ABD bir yandan Irak’ta İran ile ittifakını sürdürürken, öte yandan İran’a yönelik ambargoyu deldiği gerekçesiyle Halkbank Genel Müdür Yardımcısını tutuklayarak resmen uluslararası hukuku katlediyor!
Halkbank Genel Müdür Yardımcısı Mehmet Hakan Atilla’nın ABD’de tutuklanması olayı Amerikan hukuksuzluğunun, tekebbür ve ahlaksızlığının tipik bir tezahürü olarak karşımızda. Daha önce Rıza Sarraf hadisesinde yaşananın bir benzeri icra ediliyor. Üstelik bu kez çok daha ciddiye alınması gereken bir durum var. Çünkü tutuklanıp 50 yıl hapis ve milyonlarca dolar para cezasına çarptırılabileceği söylenen kişi Türkiye devletine ait bir bankanın yöneticisi.
Aslında burada yargılananın Mehmet Hakan Atilla’nın şahsında Türkiye devleti olduğu da görülmeli. ABD şimdilik şahıslar üzerinden gidiyor. Hiç kuşku duyulmasın ki, şartları olgun gördüğünde Türkiye devletini ve onun tepe yöneticilerini de sanık sandalyesine oturtmak için elinden geleni ardına koymayacak!
Ne ilginçtir ki, konu Türkiye’deki muhalif çevrelerde ve bilhassa da Gülenci ağlarda iktidarın yolsuzlukla imtihanı şeklinde sunulmaya çalışılmakta. Bu görüntü açıkçası mezkur çevrelerin sefaletine ve düşmanlık duyguyla nelerden medet umar hale geldiklerine işaret etmekte. Oysa ortada tek bir vakıa var, o da ABD’nin müstekbirliği! Ve bundan medet umanlar da olsa olsa ABD’ye köleliği içselleştirmiş tipler olabilirler!
Yolsuzluk tartışması, Rıza Sarraf’ın Türkiye’deki kirli ilişkileri, bakanların yargılanmaması vb. mevzuların tümünün tartışılmayı hak ettiğine kuşku yok. Bunları örtmeye yönelik çabaları dün eleştirdiğimiz gibi, bugün de asla tasvip etmeyiz. Mamafih ABD’nin tutumunun bununla bir ilgisinin olmadığını da görmek durumundayız. Ülkeleri işgal ederek en büyük yolsuzluğa, hırsızlığa imza atan haramilerin şahı olan ABD’nin yolsuzluk diye bir derdi, tasası yok! ABD “benden izinsiz nasıl adım atarsın, benim koyduğum yasağı sen nasıl delmeye kalkarsın” mantığıyla hesap sorma, boyun büktürme derdinde! İşin özü, hakimiyetini dayatma ve kabul ettirme çabası içinde! Konu hassaten bu perspektiften ele alınıp, gündemleştirilmeyi hak ediyor.
Öncelikle ABD’nin İran’a karşı çıkardığı ambargo yasasını başka ülkelere ve başka ülkelerin vatandaşlarına da teşmil etmesi tam bir kovboy hukukudur! İstemiyorsan sen İran’a mal satmazsın, ondan bir şey de almazsın! Ama 3. şahıslara yasak getirmek mevcut ulusal egemenlik temelli uluslar arası hukuk düzeninin paçavra edilmesi demektir!
Kaldı ki, İran’a karşı bu kadar keskin ve sert tutumlar aldığı düşünülen bu ABD, Irak’ta İran ile aynı cephede değil mi? Birlikte inşa ettikleri işbirlikçi devlet yapısını ayakta tutma adına aynı cephede savaşıyorlar; birisi karadan, diğeri havadan katliamlar gerçekleştiriyor. Ve bir yandan mescidleri, okulları bombalayıp her gün onlarca masumu öldürüp, insanları sürgüne zorlarken diğer taraftan da bu kirli ittifaklarını, işgal ortaklıklarını ‘teröre karşı savaş’ yalanıyla meşrulaştırmaya çalışıyorlar.
İşte bu ABD bir yandan İran ile bütün bu kirli ortaklığını doludizgin devam ettirirken, bir yandan da ambargo yasası vb. saçmalıkları dayatmayı da sürdürüyor.
Ne yazık ki, Türkiye’nin bu süreçte gayet pasif bir tutum takındığını gözlemliyoruz. Uçuşlarda tablet yasağı kadar dahi gündem olamayan bu konu kesinlikle çok ciddi bir saldırı olarak değerlendirilmeli ve tedbir alınmalı. Tam manasıyla bir korsanlık eylemi olan bu tutuklama hadisesi karşısında resmi düzeyde neler yapılıyor, neler konuşuluyor bilemeyiz elbette ama kamuoyunu bilgilendirme ve bu açık hukuksuzluğa tavır alma bağlamında takınılan tutumun gayet zayıf ve yetersiz olduğunun altını çizelim.