ABD’nin İki Yüzlü Politikası
Ahmet Varol / Yeni Akit
Suudi Arabistan’ın liderliğindeki diktatörler çetesinin Katar’a karşı başlattığı ablukanın arkasında ABD’nin olduğunu daha önce değişik vesilelerle dile getirmiştik. Gerçi bu ülkelerin 2014’te Katar’a karşı bir başka ortak atak gerçekleştirmiş olmaları kendilerinin de buna istekli olduklarını gösteriyordu. Ancak 21 Mayıs 2017’de düzenlenen ve ABD Başkanı Trump’ın da iştirak ettiği Riyad Zirvesi’nin hemen ardından başlatılması bu kez talimatların doğrudan ABD’den ve onun siyonist işgal rejiminin yararına krizler çıkarmaya istekli başkanından alındığını çok açık bir şekilde gözler önüne seriyordu.
Zaten ablukanın başlatılmasının hemen arkasından ABD Başkanı Donald Trump’ın yaptığı açıklamalar ve diktatörler çetesinin tutumunu sahiplenmesi, kendisinin Riyad Zirvesi’nde terörün daha fazla finanse edilemeyeceğini söylediğini liderlerin de Katar’ı işaret ettiklerini özellikle vurgulaması bu konudaki tahminleri teyit etti ve herhangi bir şüpheye mahal bırakmayacak şekilde meseleye açıklık kazandırdı.
Fakat bütün bunlara rağmen krizin bir tarafında duran Suudi Arabistan’la 380 milyar dolarlık silah anlaşması yapmasının ardından diğer tarafındaki Katar’la da 12 milyar dolarlık bir silah anlaşması yapması kendisinin aslında çıkarlarını öncelediğini ortaya koyuyordu. Bir yandan krizin şartlarını ve zeminini oluştururken diğer yandan da her iki tarafla silah anlaşması yapmak suretiyle kendi ekonomisine yeni katkılar sağlamaya çalışıyordu.
Görüldüğü kadarıyla ABD diktatörler çetesini saldırtırken kendisi Katar’dan tümüyle vazgeçme niyetinde değildi. Ama diktatörler çetesi Trump’ın kendilerini tahrik etmek amacıyla verdiği desteği belki Katar’a oldum olasıya yüklenmek için yeterli güç ve enerji kaynağı olarak gördü.
Fakat ABD’nin son günlerde Körfez krizi karşısında farklı bir siyaset izlemeye başladığı dikkat çekiyor. Trump’ın Dışişleri Bakanı Rex Tillerson 10 Temmuz Pazartesi günü başlattığı bölgeye yönelik ziyaretleriyle şimdi de meseleye çözüm bulma girişimine geçmiş gibi görünüyor.
Tillerson’un ilk durağı aracı ülke rolü üstlenen Kuveyt’ti. Ardından Salı günü Katar’a bir ziyarette bulunduktan sonra Çarşamba günü de Suudi Arabistan’a geçti.
Katar’ı ziyareti esnasında ilginç açıklamalarda bulundu. Katar’ın Körfez meselesi karşısında izlediği tutumun ve verdiği cevapların gayet açık ve mantıklı olduğunu söyledi. Oysa diktatörler çetesinin Dışişleri bakanları, on üç maddelik talepler listesine Katar’ın verdiği cevabı aldıktan sonra Kahire’de düzenledikleri toplantıdan sonra yaptıkları açıklamada bunun tam tersini söylemişlerdi.
ABD Dışişleri Bakanı aynı zamanda Katar Emiriyle, terörün finanse edilmesine karşı ortak bir mücadele verilmesi konusunda anlaşma imzaladı. ABD’nin burada kullandığı üslûp farklıydı. Katar’ın terörü desteklediğine dair bir ithamda bulunulmadan “terörün finanse edilmesine karşı ortak mücadele verilmesi”nden söz ediliyordu. Diktatörler çetesi ise Katar’dan suçlu olduğunu peşinen kabul etmesini sonra da kendilerinin verdikleri talimat doğrultusunda suçu işlemekten vazgeçtiğini ilan etmesini istemişlerdi. Diktatörler çetesi bu konuda kendilerinin katakulleye getirildiklerini gizlemek için Tillerson’un Doha ittifakının kendilerinin yıllardan beri devam eden baskılarının bir sonucu olduğunu ama bu kadarının yeterli olmadığını iddia ettiler.
Verilen bilgilere göre Tillerson, Katar’daki münasebetleri esnasında krize taraf ülkelerin hepsinin Dışişleri bakanlarının bir masa etrafında toplanmalarını teklif etti. Bunu Katar olayların başlangıcında talep etmişti ancak diktatörler çetesi anlaşmak değil dikte etmek ve yaptırmak istediğinden buna yanaşmamışlardı.
Anlaşıldığı kadarıyla Trump’ın ipiyle kuyuya inen diktatörler gerçekte kendilerini zelil duruma düşürdüklerini biraz geç fark edecekler.