüleceğine de şüphesinin olmadığı gibi…