HAKSÖZ-HABER
Havalimanında gerçekleşen katliam sonrası Obama ile başlayıp CIA direktörünün açıklamalarına, oradan Amerikan medyasına kadar uzanan derin üzüntü ve dayanışma mesajlarının içeride siyasiler ve medyanın pek hoşuna gittiği bir sır değil. Oysa bu ‘dayanışma’ mesajlarının ısrarla altını çizdiği vurgunun, yani ‘IŞİD’le savaşa yoğunlaşma’ çağrısının Türkiye’yi daha yoğun bir ateşin içine çekme gayretinin bir tezahürü olarak okumak mümkün. Ne hikmetse aynı duyarlılık PKK’nın gerçekleştirdiği vahşi katliamlar sonrasında pek görülmüyor. Zaten beklememek de lazım, çünkü bu tür bir yaklaşım çelişki olur. Ne de olsa PKK, ABD’nin Suriye ve Irak’ta müttefiki bir güç!
Bu çerçevede medyada Amerikan sözcülüğüyle maruf isimlerin yaklaşımlarında da aynı duyarlılıkları, gayretleri görmek mümkün. Örneğin Aslı Aydıntaşbaş Cumhuriyet’teki “IŞİD’le nasıl mücadele edilir” başlıklı yazısını bir sürü laftan sonra şöyle sonlandırıyor: “‘IŞİD’den nasıl buraya geldin’ diye sormayın. ‘Kürt Seti’ oluşmasın diye IŞİD’le ayak oyunları yerine IŞİD’e karşı Kürt Seti oluşturmalıyız. İçeride de dışarıda da ancak böyle nefes alırız. Gerisi fasa fiso.
Amerikancılığıyla maruf bir diğer isim olan Cengiz Çandar ise Al-Monitor’da yayınlanan “Terörizme en açık ülkeye hoşgeldiniz“ başlıklı yazısında Erdoğan’ın sürekli olarak terör örgütlerinden bahsederken IŞİD’le birlikte PKK, PYD ve YPG’yi de sıralamasından rahatsızlığını belirtiyor.
ABD’nin derdinin Amerikancıların da dedi olması anlaşılabilir bir şey. Bu yüzden bir yandan savaş olmasın, başımız ağrımasın türünden söylemler geliştirip, Suriye politikasını eleştirirlerken, aynı zamanda IŞİD’e karşı cephe açılmasına, hatta topyekün savaş yürütülmesine yönelik yaklaşımları anlaşılmaz değil. İlginç olan bu söylemlerini dillendirirken Türkiye’nin on yıllardır savaştığı PKK’ya adeta toz kondurtmamaları!