ABD'de başkan adayları Gazze konusunda farklı düşünüyor mu?

Nurşin A. Güney, var olan ABD Başkanı ve başkan adaylarının Gazze'de yaşanan vahşete dair çok farklı bir yerde durmadıklarını ifade ediyor.

Prof. Dr. Nurşin A. Güney / Açık Görüş

ABD'de başkan adayları Gazze konusunda ne kadar samimi?

ABD'de 5 Kasım'da yapılacak Başkanlık seçimleri öncesinde ve Demokrat Partideki başkanlık adayı konusundaki değişim sonrası, şimdi herkes Washington'un güvenlik ve dış politika kodlarının değişip değişmeyeceği üzerine fikir beyan etmekte. Özellikle, yeni Demokrat aday Kamala Harris'in Trump karşısında genelde Amerikan dış politikası ama özelde de Ortadoğu ve Filistin-Israil meselesinde bir yenilik getirip getirmeyeceği merak konusu. ABD'de Trump'ın yeniden başkan seçilmesi durumunda Amerikan dış politikasının yeniden öngörülemez çizgisine geri dönmesi beklenirken Harris'in söylemlerine bakıldığında da Biden'ın özellikle Ortadoğu için sürdüregeldiği öngörülebilir politikasının devam edeceği kolaylıkla iddia edilebilir.

Biden Yönetimi Gazze için çabaladı mı?

Biden Yönetimi, 7 Ekim sonrasında bir yandan Israil'e muazzam bir askeri, diplomatik ve siyasi destek veriyor, diğer yandan ise 5 Kasım seçimi öncesinde Israil'in Gazze'deki katliamları karşısında hem Amerikan kamuoyunu hem de uluslararası toplumu yatıştırmak için Gazze'de siviller ölmesin söylemleriyle bezenmiş ateşkes önerilerini gündeme getirerek adeta bir yatıştırma politikası sürdürmek istiyor. Bu amaçla, kısa bir süreliğine de olsa Israil'e yönelik sınırlı askeri teçhizatın tedarik edilmesini de askıya almıştır. En son, ABD'nin ortaya attığı Hamas-Israil arasında ateşkesi sağlayacak köprü anlaşması teklifi de aslında Biden'ın Israil'in güvenliğini öncelemek taktiği ile doğrudan irtibatlıdır. Bu nedenle, söz konusu bu teklif Netanyahu tarafından kabul görmüşken Hamas tarafından reddedilmişti. Özetlemek gerekirse Biden yönetimi İsrail'in güvenliğini birinci sıraya koymaya devam ediyor ama bazı kozmetik manevralarla masayı kuruyoruz, bir şeyler için çabalıyoruz imajı oluşturmaya da çalışıyor -ki bu çabanın iki büyük nedeni var: 1)- Amerika'daki seçim koşulları ve 2)- uluslararası kamuoyunun Gazze tepkileri. Biden yönetimi bu iki unsuru gözeterek en azından retorik olarak Filistin-Israil meselesinde iki devletli çözümü dile getirmek suretiyle diplomasi alanında nispi olarak bir denge tutturmaya çalıştı. Biden'ın bugüne kadar takip ettiği Gazze politikası, Demokrat Parti'nin ilerici olarak bilinen kesimleriyle, swing/salıncak eyaletlerde yaşayan birçok Arap-Müslüman Amerikalıyı oldukça yabancılaştırmıştır. Kasım ayındaki seçim sonuçları bakımından kilit bir salıncak eyalet olan Michigan bu yüzden Demokratlar açısından artık sorunlu bir eyalet olarak algılanmakta. Sözün özü, Demokrat Parti adayları açısından kozmetik çabalar son derece önemli.

Haris kozmetik Gazze sempatisini devam ettirmek zorunda

Harris'in Gazze'de yaşananlar hakkında yaptığı bazı olumlu çıkışları da bu kategoride değerlendirebiliriz. Ki aslında Harris genelde mesele üzerinde sessiz kalmayı tercih ediyor. Bu durumun, Harris'in başkan adayı olduktan sonra da çok değişmediği görülmektedir. Demokratların başkan adayı olabileceği söylendikten sonra, Kamala Haris Israil Başbakanı Netanyahu'nun ziyareti sırasında ABD kongresindeki konuşmasına katılmayarak Filistin-Israil meselesinde bir duruş sergilemek aslında istemiş ve bu bağlamda Netanyahu hükümetine bir mesaj yollamak istemiş görünüyor. Ancak sonradan Netanyahu ile yaptığı görüşmede ABD'nin klasik çizgisi doğrultusunda Israil'in varlığının meşruluğu ve kendini savunma hakkı konusunda bilindik görüşleri yineledi. Kısaca, Harris, Biden yönetiminin bir adım ileri iki adım geri tutumunu daha sessiz bir biçimde ve arada çocuklar ölmesin nidaları ile benimsemiş görünüyor. Nitekim, Harris-Netanyahu görüşmesinden sonra, Harris Israil Başbakanına ABD menşeili ateşkes planını önermekten çekinmemişti. Söz konusu bu planın içeriğinin Gazellileri değil de daha ziyade Israil'i kayırdığı bilinmekte. Bu kimi zaman açıkça ve yüksek sesle seslendirilen İsrail yanlısı tavır bizi şaşırtmamalı. Zira Harris'in kendisinin İsrail'e güçlü destek verme konusunda uzun bir siyasi geçmişi var. Bu bağlamda, 2017'de ABD Senatosu'na girdikten sonra, ilk yurtdışı gezisini İsrail'e yaptı ve orada Israil'in ABD'nin en sadık müttefiki olduğu konusundaki klasik bilinen görüşlerini tekrar etti. Anılan tarihte göze batan en önemli ilk icraatlarından birisi, Israil'i kınayan bir Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi kararına karşı çıkması idi. İlaveten, Harris Amerikan İsrail Halkla İlişkiler Komitesi'nin (AIPAC) o yılki yıllık toplantısında yaptığı konuşmada, ABD ile İsrail arasındaki bağların "sarsılmaz" olduğunu bir kez daha yinelemiş ve "kimsenin ABD-Israil arasına kama sokmasına müsaade etmeyeceğini" söylemişti. Buna rağmen, Harris'in İsrail lobisini tam tatmin ettiğini söylemek de mümkün değil. İsrail'in ABD büyükelçisi Michael Herzog, örneğin, İsrail haber sitesi Ynet'e vermiş olduğu bir röportajda, Harris'in Israil ile ilgili genel sicilinin "olumlu" olduğunu söylüyor, ancak Gazze'deki savaş hakkında "bazı sorunlu açıklamalar" yaptığını da belirtmekten geri durmuyor.

Demokratların bir kesiminin Gazze'de yaşananları protesto ettiği biliniyor. Gazze meselesi Demokrat partiyi siyaseten bölen en önemli meselelerden biri oldu. Israil'in 7 Ekim sonrasında gerçekleştirdiği orantısız saldırılar sonucunda 40 bine yakın Gazzeli sivilin hayatını kaybetmesi kolay kabul edilebilir bir şey değil. Durum ABD'deki kimi STK'ların da harekete geçmesine neden oldu. Nitekim 21 Ağustos tarihli New York Times gazetesinde yer alan haberde, Demokratların Ulusal Kongresi'nde yer alan- ve Gazze'de derhal ateşkes ile ABD'nin Israil'e silah ambargosu uygulamasını talep eden- Uncommitted temsilcilerinin Gazze'de rehin alınanların ve mağdur olanlar adına bazı kişilerin Demokrat Parti Kongresinde söz almalarını talep ettiği bilgisi yer alıyordu. Bu grubun yaptığı açıklamalara göre (ki kendileri Demokrat Parti seçmeni) Filistinlilerin sesinin de Kongre'de duyulması son derece önemliydi. Kısaca, Demokrat Parti Kongresi öncesinde parti elitlerine yönelik "Gazze ile ilgili bir şey yapılmalı" baskısının sadece Kongre binası önündeki protestodan ibaret olmadığı görülüyor. Demokrat Parti seçmeninin bir kısmı Trump karşıtı söylemde birleşirken Gazze konusunda Harris'ten daha net bir konuşma bekliyordu en azından.

Uncommited'dan eleştiri

Ancak, Uncommitted grubuyla çalışan Middle East Institute for Understanding'ten Margeret DeReus'un göre bu yöndeki beklentilerinin sonuçsuz kaldığı kanısı hakim. Ona göre; Demokrat parti- ve dolayısıyla onların adayı Harris'in- söylemeden yaptığı şey Gazze meselesini halının altına süpürmekten başka bir şey değil. DeGeurus'un iddiasına göre, bahse konu Gazze olunca Demokratlar kendi tabanından oldukça kopuk. DeGeurus'a göre, Harris Gazze trajedisi hakkında bazı açıklamalar yaparak Biden'dan farklı olduğunu göstermek istiyor ama Demokrat tabanın bir kesiminin ondan beklentisi bunun ötesine geçilmesi, artık sözler değil, somut ve farklı bir icraatın tam zamanı. Yani sloganı 'a new way forward' olan bir başkan adayından yeni bir bakış açısı beklemek de Partinin eleştirel kanadının hakkıydı. ABD'nin salıncak Michigan eyaletinde 390 bin Arap Amerikalının yaşıyor olması ve bunların Biden hükümetinin Gazze politikasını eleştirmekte olması-özellikle ABD yönetimin Israil'e silah göndermesi bu kesimlerce Gazze'deki soykırımı doğrudan desteklemek olarak yorumlandığı için-doğal olarak Demokrat Başkan adayı Harris'in işini zorlamakta. Nitekim Biden yönetiminin Israil'e sağlamış olduğu bu silah tedarikinin doğrudan Gazze'deki ölümlerin ve yıkımın sebebi olduğu yönündeki inanç Michigan'daki Demokrat seçmenin yüzde 13'nün Uncommited Movement'a yönelmesine sebep oldu. Gazze savaşı konusunda Demokrat Parti politikalarından duydukları hayal kırıklığı nedeniyle, bazı Arap Amerikalı seçmenlerin son zamanlarda, üçüncü bir seçenek olarak Yeşil Parti adayı Jill Stein'a konuşmalarında atıf yapmakta oldukları gözlenmekte. Ancak, Arap Amerikalılar arasında dış politika söz konusu olduğunda, Stein'a olan desteğin oldukça zayıf ve sınırlı sayıda kaldığı da bir gerçek. Bu yüzden Kasım ayındaki Başkanlık seçiminde Müslüman ve Arap seçmenlerin çoğunun tercihinin uncommitedlara oy vermek ile oy vermemek arasında olacağı söylenebilir. Yani bazı Demokratlar sadece ilkesel sebeplerle değil, seçimi etkileyebileceği için de Harris'ten Gazze lehine bir açılım bekliyor. Ancak Demokrat Parti Kongresi ve seçim kampanyasında görünüyor ki Harris, orta sınıfın dertleriyle uğraşmayı Trumpizmle mücadelesinin bel kemiği yapmış durumda.

Arap ve Müslüman Amerikalıların en büyük endişesi, Harris'in başkan seçildikten sonra da Biden'ın Gazze politikalarına devam etme olasılığıdır. Kanımızca, Hariss'in Başkan olması halinde, Biden'ın devamı olarak bazı retorik söylemleri dışında Biden doktrininin esaslarını da izleyecektir. İran ile Hamas karşısında Israil saldırganlığına desteğin sürdürülmesi politikasını devam ettireceği açık. Filistin-Israil meselesinde de Gazze'de ateşkes sağlansın-bu anlamda Biden'ın ateşkes formülünü desteklemektedir-ve siviller ölmesin, bu da ABD'nin ve Demokrat Partinin başarısı olarak sunulsun, kısaca Harris'in arzusu Biden'ın bitiremediği işi, Gazze savaşını paketleme işini bitirmek.

Trump bildiğiniz Trump

Öte yandan, Cumhuriyetçilerin Başkan adayı Trump'ın dış politika yönelimi uluslararası toplum tarafından daha ziyade öngörülemez olarak anılmakta. Her ne kadar öngörülmezlik üzerinden pazarlık ve caydırıcılık Trump'ın adeti olsa da söz konusu Ortadoğu ve Israil olduğunda Trump'ın geçmiş dönem icraatları bizleri bir öngörüde bulunmaya itiyor. Trump özellikle 7 Ekim sonrası yapmış olduğu konuşmalarında, Biden yönetimini İsrail'i koruyamamakla suçlamış ve kendisinin ABD Başkanı olması halinde Hamas'ın 7 Ekim gibi bir saldırıyı başlatamaya cesaret bile edemeyeceğini savunmuştu. Trump Kasım ayında yapılacak Başkanlık seçiminde seçilmesi halinde, İsrail'e koşulsuz destek vereceğini belirtmiş ve ABD'nin İran'la olan ilişkilerini de gözden geçirerek İsrail'in güvenliğini garanti edecek bir formül bulacağını iddia etmişti. Bu bağlamda, Trump'un Biden ve onun devamı olan Harris yönetiminin Israil-Filistin meselesinde en azından söylem bazında destekledikleri iki devletli çözümden oldukça uzakta olduğu açık ve nettir. Aslında, bu durum bizler ve uluslararası toplum için hiç de şaşırtıcı bir durum değildir. Zira, hatırlanacağı üzere Trump kendi başkanlığı döneminde uluslararası tüm tepkilere rağmen Kudüs'ü İsrail'in başkenti olarak tek taraflı olarak tanımış ve Golan tepelerinin de Israil'de kalması ile birlikte İbrahim Anlaşmalarının gerçekleşmesinde öncü ve destekleyici bir rol oynamıştı. Bu nedenlerle, Trump'ın Kasım ayında yeniden seçilmesi halinde, ABD'nin her zamankinden daha fazla İsrail yanlısı bir politika izleyeceği rahatlıkla iddia edilebilir. Cumhuriyetçi Parti içerisinde Trump'ın tam bir hakimiyeti var. Trumpizm, Partinin kurucu felsefesinin yeni bir biçimi olmaktan partinin esas felsefesi olmaya doğru evrildi. ABD'nin güçsüz ve dış politikada başarısız olma algısı bu çerçevede kıyasıya eleştiriliyor. Yani Cumhuriyetçiler içerisinde Gazze'de yaşananlar konusunda bir görüş ayrılığı yok. İsrail'in yeterince ABD tarafından desteklenmediği için (çünkü onlara göre Biden zayıf, Demokrat Parti de bir sürü sosyalist var, Harris'in de IQ'su düşük) Gazze'de Hamas'ın işini bitiremedi. Kısaca, Trump'ın İsrail'e bakışı bütün stratejik çıkarsamaların ötesinde MAGA'nın (Amerika'yı Yeniden Büyük Yapalım) bir parçası. Cumhuriyetçi Parti seçmeni de MAGA etrafında konsolide olmuş gözüküyor.

ABD'nin değişmezleri

Şu anda, Kasım ayı Başkanlık seçimi söz konusu olduğunda Trump'ın Ortadoğu/Gazze meselesinde Israil yanlısı bir politika izleyeceği rahatlıkla öngörülebilmekte. Ancak Trump'a kıyasla Harris'in ise Gazze nedeniyle salıncak eyaletlerde biriken seçmen kitlesinin tepkisini yatıştırmak ve dolayısıyla bu seçmen kitlesinin oyunu almak için Filistinliler konusunda daha insancıl bir söylem tutturmuş olduğu görülüyor. Bu fark çok önemli bir fark değil. Sadece söylem farkı olduğu için önemsemiyor değiliz, ABD güvenlik ve dış politika temel önceliklerinin söz konusu Ortadoğu olduğunda Israil'in güvenliğinin korunması ve petrol akışının kontrol edilmesi gibi bazı konularda on yıllardır değişmez bir kalıbın içerisinde. Bu yüzden seçim sonrası, Harris yönetiminin İsrail'in güvenliğine rağmen Gazze konusunda bundan önceki Amerikan yönetimlerinin aksine bir tutum içinde olması beklenmemekte. Dolaysıyla, seçim öncesi Harris'in dillendirdiği Gazze konusundaki insancıl retorik daha çok seçim odaklı olup en çok da Trump'dan oy çalma amaçlı, fırsatçı bir söylemdir. Oysa ABD'nin ilkesel, stratejik duruşunu yeniden gözden geçirmesinin zamanı gelmiştir. Güvenebileceği kadar güçlü bir İsrail sahada yok, bu kadar kişinin ölümünü seyredip demokrasi gündemini uluslararası topluma dayatamazsınız, bölgeyi ve halkları ikna etmek (kalplerini kazanmak değil ikna etmek, başaracağına ikna etmek) artık ABD için daha zor. Bu zorlukları aşmak için ABD'nin büyük sloganlara değil gerçekçi fikirlere ihtiyacı var. Ama maalesef ABD eliti ve halkı büyük ölçüde kutuplaşma, teknoloji baronlarının çığır açıcı istekleri ve orta sınıf dertlerinden başını kaldırıp dünyaya bakamıyor. Bu yüzden kıran kırana geçecek bir seçimin arifesinde söyleyelim, tarihin en sıkıcı ABD seçimlerinden birisi bizi bekliyor.

Yorum Analiz Haberleri

Döktüğün kan yetmedi mi hala utanmadan konuşabiliyorsun?
"Suriye'den bize ne?" yaklaşımını besleyen körlük
Suriye devrimine çarpık ve indirgemeci yaklaşımlar
Yılbaşında normalleşen haram: Piyango
Yapay zeka statükocu mu?: ChatGPT'de cevaplar neye göre değişiyor?