ABD’de başkanlık seçimleri ile kırılan fay hatları

​​​​​​​ABD’de patlak veren sistem tartışması ve iç çatışma, kendi alternatif politikalarını üretmesi ve tercihlerini çeşitlendirmeyi sürdürmesi noktasında Türkiye’nin lehine görünüyor.

Taha Kılınç, Yeni Şafak gazetesinde yayınlanan “Fay hatları” başlıklı yazısında ABD’deki seçimleri yorumluyor:

Görünen o ki, ABD başkanlık seçiminde oy sayımı sonuçlansa bile, başlayan tartışmalar çok uzun bir süre daha devam edecek. “En ideal yönetim” olarak sunulan demokrasinin tatbikatında ortaya çıkan çelişkiler, seçim sistemlerinin verimliliği ve güvenilirliği, insanların tercihlerinin sosyal medya ve diğer teknolojik kanallar üzerinden yönlendirilmesi… gibi sayısız konu başlığı, dünyanın gündemini işgal etmeyi sürdürecek. Keza, Donald Trump’ın şahsında mücessem hale gelen siyaset üslubu ve sandığa giden Amerikan halkının yarısının bu üsluba onay vermiş olması da, ABD’deki iç çatışmalar eşliğinde uluslararası siyasetin gidişatını yeniden düşünmeyi ve konuşmayı gerektirecek.

Los Angeles Times’ta Nicholas Goldberg’in üç gün önce yazdıkları, vurguladığım bu “yeni realite”nin de açık bir tasviri niteliğindeydi: “Donald Trump, seçimi kaybetse de, kazandı. Kazandı, çünkü o koltuğunu bıraktıktan sonra bile uzun zaman yakamızı bırakmayacak biçimde bizi böldü, ihtilaflarımızı derinleştirdi. Trump daha önce seçildiğinde, bu belki bir anormallikti, talihsiz bir hataydı. 2016’da ona oy veren seçmenler, belki de seçim kampanyası sırasında dile getirdiği sorumsuz vaatlerini gerçekleştirmeyeceğini düşünerek, masumca oy verdiler. Fakat 2020’de Trump’a yeniden oy veren on milyonlarca insan için, durum artık bambaşka. Onların oyu, bütün dünyaya şu mesajı gönderiyor: Bu acayip ve güvenilmez adam, dünyanın en güçlü makamına Amerikan halkını aldatarak veya kandırarak gelmedi. Aksine Trump, birçok insanın gayet bilinçli şekilde tercih ettiği bir seçenek.”

Başlangıçta ve dört yıllık başkanlığı süresince tabir-i caizse “mahallenin delisi” konumuna indirgenmeye çalışılan Donald Trump, artık Amerikan toplumunun kabaca yarısını temsil ediyor. Söylemleri, müstehzî tarzı, sahne şovunu andıran konuşmaları, hedefleri ve iddiaları, milyonlar tarafından destekleniyor, heyecanla izleniyor. Önceleri onu ciddiye almayanlar, karşılarında somutlaşan bu garip fenomenle nasıl başa çıkacaklarını şimdi kara kara düşünüyor.

Amerikan siyaset sahnesinde yaşananlara bakınca gazeteciler, yorumcular, siyaset bilimciler ve tarihçiler için bol malzemeli, bol öğretici ve hatta eğlenceli bir döneme girdiğimiz kesin. Dünyaya sıklıkla demokrasi dersleri veren, bunun için müdahalelerde bulunan ve gerektiğinde de güç kullanmaktan çekinmeyen bir ülkenin, kendi söküğünü dikemez hale gelişi elbette dikkati ve merakı celbeden bir durum. Ve Trump’ın kendi ülkesinin seçim sistemini ve oy verme mekanizmasını aleni biçimde tartışmaya açması ve meşkuk hale getirmesi de, tabii ki çok önemli. Bütün dünya, Trump’ın harekete geçirdiği fay hatları üzerinden, “Amerikan rüyası”nın aksayan taraflarını sürükleyici bir film gibi seyrediyor.

Kolay pes etmeyeceğini dile getiren, oyların çalındığını sürekli tekrarlayan ve seçimin neticesini mahkemenin belirlemesini isteyen Donald Trump’ın -ve elbette ona oy veren en az 69 milyon Amerikalının- karşısında, Joe Biden oldukça rahatsız ve tartışmalı bir konuma sürüklenmiş oldu. Biden, oy sayımı sonuçlandıktan sonra Beyaz Saray’a yerleşmeye hak kazansa bile, Trump’ın temsil ettiği kitle ve kullandığı üslup, ona rahat vermeyecek gibi görünüyor. Biden’ın ilerlemiş yaşı, belirgin sağlık sorunları ve Demokrat cephenin oylarını istenen biçimde artıramamış olmasının partisi içinde yarattığı huzursuzluk da bu denkleme eklendiğinde, Washington’da suların durulması kısa vadede mümkün görünmüyor.

Ortadoğu ve İslâm dünyası açısından meseleye baktığımızda, “kendi içinde kavgalı ve çatışmalı bir ABD” elbette akla en uygun seçenek. Çünkü Cumhuriyetçi veya Demokrat, Washington’da dümene kim geçerse geçsin, uygulayacağı politikaların hem Türkiye hem de bölgemiz için çerçevesi belli. Bir tarafta tümüyle İsrail’e teslim olan, Arap dünyasını İsrail’in dümen suyuna sokan, açıktan Türkiye’nin ekonomisini çökertme tehdidinde bulunan Trump… Diğer tarafta kendisini “Yahudi olmayan Siyonist” şeklinde tanımlayacak kadar İsrail yanlısı, PKK destekçisi, “Erdoğan’ı devirmeliyiz” diyen Biden… Bu açıdan, ABD’de patlak veren sistem tartışması ve iç çatışma, kendi alternatif politikalarını üretmesi ve tercihlerini çeşitlendirmeyi sürdürmesi noktasında Türkiye’nin lehine görünüyor.

Donald Trump döneminde bazı Arap ülkelerinin Türkiye’ye karşı bilhassa kışkırtılması ve organize edilmesi siyasetinin, muhtemel bir Joe Biden iktidarında ne yöne seyredeceğini ise, hep birlikte göreceğiz.

Yorum Analiz Haberleri

Meşru olanı savunursan karşılığını elbet görürsün!
Türkiye solu neden hala Esed rejimini savunuyor?
Sosyal medyada görünürlük çabası ve dijital nihilizm
İran aparatlarının komik antipropagandalarına vakit ayırmak bile coğrafya için zaman kaybı...
Nasıl ki ilk Müslümanlar tüm zorluklara rağmen direndiyse Gazzeliler de öyle direniyor!