HAKSÖZ-HABER
Selahattin Eş Çakırgil’in “Tefrit' ve ‘İfrat'tan kurtulup, ‘itidal'e ulaşamayacak mıyız?” başlıklı yazısının konuyla alakalı kısmı şöyle:
İran’lı meşhur düşünce adamı Abdulkerim Surûş’un son bir konuşmasını dinledim, oldukça ilginçti. Diyordu ki, -özetle-: ‘Biz gulûv (hiçbir sınır tanımayan ifrat) ehliyiz. Maalesef, şianın geçmişteki bu mirâsı bize de ulaştı. İmam’ların (12 İmam’ın) türbelerini ziyarette okuduğumuz dualara bakınız.. ‘Rızqımız da, hesabımız da onların elindedir; Kıyamet’te onların huzuruna varacağız.’!
Şia başlangıçta bu değildi. Şiîlerle Sünnîler arasında da, başlangıçta böyle bir fasıla yoktu. Ehl-i Beyt imamlarına Ehl-i Sünnet de, Şia da aynı ihtiramı gösterirlerdi. Ama, daha sonra, onlara vahy geldiği, ilm-i gayb sahibi oldukları ve daha nice aşırılıklar eklendi; hele de Safevîlerden sonra.. Gulat-ı şia geldi, suyu bulandırdılar ve bugün henüz de bulanıktır. Ama, sonra lanetlemeler geldi. Kötü sözlerden dolayı sevab alacağımız bile söylendi. Dinî önderlerimiz öğrettiler lânet etmeyi halk’a.. Bizim en büyük yanlışlarımızdan biri de, Peygamber’in halifelerine lânet okumaktı ve bu bağışlanamazdı ve bugün de bağışlanası bir tutum değil.. Ehl-i Sünnet bundan dolayı bizi asla bağışlamadı, bağışlanacak bir konu da değil çünkü.. Rencide olanlar bizim Müslüman kardeşlerimizdi.. Onların gönlünü kırdık, kalblerine kin yerleştirdik.
Halbuki, İmam Ali, oğullarının adını Ebubekr, Ömer koymuştu. İmam Cafer-i Sâdık ve İmam Musa Kâzım’ın kızının adı da Ayşe idi.
Şimdi deniliyor ki, ‘Filân âyetullah, lanet etmenin haram olduğuna dair fetvâ verdi..’
Çok güzel, ama, mesafe o kadar açıldı ki.. Geç kalmanın bedeli ağır.. Ve, kimse o fetvâlara kulak asmıyor. Sünnîler, en fazla, bu lânetleme ve hakaretlere itiraz ediyorlar ve şiîlerin söyleyecek bir sözleri yok!’
Evet, Surûş’un bu sözlerini, herkes ve hele de, Hz. Huseyn’in katledilişine yanmak adına bir düşmanlık ateşini tutuşturanlar daha bir düşünmelidirler.
*